Herhangi bir kelime burayı kaplamadan önce – ki çoktan kaplamıştır bile – Carmen’in neyi ifade ettiğini düşünmekte yarar vardır. Bu düşünme hâli, bir soru sorma(k) gereğiyle ilişik olmamakla birlikte müziğin koreografik imgesini buraya getirmenin somut bir pozu olacaktır. Yani, bir müzik vardır elimizde, bununla şeyler çoktan yerinden oynatılır, dünya bir şekilde “çekilebilir” olanın hükümranlığına girebilir. Carmen tutkuyu, trajik olanı, aşkı, yapayalnız oluşun ifadesini sürekli taşır. Peki film olan Carmen (2022) bunu ne kadar ekrana getirebilir?
İngilizceyi İyi Konuşmak Derken
Çokça bilinir ki Carmen’in ruhu İspanyol (ve Latin) kültürel-kodun içerisindedir. Bu oradan uzaklaştırılmayacağı ya da başka bir yere getirilmeyeceği anlamına gelmez. Ama bir tınının – flamenko burada trajik bir imgeyle ekrandakinin açılışını gösterir – bize göstermek istediği yerde güçlü bir şeyler olmalıdır. Carmen, annesinin uyuşturucu kartellerince öldürülmesiyle şeylerden kaçışının işaretini verir. Onun kanını yüzüne sürer, savaşçı oluşun imgesini yaratır. Meksika sınırından göçmenlerle kaçarken sınır görevlilerine yakalanır. Klasik, ritimce gergin bir alan yaratmak isteyen mizansen-alanla sınır görevlisi göçmenlerin çoğunu öldürür. Görevli Carmen’e doğru koşar ve onu alaşağı edecekken diğer görevli Aidan, arkadaşını başından vurur. Buradan sonra – bu sahne hem birleşmeyi hem de ritmi göstermesi açısından nettir – yaratının dinamiği ve belkemiği oluşur. Sürekli kaçmak hâlinin, aynı yerde (yaşa-n-mak istenen) olamayışın trajiği varlıkları kaplar. Aidan, geçmişinin trajiğinden kaçmıştır, ki daha trajik bir yerde olduğunu bilir. Carmen için şeylerin trajiği çoktan başlamıştır (varoluşunun başından beri!) ve bu trajik alanda birleşeceklerdir. Carmen’in ruhu ya müziğin yakınlaştırdığı ifadeleri ya da evrenin en güçlü duygusunu, aşkı bizlere gösterecektir. Galiba savaş başlamıştır, ki Carmen şunu da ekler: “Nereye?” [1]
Kendine Âit Olmak
Evini ateşe vermek şeyler için tek “çözüm” değildir. Varlık çokça dünyayı ateşe vermedikçe – niyetimiz Prometheus’la aşık atmak değildir – şeyler bitmeyecektir. Carmen’in durmak istememesini bu yüzden anlamamız (seyirci bunu mutlaka diyecektir) normaldir. Evrenin herhangi yerlerinde duran varlıklar, mutlak(a) “ilerlemek ya da kaçmak” gereğini hissetmiştir. Carmen artık dönülemeyecek ve ondan uzaklaşamayacak geçmişinden kaçar. Aidan ile şeylerden kaçarak bir “ifade” aramanın, trajiği yok edemese de aşkı bulmanın – ya da birleşme duygusunu – anlamını ister, bunun somut imgesini arzular. Burada aranan bir ruh mudur, tanrısal bir aşk imgesi midir (kendindekini bulmak) ya da salt yolda oluşun, trajikten kaçışın ifadesi midir? [2] Burada yaratı, kendinden önceki onlarca Carmen uyarlamasından farklı olarak alanını açar. Alanını açmaktan kastettiğimiz Carlos Saura’nın Carmen’i (1983) gibi salt aşk-alan için mizansenin pozunu kısmaz. Kaldı ki Saura’nın yaratısı buradaki yaratıdan birçok gömlek üstündür. [3] Konumuz bu değil tabii, şimdiki Carmen çoklu anlatı kuracaktır. Bunu yaparken birçok şeyden feragat eder. Doğal olarak Benjamin Millepied’nin ilk uzun metraji oluşunun bunda etkisi vardır. Carmen’in kendini tamamlaması için Aidan’ın ifadesine ihtiyacı var mıdır? [4] Millepied burada yeterli bir ritim yaratamayacaktır. Bu nedenle Carmen’in ağlayışındaki trajik imge gerçeğin nerde olduğunu (gerçek yapaydır, dünya öğretir bize ilk önce sinemadan vs.) gösterir. Trajik olan şeylerden üstündür, der yüzyıl-lar önce yaşayan bir varlık. Söylediğine dâir bir kanıt, galiba yoktur.
Koreografi, Dans, Aşk ve Trajik
Carmen zordur, yani çetin cevizdir. Bu zorluk eril bir ifadeyle anlatılamaz. Şöyledir bu zorluk; aşkı ya da tutkuyu ararken o-imge-ile-birleşiyor-olmanın yıkıcı ifadesi. Yine şöyle anlatalım, bu sefer sadece tutkuyu seçelim. Müziğin ritmine, büyüleyiciliğine (büyü imgesine) o kadar katılır ki artık onun parçasıdır. Hatta onun bütün hâlidir, ondan sonra müzik bir kez daha yaratılmak zorunda kalmaz. Bu nedenle birleştiği şey artık onunla açıklanır. [5] Burada Millepied’nin eksik ifadesi kendini gösterir. Onu tutkunun pozuyla anlatmıştır, ancak ne kadar yeterli olmuştur? Carmen onu çevreleyeni – trajik olanı – sırtında taşır, doğrudur. Ancak tutkunun kendisi sanki bir yerlerde kaybolmuştur. Koreografide mi, uzun süren yolda mı, ilk denemenin (yönetmenin) verdiği huzur vericilikte mi bunu kaybetmiştir? Şu anki kelimeleri sadece dizmekle görevli varlık, bunu yönetmenin ilk kez deniyor olmasında bulur. [6] Kusurludur ki bundan daha doğal bir şey yoktur. Paul Mescal’ın gövdesi bir askerden görece daha ritmiktir. Ancak yaratının sonuna doğru kusurunu hatırlar ve Carmen’in etrafında dönerken tökezler gibi olur. Bu da yeterlidir kusuru hatırlamak için, ancak sinema otoriteleri galiba bunları affetmez. [7] İlginçtir Lumiere’ler için bir otorite yoktu, ne şanslı varlıklar. Carmen gibi çokça uzaklaşmadan ifadelerimizi toplamakta fayda vardır. Koreografi ve dans ritmi(k) olanı gösterir. Aşk kendini sürekli hatırlatmanın yolunu bulur ve trajik unutulmaz.
Üzgün Bir Şiir, Tamam da Şiir Nerde?
Carmen, kendinden önceki milyonlarca varlık gibi kaçarken sıkça düşünür. Ötekileştirilmiş olmanın ifadesini, varlığının tamamlayıcısı olan annesinin öldürülüşünün trajiğini, birleşmeleri, dansı, yaşama(k) gereğini Carmen’de görürüz. Aynı anda gözükmese de bazı pozlarca ekrana gelir. Bir şekilde yaşıyor olmanın gerekliliği burada beni ilgilendirendir. Kaçarken – o hızda – arkalarına bakabilecek fırsatı bulabilenler, büyük ihtimalle şanslıdır. [8] Carmen artık önündeki dünyayla ilgilenecektir. Vaftiz annesi Masilda’nın dans salonuna giderek, tutkunun imgesini ona ve kendine (kabul edilir burada!) gösterir. C(h)armen [9] artık kendini de gördüğüne göre geriye “yaşıyor olmanın” tadı kalır. Tutku dansla yaratılır, dansın bitişi şeylerin bitişi değildir. Dünyada bir kez bile durmamış bir insan doğal olarak yoktur, çünkü çok yorucu olurdu. Bu duruş ânlarında da (tutku, durma hâlinde de yer alır) Aidan’la birleşir. Carmen’i o gece kurtarmış olarak – Aidan hep kaybolmuştur – kendine iyilik etmiştir. Bir yolda olma edimi, düşünceye ket vurmaz onu didik didik eden bir dünyada olma hâline dönüştürür. Carmen ile Aidan’ın birleşmesi tutkunun en saf hâlini gösterecektir. Bu tutku ifadesinden daha güçlü bir şey varsa o da Carmen’in dünyada dansla varoluşudur. Sözün özü ve çokça uzatılması gereken, Carmen’in “kendine âit oluşunun” [10] saf imgesini görmesi gereğidir. Her şeyden önce kusurlu bir yaratı vardır, kusur çokça gerçek olandır ve varlık (burada seyirci) bu kusurun ne olduğunu filmi izlediğinde – inandığımız şey ya da zorunda olduğumuz budur – görecektir.
ÖNEMLİ: Carmen’i BAŞKA SİNEMA kapsamındaki salonlarda izleyebilirsiniz.
DİPNOTLAR
[1] Bu soru bir yere giderken, gittiği yerin trajiğini yüklenecek varlığın – bu yer hiç bilinmez – parola ifadesidir.
[2] Aynı anda hepsi, yer yer bazıları.
[3] Karşılaştırmanın yeri değildir belki burası. Saura’nın yaratısı hem motif-imgeyi hem pozları (ve mizanseni) ile daha yetkindir. Bu Millepied’nin yaratısının değerini düşürmez.
[4] Bunun için başka bir yazı yazmak gerekebilir.
[5] Müziğin tanımını ele geçirdi Carmen, Bizet bile bunu tahmin edemezdi. Ve sonra onunla tanımlanmaya başladı ve çoğu klasik-yaratıyla.
[6] İlk kez denemek çokça kusurludur, son kez görünmek gibi. Bu arada Millepied’nin Natalie Portman’ın eşi olduğunu belirtmek isterim. Sekiz gün önce ayrılık kararı aldıklarına dair bir şeyler gördüm. Yani demek istediğim Millepied’nin dans sahnelerini çekmekteki maharetini Black Swan’daki (2010) figürlerle hatırlamak gerekir. Bu kusur üzerine, yetkin olmasa da net bir yazı ifadesi (“That is obviously a high bar as not every debut feature can be such a masterpiece, but there is something that feels perpetually missing in Carmen. There are some gorgeous visuals as the characters make their way across the country, but they are lacking in a greater poetry. The ebb and flow of the film feels stilted, pulling us through scenes that end up becoming forced rather than natural. For every moment where it seems like it may commit more fully into the evocative and unrestrained sequences, we will pull back to a smattering of more conventional ones. Sometimes, this even occurs in the middle of a scene where dialogue serves little purpose other than to remind us of the clunky machinations of the plot. The deeper you try to look, the less emotional substance you’ll find reflecting back at you.”) ve yazının kendisi için bkz.
[7] Dünyadaki filmlere yetişecek (kabile yapı gibi) onbinlerce otorite-eleştirmen var. Garip, hep saldırmak derdindeler.
[8] Öyle biri yoktur.
[9] Kelime bağlamları: Carmen, Charm-ing vs.
[10] Bu film için söylenebilecek en net ifade (“A vivid expression of self-belonging in a cruel and hostile world that encourages people to take flight while hopelessly depriving them of any place to land.”) ve yazı için bkz.