Fritz Lang’in western sinematiğin tüm kodlarını ekrana getiren yaratısı bir intikam hikâyesidir. Vern Haskell’in (Arthur Kennedy) nişanlısı Beth Forbes (Gloria Henry) banka soygununda öldürülür. Vern öcünü almak için yola koyulur. Suçun, şehirlerin politik alanlarının, erkek(lik) gösterilerinin tavan yaptığı bir yüzyılda savaşların sebebi bellidir. Chuck-A-Luck’a doğru yola çıkan Vern, seçim günü içki aldığı için hapise atılır. Burada tutuklu bulunan Frenchy Fairmont’un (Mel Ferrer) kaçmasına yardımcı olur ve yola çıkma amacının ilk büyük meyvesini alır. Burada, hapisteki siyasilerle yaşanan ironik olay dikkat çeker. Her şey nettir; çukura düşmemek için – ya da ayağından sallandırılmamak için – savaşmak gerekir. Vern, Frenchy ile onun sevgilisi Altar Keane (Marlene Dietrich)’in çiftliğine gelir. Küçük ve bir kadın tarafından idare edilen çiftlikte, karakterler suçlarının ve yaşamlarının birleşiminde gözükürler. Vern’in çiftliğe gelişi hem politik hem de romantik dengeleri bozar. Altar ona âşık olur ancak Vern’in amacı bellidir: Nişanlısını öldüren kişiyi bulmak. Marlene Dietrich’in sinematikteki onlarca olağanüstü görünüşlerinden birini yine görmek önemlidir.
“Hey dinleyin. Kulaklarınızı açıp Chuck-A-Luck efsanesini iyice dinleyin. Kumarbaz çarkının tıkırtısını dinleyin. Mazide kalan bir hatırayı, eski bir hudut hikâyesini anlatmaya başlıyor. Tutkusu yüreğini kör eden çelik gibi bir adamın hikâyesi… Hikâyenin şöyle başladığı anlatılır. Takvim daha 1870’leri göstermemişti. Wyoming’te küçük bir kasabada bir yaz günüydü ve güneş batmaya durmuştu. Gelin de Chuck-A-Luck efsanesine kulak verin. Çarkın yazgısını dinleyin. Her dönüşüyle bu hikâyenin fısıltısını kulaklarınıza üfler. Nefretin, öç almanın ve intikamın eski, çok eski bir öyküsüdür bu!”