“Anne, seninle her şey hakkında konuşabilmeyi hep istedim ama bir türlü yapamadım. Ama içimden hep konuşuyordum seninle. Hissedebiliyordum, ve cevaplarını duyabiliyordum…”
A Casa; Trys dienos (1992), Koridorius (1995), Few of Us (1996) gibi kült filmlerin altında imzası olan Litvanyalı yönetmen Sharunas Bartas’ın dördüncü uzun metraj çalışması olma özelliği taşıyor. Bartas’ın belli bir olay örgüsü etrafında döndürmediği, konuşmaları ise bir “anlatıcı” kıvamında seyirciye sunduğu filminde; diğer yapımlarında olduğu gibi karakterlerin üzerindeki meyusiyeti ve enkazı da fazlasıyla içimizde hissediyoruz. Savaş sonrası Litvanya’nın yaşadığı ruhsal çöküntüyü filmlerinde çeşitli imgeler ve dokunuşlarla yaşatan Bartas, The House orijinal ismiyle A Casa’da da bunu bizlere göstermeden geçmiyor. Işık kullanımı, açıları ve büyüleyici sinematografisiyle film içerisindeki buhranı ustaca yansıtan yapım, sadece bir film keşfi değil aynı zamanda farklı bir sinema dili ve dünyaya aralanan kapı konumunda… Dış ses dışında diyaloğun bulunmadığı film, etkileyiciliğini her saniye artırarak oluşan bir çöküntünün tablosu.