“Açıkhava sinemasında film izlemek bizler icin o yıllarda, en azından benim hatırladıgım dönemde (1960’lar, 70’ler), film izlemenin de ötesinde yaz aylarında sosyalleşme aracıydı. Hangi filmdi ilk izledigim hatırlamıyorum. Kadınların üç, dört çocugunun birden elinden tutup geldigi hatiramda elbet. Haliyle o çocuklar durur mu! Filmleri bir gürültü icinde izlerdik, ama simdi gözümün önüne getirince o gürültü daha ziyade ev eşrafının akşam salonda otururken çıkardıgı gürültü gibi gelirdi. Çünkü ozellikle kücük yerlerde zaten film izlemeye gelenlerin çogu tanıdık olurdu. Sanki evde izliyormuşuz gibi hissederdim. Çekirdek sesleri, rahat durmayan cocugunu sürekli azarlayan anne, çocukların bileklerine bagladıkları uçan balondan zaman zaman görünmeyen perde, topluca edilen “yuhlar” ve alkışlar sesleri… Ve elbette bir yaz akşamı esintisinin verdigi o guzel his. Nasıl açıklanır bilemiyorum; hafif bir esinti olurdu, insana kendini iyi hissettiren, belki de hafif hissettiren. Simdi o yaz aksami esintisi yok mu? Var elbette bana artik kendimi hafifleştirmiş hissettirmese de. Özledim o yılları… Filmlere dalıp giderdik.”
Muzeyyen Kansu
Çınar Unal