2013 yılında Wolfskinder filmiyle annelerini kaybeden iki küçük kardeşin, savaşın içinde ve doğada hayatta kalma mücadelesini anlatan ve 2017 yılında Krieg filmiyle ailesiyle çatışan bir babanın doğada girdiği esrarengiz savaşa ve hayat mücadelesine ışık tutan Rick Ostermann, Lysis filminde yine aile dramının içine giri, yeniden bağ kurmayı deneyen bir baba oğulun hikâyesini anlatıyor.
Birbirlerini yıllardır görmeyen ve uzun zaman sonra annenin cenazesinde karşılaşan bu iki erkek, ormanlar ve nehirler aşarak ilişkilerini tamir etmeye çalışıyor. Böylece Ostermann da doğada yaşam savaşı temasını sürdürmüş oluyor. Daha önce sinema perdesinde baba ve oğul ilişkisi üzerine sıkça gördüğümüz filmler arasında Lysis’ı özel yapan, bu hikâyeyi sadece üç GoPro kamera ve çoğunlukla doğaçlama ilerleyen bir senaryo ile anlatıyor olması. Ostermann’ın büyük riski göze alarak uyguladığı bu strateji, oyuncuların performansında ve filmin belgesel etkisi yaratmasında işe yaramış görünüyor. Deneysel kategorisinde yer alan ama izleyicinin yeni medya ile görsel estetiğine alışık olduğu Lysis filmi izlenmesi gereken bir yapım.
İki oyuncu vahşi doğaya bırakılıyor ve ikisinin de elinde yönetmen tarafından verilmiş senaryosuz hikayeler veriliyor. Sadece senaryonun önemli bir parçası olarak 3 aksiyon kamerası yerleştiriliyor. Seyirci, onların hikayesini takip edip karakterleri tanırken bir yandan hayatta kalma mücadelesi, vicdani, umut verici ve nefes kesici bir yolculuk çıkıyor. Annesi kazada ölmesinin ardından onları terkettiğinden beri 10 yıldır görmediği babası, Felix’i dağlarda rafting gezisine götürür. Babası bu gezi ile oğluyla arasını tekrar düzelebileceğini umar; ancak Felix babası ile yakınlık kurmayı reddeder. Ekipmanları kaybettikten sonra gezi baba ve oğulun geçmişte yaşanan acı dolu olayları birbirlerinin gözünden gördükleri hayatta kalma savaşına döner.