“Kabul edelim ki, sinema 120 yıldır realizmin izinden gidiyor. Ne zaman kaybı! Tanrı dünyayı yarattı. Yeniden yaratma çabası neden?” der Peter Greenaway.
André Bazin’e göre resim ve heykel bir mumya kompleksinden doğmuştur. Yaşam, bir replikasının oluşturulması ile muhafaza edilmiştir. Fotografik imgenin doğuşu resim ve heykelin üzerinden bu yükü alarak onları özgürleştirmiştir. Fotoğraf ve sinema, insanı ikinci bir ruhani yok oluştan kurtarmakla görevlendirilmiş veya lanetlenmiştir. Bazin der ki fotoğraf gücünü insan elinin eksikliğine borçludur. Bu listede ise sinemaya parmak izlerini bırakan sanatçıların filmlerini yarı tarihsel bir bakış açısı ile inceleyip yorumlayacağız.
Un Chien Andalou (Yön. Luis Buñuel, 1929)
Un Chien Andalou (1929) ismi Luis Buñuel’in film medyumuyla tanışmadan yazmış olduğu düzyazılara aitmiş. Fakat Salvador Dali onu bu ismin ilk filmine daha çok yakışacağına ikna etmiş. Çünkü ortada ne Endülüs varmış ne de köpek. [1]
1929 yılında çekilmiş, prömiyerini ise dönemin sürrealistleri huzurunda yapmış Un Chien Andalou, sürrealizmin film medyumuna akışının ilk ve en çarpıcı örneklerindedir. Luis Buñuel’in yönetmenlik kariyerindeki ilk film ve Dali’nin de film medyumuyla ilk uğraşıdır.
Film medyumunun mekanik ve süregelen bir yaratım sürecinin olması, Minguet’in söylediği üzere filmi ateşleyen fikirlerin kaybolmasına yol açacağı için sürrealizmin yazınsal örneklerinin aksine akımın filme yansıması hayli zordur. [2] Bu nedenle filmi ateşleyen fikirlerin, imgelerin, rüyaların seyirciye bir gecikme ile ulaşması aslında onu resimdeki örneklerine yakınlaştırmaktadır.
Dali’nin kübizmden sürrealizme geçişi, Un Chien Andalou filminden sonradır. Bu noktada farklı medyumlarla olan uğraşının sadece filmdeki sürrealist akıma olan katkısından söz etmektense, resim alanına da katkısının büyük olduğunu söylemek yerinde olur.
Kameranın uğraşı gerçekledir, zaman ve mekân dâhilinde var olanı yakalar. Fikrimce, Dali’nin resimlerinde zamansızlık ve mekânsızlık hissi aslında film medyumundaki gibi zaman ve mekân ile verilmiştir.
Chelsea Girls (Yön. Andy Warhol & Paul Morrissey, 1966)
Amerikan bağımsız sinemanın önünü açan filmlerden Chelsea Girls (1966), Andy Warhol ve Paul Morrissey tarafından çekilmiştir. Film, dönemin birçok ünlü isminin kaldığı Manhattan’daki Chelsea Hotel’deki misafirlerin hayatlarının küçük sekanslarını konu almaktadır.
Andy Warhol Müzesi film ve video küratörü Greg Pierce’ın dediğine göre, film gösterime girdiğinde 12 farklı makara henüz kilitlenmemiş. Dolayısıyla farklı gösterimler için makaralar farklı şekilde sıralanmış. Böylece filmin yapım süreci ekrana yansıtılıncaya dek değişime uğramaya devam etmiş. [3] Buna ek olarak, film çift ekranda oynatılmış ve makaralar aynı sırada olsa bile seyircinin farklı bir olay örgüsü oluşturmasına olanak sağlamıştır. Üstelik kirli ses kaydından ötürü diyalogları takip etmek de hayli güçtür. Hem siyah-beyaz hem de renkli sekanslar içeren film, böylece seyirciyi imgeleriyle yakalamıştır.
Anemic Cinema (Yön. Marcel Duchamp, 1926)
Marcel Duchamp bir kamera satın alarak filmi yaratım sürecine (kısmi olarak) dahil eden ilk sanatçılardandır. 20’lerin başından beri Bolex kamerası ile birtakım filmler çekerek medyumu deneyimlese de kariyeri boyunca tamamladığı tek film olarak arşivde yerini Anemic Cinema (1926) almaktadır.
Filmde dönen diskler ile üç boyutluluk illüzyonu yaratılarak medyuma bir nevi delik açmak hedeflenmiştir. Yaratımından yaklaşık 100 yıl sonrasının izleyicisinin gözünde “film” olarak yer etmesi zor bir yapımdır. Zira Duchamp da Anemic Cinema’nın sinematik bir film olduğunu savunmaz. Aksine, film onun için sadece optik illüzyonlarını aktarabileceği pratik bir medyumdur. [4]
Tarihçiler tarafından çeşitli kategorilerde değerlendirilip yüz yıl boyunca bu denli az malzemesinin olmasına rağmen yeniden yorumlanan Anemic Cinema, çekildikten sonra uzun bir süre neredeyse hiç gösterilmemiştir. Yarattığı küçük polemiğin büyük bir kısmını buna, diğer kısmını da Duchamp’ın tek “filmi” olmasına borçlu olması muhtemeldir.
Ballet Mécanique (Yön. Dudley Murphy & Fernand Léger, 1924)
Fernand Léger ve Dudley Murphy ortak yapımı Ballet Mécanique (1924) erken dönem deneysel sinemanın en önemli filmlerinden biri olarak sinema tarihinde yerini almaktadır. Gösterimi için aynı adla George Antheil tarafından bestelenen müzik de en az film kadar enteresandır.
Ballet Mécanique, erken dönem avangart sinemanın esin kaynaklarından “Atraksiyon Sineması” (“Cinema of Attractions”) ile sıkı bağlar içersinde gibi gözükmektedir. Tom Gunning, atraksiyon sinemasını imgelerin görünür hale gelmesi üzerine yoğunlaşan filmler olarak tanımlar. Sinematografın icadını takiben medyumu yeni deneyimleyen yönetmenler kameranın görüntüyü kaydedebilmesini neyi kaydettiğinden daha ilginç bulmuşlardır. Dolayısıyla olay örgüsü bu tarz filmlerde arka plandadır. [5]
Olay örgüsü Ballet Mécanique’de de atraksiyon sineması ile paralellik gösterir. Film 16 dakikalık bir ritmik montaj sekansı gibidir.
Bir tablo misali, statik sanat eserleri ile sanatçının da seyircinin de etkileşimi farklıdır. Kayda alınan objenin sadece görünür olmasından öte, film kendi içerisinde bir dinamizm içerir. Léger’nin dediği üzere, Ballet Mécanique filminin yeniliği sabitlenmiş imgeye verdiği önemdedir.
Beauty and the Beast (Yön. Jean Cocteau, 1946)
“Bir şairin her şeye kabiliyeti olmalı ve kendi mürekkebinde boğulmamalı.” -Jean Cocteau
Filmin başında Jean Cocteau seyirciden rica eder; Beauty and the Beast’i (1946) bir çocuk naifliğinde izlemesini. Jeanne-Marie Leprince de Beaumont’un aynı isimli ünlü peri masalının bir uyarlaması olduğu düşünülünce, film evreninin gerçeklik ile büyü arasında kurduğu köprüden yürümek oldukça kolaydır.
Bir adam ormanda kaybolunca bir şatoya sığınır, fakat dönüşünde kızına vermek için kopardığı bir gül, ölümüyle tehdit edilmesine sebep olur. Şatonun sahibi bir canavardır! Adamın, canının bağışlanması için, tek seçeneği ise kendisi yerine kızlarından birinin geçmesi ve ölümü kucaklamasıdır.
Beauty and the Beast biçimsel olarak iki ana sinema akımından izler barındırıyor bünyesinde: Lumière Kardeşlerin aktüalite sineması ve Georges Méliès’nin atraksiyon sineması. Mizansen bakımından değerlendirildiğinde Belle ve ailesinin kendi evinde resmedilişi Lumière Kardeşlerin üslubuna daha yakınken, şatoda büyü ve illüzyon hüküm sürmektedir. [6]
The Cook, The Thief, His Wife and Her Lover (Yön. Peter Greenaway, 1989)
The Cook, The Thief, His Wife and Her Lover (1989) filminde Peter Greenaway resim sanatındaki Maniyerist dönem estetiğini film medyumuna taşımıştır. [7] Ressamların yaratım sürecine eşlik ettiği 1920’ler avangart sinemanın aksine, Peter Greenaway disiplinler arası kişiliğini korumuş fakat sinemaya bağlılık yemini etmiştir. Filmleri anlatı temelli değil, imge temellidir.
Filmin biçimsel olarak en çarpıcı özelliklerinden biri poliptik (bölümlere veya panellere ayrılmış resim) benzeri bir mekân diziliminin renk ve ışık ile ayrıştırılmasıdır. Jean Paul Gaultier tarafından tasarlanan kostümler ise karakterler bahsi geçen poliptik düzlemde ilerledikçe renk değiştirerek odayla bir hale gelmektedir.
Filmin mizansen başta olmak üzere biçimsel özellikleri ile tematik alt metni kusursuz bir tekinsizlik ile birleşmektedir.
Mulholland Drive (Yön. David Lynch, 2001)
David Lynch Mulholland Drive üzerine yaptığı bir röportajında filmin temasını açıklaması istendiğinde söyle diyor:
“(…) Bir şey bittiğinde insanların onu yeniden kelimelere çevirmeni istemesi çok yazık. Çünkü hiçbir zaman işe yaramayacak. Asla tekrardan kelimelere geri dönüp film olmayacak.” [8]
Mulholland Drive birkaç kere izlense de üzerine yazılmış yazılar okunsa da tam olarak bir yere yerleşmeyen bir filmdir. Konusunu ise anlatmak birkaç bariz olay dışında oldukça güçtür. Fakat Roy Orbison’ın “Crying” şarkısının Rebekah del Rio tarafından İspanyolca yorumu (Llorando), filmin tekinsiz ve hüzünlü atmosferine bir kapı aralayabilir.
Röportajın devamında film medyumunun müzik ve rüya ile olan benzerliğinden söz etmektedir David Lynch. Bir arkadaşımıza rüyamızı anlatmaya çalıştığımızda kelimeler bizi nasıl yarı yolda bırakıyorsa öyle. Müzik nasıl kelimelere ihtiyaç duymuyorsa öyle.
Kaynakça
[1] Bunuel, L. Escritos de Luis Buñuel. (Obra completa) Introducción de Manuel López
[2] Alegre, P. (2015). Cine Surrealista: Salvador Dalí y Luis Buñuel Surrealist cinema: Salvador Dalí and Luis Buñuel. 179–190.
[3] The Museum of Modern Art. (2018). YouTube. from https://youtu.be/m7sL8LuMD8Q.
[4] The Anemic Cinemas of Marcel Duchamp. (2016). 1–4.
[5] Hughes, G. (2021). Fernand Léger’s Cinema of Pictorial Equivalence (and the Return to Disorder). Oxford Art Journal, 44(1), 67–85. https://doi.org/10.1093/oxartj/kcaa035
[6] lachambreverte. (2017). YouTube. from https://youtu.be/jczFKdhtWFI.
[7] Braun, M., & Braun, M. (2014). “ But underneath I think we are now in a very exciting melting pot .” Peter Greenaway ’ s Re-invention of Mannerist Style and the Historicity. 102–114.
[8] roomroom6. (2011). YouTube. from https://youtu.be/gf1sfVpw9OY.