Duygularımız zihnimizin, sosyal hayatımızın, gündelik yaşamımızın, hayallerimizin, düşüncelerimizin ve davranışlarımızın, kısacası insan olmamızın vazgeçilmezidir. Duygular dediğimizde akla olumlu ya da olumsuz pek çok farklı his, heyecan, korku ve sevinç gibi çeşitli yaşantılar gelir. Öte yandan duygular yalnızca kelimelerle değil, onları ifade edebildiğimiz pek çok eylemle de görünür, duyulur, anlaşılır; bazense ifade edilemez. Duygular en az insanlık tarihi kadar eski, yaşamış, yaşayan ve yaşayacak her bir bireyin kendine özgülüğü kadar çeşitlidir. Kültürden kültüre, aynı dediğimiz duyguların görünümleri değişir, farklı duygular benzerleşebilir. Duygunun sadece bir etiket, beynin ve zihnin özellikleri hakkında konuşmanın bir yolu olduğu da söylenebilir. Diğer bir deyişle duygu dediğimiz geniş kavram aslında zihinselliğimizle, kendimiz ve çevremizle kurduğumuz ilişkilerin belirleyicisi konumunda olabilen çok boyutlu bir alandır.
Geçtiğimiz aylarda vizyona giren ve hem Türkiye’de hem de dünyada gişe rekorları kıran Inside Out 2 (2024), dokuz sene önce serinin ilk filmi olan Inside Out (2015) ile tanıştığımız Riley’nin bu kez ergenlik döneminde yaşadıklarının iç dünyasındaki karşılıklarını, duyguları temel alan incelikle işlenmiş bir bilişsel gelişim modeli üzerinden, yüksek görsel kalitesi ve canlı animasyonları ile beyazperdeye taşımaktadır. Kısa sürede büyük beğeni toplayan film özellikle hem çocuklara hem de yetişkinlere yönelik bir tür psikolojik eğitim niteliğinde olmasıyla dikkati çeker.
On üç yaşında bir kız çocuğu olan Riley, liseye başlamadan önceki son yaz tatilinde iki yakın arkadaşıyla hokey kampına katılır. Bir hafta sonu boyunca sürecek olan bu kampta gösterdiği performans sonucu okulun hokey takımına seçilme şansı vardır. Öyle ki kampa gitmeden önceki gece bir “ergenlik alarmı” aktive olur ve Riley’nin zihnine yeni bir şeylerin olacağı haberini verir. Serinin önceki bölümünden tanıdığımız, Riley’nin zihin dünyasında hakimiyet kurmuş temel duyguları olan Joy (sevinç), Sadness (üzüntü), Disgust (tiksinme), Fear (korku) ve Anger (öfke), bu farklı durum karşısında eski düzenlerini korumaya gayret ederken, yeni gelen Anxiety (anksiyete-kaygı), Envy (gıpta), Embarassment (utanç) ve Ennui (bıkkınlık) kendilerine alan açmanın yollarını arar. Nitekim çok geç olmadan Riley’nin kampta iyi vakit geçirmesini isteyen Joy ile hokey takımına seçilebilmesi için en iyi performansını sergilemesini isteyen Anxiety arasında ipler iyice gerilir.
Farklı duygularının baskınlığı altında arada kalan, davranışlarını ve onların ilişkileri üzerine etkilerini değişik yönlerden tanıyan, dahası “kendi olma” hissinin değiştiğine ve tüm düşüncelerini peşi sıra etkilediğine şaşkınlıkla tanık olan genç Riley’nin hikâyesi, hiçbirimiz için çok da yabancı değildir. Duygu, düşünce ve davranışlarımız, sürekli olarak birbiriyle etkileşim hâlindedir ve zihin yapımız içerisinde birbirinden ayrı düşünülemez. Çocukluktan yetişkinliğe doğru bir geçiş dönemi olan, yalnızca ismini aldığı üreme işlevleri bağlamında hormonal bir değişikliğin değil, psikolojik bir dönüşümün de yaşandığı ergenlik döneminde, bu alanları düzenleyen beyin bölgeleri de gelişmektedir. Böylelikle bilişsel olarak bir çeşit entegrasyon gerçekleşmektedir. Bu geçiş dönemi bireyin genetik yatkınlıkları, erken çocuklukta yaşadıkları, bakım veren kişiler ve aile yapısı, sosyal çevresi ve akran ilişkileri gibi biyolojik ve çevresel pek çok faktörden etkilenir. Bir insanın “kendisi olma” süreci de ergenlikte bir kimlik arayışı olarak belki de bu dönemin en önemli bilişsel hedeflerinden biri olarak ortaya çıkar. [1] Bu amaçla yaşanan deneme-yanılmalar, risk alma davranışları, farklı deneyimlere açık olma ve ödül arayışının fazla olması beklenen özelliklerdir. Sonuç olarak kişinin benlik hissinin geliştiği, kendisi olmaya dair temel inançlarının şekillendiği dönem, işte tam da bu dönemdir.
Inside Out 2 üzerine yazılan bu analizde baş karakter Riley’nin ergenlik döneminde yaşadığı kimlik arayışının bir parçası, daha çok duygu tanıma, duygu düzenleme, anksiyetenin bu dönemdeki işlevi ile temel inançlar bağlamında, bilişsel model ve gelişim kuramı çerçevesinde ele alınacaktır.
Bilişsel Model ve Gelişim Kuramı
Bilişsel modele göre insanların duyguları, düşünceleri, davranışları ve bedensel duyumları birbiriyle yakın ilişki içindedir. Bir diğer deyişle insanın bilişleri, yani yaşantıları algılama ve yorumlama biçimleri, nasıl hissettiğini ve neler yaptığını önemli ölçüde etkiler. Buradan yola çıkarak duygusal veya davranışsal belirtilerle kendini gösteren psikolojik sorunların işlevsel olmayan düşünme tarzları ile bağlantılı olabileceği ve bunların da büyük oranda öğrenilen şeyler olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla insanın zihin yapısındaki tüm bu bağlantısallıkların farkına varması, ruhsal olarak zorlandığı durumlarla daha etkin baş etmeyi öğrenmesi, alternatif düşünme yöntemleri geliştirmesi de mümkündür. Böylelikle yaşanan ruhsal belirtilerin azalması, yaşam uyumunun ve doyumunun artması söz konusu olabilir. Bu prensipleri merkeze alan ve bilimsel araştırmalarla desteklenen yöntem günümüzde bilişsel davranışçı terapi olarak adlandırılmakta ve pek çok ruhsal durumda uygulanabilmektedir. [2]
Bilişsel süreçler, yani algılama, bellek, dil, sorun çözme ve soyut düşünme gibi yüksek düzey zihinsel süreçler, zihnin bilişsel gelişim kuramından bağımsız ele alınamaz. Başta Jean Piaget olmak üzere bilişsel kuramcılar tarafından geliştirilen bu modele göre, bebeklik ve erken çocukluk döneminden itibaren ağır bir hastalık ya da gelişimsel problem yaşanmadıkça, zihnin bilişsel gelişimi benzer bir seyir izler. Buna göre bilişsel gelişim basamakları doğrusal bir çizgi içerisinde belirli aşamalardan sırayla geçerek ergenlik döneminde son aşama olan soyut işlemler dönemine ilerlemektedir. Soyut işlemler deyince akla ön planda mantığın temel ilkelerini kavrama ve varsayım kurabilme gelir. Bu süreç her bireyin zihninde, içinde yaşadığımız dünyanın işleyişine ilişkin modeller oluşturmasıyla sonuçlanır. Bu bağlamda Inside Out 2, insan beyninin işlevsel yapılanmasını ve işleyişini günümüzde yaygın kabul gören bilişsel model kapsamında son derece ayrıntılı ve başarılı şekilde kavramsallaştırarak görselleştirmektedir.
Şemalar ve Temel İnançlar
Burada önemli diğer bir kavram, şemalardır. Şemalar, zihnimizde duyular yoluyla edindiğimiz girdilerin nasıl yorumlanacağını etkileyen, bilginin uzun süreli belleğe kodlanmasını biçimlendiren ve davranışsal tepkilerimizi belirlemeye yardımcı olan organizasyonel yapılardır. [2] Bu sayede dünyayı anlamamız, anlamlandırmamız, yaşamı hızlı ve etkili şekilde sürdürmemiz mümkün olur. Örneğin, kişinin kendisine dair şemaları o anki durumuna ilişkin görüşlerini veya gelecekteki kendilik tasarımını içerirken, sosyal şemalar kişinin belirli sosyal durumlarda nasıl davranacağıyla ilgili genel bilgileri içerebilir. Şema oluşumu ve değişimi hayat boyu devam eden bir süreçtir. Temel inanç diye adlandırılan kavram bir şema türü olup, bireyin kendisi, diğerleri ve dünyayla ilgili en temel varsayımlarını içerir. Bu tür bilişler kişinin geçmiş yaşantı ve deneyimleri sonucunda oluşur ve kişisel ve çevresel bilginin nasıl düzenleneceğini belirler. Yine kişilik denilen duygusal ve davranışsal örüntüler bütünü de aslında yaşamla ve kendilikle ilgili bu inançlardan oluşmaktadır.
Riley’nin “ergenlik alarmı” ve yeni duyguların zihninde yer etmeye başlamasıyla birlikte yaşadığı deneyimleri bilişsel model çerçevesinde değerlendirdiğimizde ilk dikkati çeken duyguların baskınlığı olur. Filmde duygular zihnin işlevlerini pratik anlamda yönetiyor gibi resmedilse de ilerleyen sahnelerde aslında altta yatan temel inançlar ve şemalarla iç içe oldukları görülür. Bu temel inançlar, ‘benlik algısı’ olarak da adlandırabileceğimiz, zihnin pek çok işleminde varlığını hissettiren temalar gibidir. Riley’nin, Anxiety’nin etkisi altına girmeden önce Joy tarafından özenle korunan ve beslenen temel inancı “Ben, iyi bir insanım.”’dır. Riley, kim olduğuna dair taşıdığı bu inanç sayesinde duygu, düşünce ve davranışlarını düzenler, yaşamını uyum içinde sürdürür. Burada temel inançları besleyenin temel bir duygu (sevinç, neşe) olması da günümüzde kabul gören karşılıklılık kavramına olan vurgusuyla filmde öne çıkan bir noktadır.
Duyguların Egemenliği
Duygular, tanımıyla ilgili pek çok farklı fikrin bulunduğu, karmaşık zihinsel işlevlerdir. Belirli nesnelere veya durumlara yönelik hissedilen öznel bedensel ve zihinsel tepkiler olarak adlandırılabileceği gibi, insanların içinde bulundukları durumlarla ilgili düşünceleri olduğu tanımlaması da yaygındır. [3] Genel olarak öfke, korku, sevinç, tiksinme, şaşırma ve üzüntü temel duygular olarak sınıflandırılmaktadır. Bunlarla birlikte pek çok farklı duygu tanımlanmıştır. Bu alanda yapılan araştırmalar, duyguların sınıflandırılmasında iki temel bakış açısı sunar: Bunlardan ilki birbirinden tamamen ayrılabilen duygu türlerinin bulunduğu görüşüdür. İkinci görüşe göre ise duygular, boyutsal olarak gruplandırılabilen yaygın nörofizyolojik bağlantı sistemlerinden ibarettir.
Bireyin kendi duygularının farkına varması ve onları tanıyarak adlandırabilmesi, önemli bir bilişsel işlevdir. Bu işlev sıklıkla ergenlik döneminde soyut düşünme yeteneğinin gelişmesiyle birlikte kazanılır. Ergenlik, kimlik arayışının olduğu kadar duyguların da hükümdarlığında geçen bir süreçtir çünkü bu dönemde hızla devam eden beyin gelişimi, pek çok farklı bilişsel işlev arasında yeni bağlantıların kurulmasını içerir. [4] Inside Out’ta henüz bir okul dönemi çocuğu olan Riley, iki sene sonra Inside Out 2’da artık ergenliğe adım atmakta, yeni duygularını tanımakta ve onlarla baş etmekte zaman zaman zorluklar yaşamaktadır.
Anksiyetenin Gölgesinde
Ergenlik dönemindeki bilişsel gelişimin merkezinde daha bilinçli, kendi kendini yönetebilen ve düzenleyebilen bir zihne ulaşmak bulunur. Özellikle duyguları düzenleme; bir duyguyu veya onun ifadesini bazı kurallara, hedeflere veya stratejilere uygun olarak engelleme, geciktirme veya değiştirme ya da öğrenilmiş olumsuz sonuçlardan kaçınma yeteneğini içerir.
Ancak ergenlikteki bilişsel-duygusal etkileşimler diğer yönde de ortaya çıkar. Bilişin duygu üzerinde önemli bir etkisi olduğu gibi, duygunun da karar verme ve davranışsal tercihler dahil temel bilişsel süreçler üzerinde önemli etkileri vardır. Riley, Anxiety’nin etkisinde gittikçe daha hırs dolu, daha yetersiz hisseden, daha agresif bir iklimin içine girer. Duyguların yükselişi ve onları kontrol etmede alıştığı mekanizmaların faydasız kalışıyla birlikte anksiyetesi gittikçe kontrolden çıkar ve hokey maçı sırasında bir panik atağı yaşar. Burada Riley’nin yaşadığı bu sıra dışı durum, aslında pek çok hazırlayıcı etken ile adım adım gelişir. Bu durumun filmde ele alınış şekli, özellikle son dönemde pek çok gencin gittikçe artan oranlarda yaşadığı anksiyete ve kaygı yaşantılarını günümüz şartlarında gelişimsel bağlamda normalleştirdiği için çok değerlidir. Anksiyete, hayatın devamı için gerekli olan, kökeni çok eskilere dayanan temel bir duygu olmakla birlikte, şimdilerde özellikle gençlerde pek çok duygu arasında belki de en baskını olma konumunda, bir krizin eşiğindedir.
Aslında Ben Kimim?
Anksiyetenin yönetiminde, diğer duyguların birbirleriyle iş birliği içerisinde Riley’nin yıpranmış ve değişmiş temel inancını onarma yolculuğuna çıkması, bilişsel davranışçı terapinin köşetaşlarından olan bilişsel müdahalelerle ilgili çok yerinde bir metafordur. Böylelikle bir süredir Riley’nin zihninde “Yeterince iyi değilim.” şeklinde hüküm süren temel inancı, tüm duygularının, bilişlerinin dengeli ve uyumlu işlev görmesi ile yeniden “Ben, iyi bir insanım.” hâline gelir.
Öte yandan duygular, Riley’nin kim olduğunu belirleyemezler.
Kaynaklar:
[1] İnsanın Sekiz Evresi, Erik H. Erikson. 4. Basım, Çv. Gonca Akkaya, Okuyan Us Yayınları, İstanbul, 2019.
[2] Bilişsel Davranışçı Terapi Temel İlkeler ve Uygulama, Prof. Dr. M. Hakan Türkçapar. 11. Baskı, Epsilon Yayınları, İstanbul, 2018.
[3] Duygusal Beyin, Joseph LeDoux. 1. Basım, Çv. Arıcan Uysal, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2020.
[4] Steinberg L. Cognitive and affective development in adolescence. Trends Cogn Sci. 2005 Feb;9(2):69-74. doi: 10.1016/j.tics.2004.12.005. PMID: 15668099.