Toplumda her birey, esas kimliğini ardında bırakıp olmak istediği ya da olmasının beklendiği bambaşka kimlikleriyle birlikte sahneye çıkar. Perde arkasındaki benlik ile sahnedeki benlik arasındaki dengeyi koruyamayan bireyler için ise yaşam, ismini dahi bilmediği birisinin ölüm törenine katılmak zorunda kaldığı anlamsız bir kalabalıktan öte değildir. Bu davette herkesin sizinle ilgili bir fikri, söylenmesi gereken bir nasihatı vardır. Geçmiş, gelecek ve şimdinin bir arada yaşandığı Shiva Baby (2020), Danielle karakterinin üç ayrı zamanı tek mekânda yaşadığı, yer yer köşeye sıkıştığı, uyanmak istediği kâbus gibi bir davette geçirdiği iç çatışmalarını konu alır.
2018 yılında kısa film olarak çekilen ve aynı adı taşıyan Shiva Baby, ilk sahne haricinde tek mekânda geçer. Ailesiyle katıldığı Şiva ritüelinde geçmişi ve şimdisiyle karşılaşan Danielle’ın içinde bulunduğu durum, psikolojik yansımalarıyla birlikte ele alınır. Özellikle yetişkinliğe geçiş sürecinde olan genç bir birey için büyümek hiç de kolay değildir. Toplumun dayattığı kurallar çerçevesinde gelecek kaygısıyla birlikte ne olduğunu ve ne olacağını öngöremeyen genç bir nesil hayatın bir noktasında daima vardır. Yönetmen bu filmde odağını bu neslin içindeki kadınlara çevirir. Filmin ana karakteri Danielle, yetişkinliğe geçişte kadın cinselliğini, güç dinamiklerini, geçerli kılınma ve bunun üretmiş olduğu güvensizliklerle dolu bir nesli temsil eder.
Yönetmen, seyircinin aslında kurgusal olarak yaratmış olduğu Danielle karakterinde daha çok kendi deneyimlerini anlattığı bir hikâyeye tanıklık etmesini ister. Her film esasında yönetmenin ve senaristin deneyimlediği ve gözlemlediği değerlerin bir harmanlanması olarak ortaya çıkar. Toplumdan topluma değişen ve süregelen kültürel deneyimlerle birlikte her filmin kendine has sanatsal bir değeri ve yönetmenin kişisel dokunuşları oluşur. Emma Seligman’ın yönetmiş olduğu Shiva Baby filminde, yönetmen organik bir anlatım yapmış olduğu dokunuşlarıyla birlikte seyirciye de o doğallığı hissettirir.
Filmin açılış sahnesiyle birlikte Daniellle’ın mahremiyet alanına geçiş yaparız. Bir kaçamak olduğunu anladığımız açılış sahnesiyle birlikte Danielle’ın bir ücret karşılığında cinsel ilişki yaşadığı Max ile arasındaki ilişkiye tanık oluruz. Danielle’ın para kazanmak amaçlı yapmış olduğu bu eylemin dinamiğinde aslında geçerli kılınma güdüsünün yattığını görürüz. Geleceğini kurmaya çalışan genç bir kız ve finansal açıdan destek görebileceği Sugar Daddy’si. Yönetmenin de kendi söylemiyle, özellikle üniversite çağlarında çevresinden tanık olduğu ve bir dönem de kendisinin yaşamış olduğu sugar daddy ilişkisi filmin aslında odak noktasıdır. Karakterin maddi olarak ihtiyacı olmamasına karşın belki de deneyimlemek istediği, cinselliğini keşfettiği bu süreçte kadın olarak ayakta kalmaya çalışma durumu vardır. Keza bu sahne ironik bir şekilde Max’in kadın girişimcilere destek vermek istediğini söylemesi ve Danielle’a aynı zamanda bir bilezik hediye etmesiyle birlikte farklı bir anlam karmaşası oluşturur. Danielle, her ne kadar bir ücret karşılığında çalışıyor gibi görünse de amacı para kazanmanın da ötesindedir. Kendini keşfetmek istediği bu ilişkinin içinde Max’e karşı filmde hiçbir zaman tam olarak anlatılmayan bir duygusal bağ besler.
Filmin ilk sahnesinden beri hissettirilen aile içi ilişkiler de Danielle’ın gözüyle seyirciye aktarılır. Annesinin telefon konuşmasında aile içi ilişkilerin zayıflığına da tanık olarak hikâyeye geçiş yaparız ve böylece filmin içerisinde yer alan ilişki dinamikleri de yerine oturmuş olur.
Filmin tüm sahnelerinin oluştuğu cenaze evine geçiş yaptığımızda ise Danielle’ın geçmişinde ilişki yaşamış olduğu Maya karakteri de hikâyenin içine eklenir. Kısa filmde yer verilmeyen bu karakter yönetmen için ayrı bir önem taşır. Esasında hikâyede önemli bir yerde duran Maya her ne kadar çatışmanın ortasında yer alıyor olsa da Max ile kesişmeyen bir ilerlemeye sahiptir. Bu durum ise hikâyenin olay çatışmasından çok psikolojik bir çatışma olmasıyla alakalıdır. Çünkü ana tema, filmin ilk sahnesinden itibaren defalarca altının çizildiği feminist değerlerle büyümüş olan bir kadının yaşadığı iç çelişkilerdir aslında. Danielle’ın annesi ise kızının Maya ile arasında olmuş olan ilişki için açık görüşlü olduğunun altını çizer. Yahudi ve geleneklerine bağlı bir aile için Danielle-Maya ilişkisi topluma göre kabullenilemez bir ilişkidir.
Filmde Danielle’ın bireyin temsil ettiğini düşünürsek başta Max, ailesi ve törene katılan davetlilerin de toplumu temsil ettiğini söylemek yanlış olmaz. Danielle birey olarak tıpkı hayatın içerisinde olduğu gibi törende de kendisine yer bulamayan bir duruşa sahiptir. Kamera, Danielle ile birlikte daima evin içerisinde sabit bir nokta bulmak için hareket eder. Mesleğiyle ve ne yaptığıyla alakalı dahi net bir şey söyleyemeyen Danielle, tedirginlik içerisindedir. Kendi kararlarını kendisinin verecek yaşta olmasına karşın ne yemesi gerektiği, ne zaman bir sevgilisinin olması gerektiği, nerede çalışacağı ve nerede staj yapması gerektiğine kadar onun dışında herkesin bir fikri vardır. Toplum onun yerine kararları alırken Danielle’ın ise söz söyleme hakkı yoktur.
Maya karakteri ise her filmde olduğu gibi antikahraman niteliğinde bir duruş sergiler. Maya, toplum tarafından desteklenen ve aslında Danielle’ın çevresinden ve ailesinden beklediği tüm özelliklere sahiptir. İyi bir kariyer planlaması ve hayata karşı net bir duruşu ile birlikte Danielle’ın olamadığı her şeyi simgeler.
Yahudilikte dini bir ritüel olan ve yedi gün boyunca süren yas tutma töreni aile fertleri tarafından gerçekleştirilir. Film boyunca Danielle ve ailesinin katıldığı bu toplantıda pek çok farklı sohbet konularına tanıklık ederiz. Ancak hepsinde de ortak bir konu vardır: ölen kişinin dışında konuşulan dedikodular ve Daniele’a göre esasen içi boş mevzular.
Danielle’ın katılmak istemediği bu toplantı onun için eziyetten öteye geçemez. Vejetaryen olmasına karşın tabağına doldurup doldurup geri koyduğu yemekler, adeta hayatındaki sıkışmışlığı ve arada kalmışlığı gösterir. Eski kız arkadaşı Maya ve beklenmedik bir şekilde karşılaştığı Max’in arasında sıkışıp kalan Danielle için bu süreç neticede katlanılmaz bir hâl alır.
Max’in evli olduğunu dahi henüz yeni öğrenen Danielle, törene Max’in eşi ve çocuğunun katılmasıyla birlikte tamamen köşeye sıkışır. Ailesinden saklamak zorunda kaldığı mesleğini, eski sevgilisi Maya, Danielle’ın telefonuna bakmasıyla birlikte açığa çıkarır. Danielle’ın aksine iş ve özel hayat konusunda kendisini tamamlamış gibi görünen Max’in de aslında Danielle’dan hiçbir farkı yoktur. Karısından habersiz kiralamış olduğu üniversite okuyan genç kızlarla ücret karşılığında takıldığı bekâr evi, onun sahne arkasındaki hayatını temsil eder. Danielle’ın yaşadığı gerilimi Max’in hayatı üzerinde hissettirmesi ve akabinde Maya’nın da daima Danielle’ı takip etmesiyle birlikte seyirci her an sırların açığa çıkıp çıkmayacağıyla alakalı kendisini diken üstünde hisseder.
Filmde köşeye sıkışan karakterlerin açığa çıkmış olduğu sırlarıyla birlikte kırılma noktası, kutsal kitapların yere savrulmasıyla birlikte belirlenir. Ortaya saçılan kitaplar ve kırık camlar ile birlikte Danielle, ruhsal bir rahatlama ve boşalma yaşar. Bu noktada filmin ilk sahnesinde izlediğimiz cinsel ilişkinin aksine kutsal kitaplarla örtülü bir tatmin de ironik bir anlatım oluşturmuş olur. Danielle, yerden toplarken tek tek öptüğü kutsal kitaplarla seyirciye bu sahneyle beraber ufak bir günah çıkarma seansı izlettiriyor diyebiliriz.
Filmin son sahnesine geldiğimizde ise tek bir arabaya doluşan karakterler ve olay örgüsü, ağlayan bebek sesiyle beraber rahatsız edici bir çözüme kavuşur. Sahne kararırken esasında konuşulmayan konular rahatsız edici bir şekilde açıklığa kavuşur gibi görünür.
Film boyunca kamera dili de olay örgüsünü muazzam bir şekilde destekler. Danielle’ın hayatıyla alakalı belirsizlikleri ve aslında kendisinin de taşımış olduğu güvensizliği kameranın evin içerisinde Danielle’ı yakın çekimlerle birlikte takip etmesiyle devam eder. Karakterin sıkışmışlığı kamera diliyle yakın çekimler ve takiplerle birlikte ilerler.
Filmdeki renk dili ise anlatımla beraber güçlü bir şekilde kullanılmıştır. Tek bir sahne dışında sinematografide tıpkı törenin toplanma amacı gibi soğuk renkler kullanılmıştır. Danielle’ın tamamen köşeye sıkıştığı ve müziklerle birlikte seyirciyi de terlettiği sahnede ise, sıcak renklerle spot ışıkları Danielle ile birlikte seyirciye çevrilmiştir. Işığın sıcaklığıyla beraber seyirci de terlemeye başlamıştır.
Kostüm ise karakterin yolculuğunda destekleyici bir öge olarak kullanılmıştır. Sırlarıyla birlikte törene katılan Danielle’ın kostümü de, açığa çıkan sırlarla beraber gitgide açılmaya başlamıştır. Geleneklerine bağlı bir ailenin kızı olarak törene katılan Danielle, ilerleyen sahnelerde külotlu çorabından kurtulmuş, olay örgüsüyle beraber gömleğini açmış ve düğümlerinden kurtulmaya başlamıştır. Son sahnede ise; ilk sahnede gördüğümüz derli toplu bir Yahudi kızının aksine makyajı akmış ve dağılmış bir Danielle ile karşılaşırız. Ancak bundan rahatsızlık duymayız. Dağınık görüntüsünün aksine Danielle, bir iç huzura kavuşmuş gibi görünür çünkü.
Rachel Sennott’un başrolünde yer aldığı Shiva Baby’nin oyuncu kadrosunda ise Molly Gordon, Polly Draper gibi isimlerle karşılaşırız. Toronto Film Festivali’nde gösterilen film, tek mekanda geçiyor olmasına karşın bir an olsun sıkılmadan güzel bir seyir keyfi yaşatır izleyiciye.