71. Berlin Film Festivali’nde Juri Büyük Ödülü’nü kazanan Ryûsuke Hamaguchi imzalı Wheel of Fortune and Fantasy, kaderin ince ağlarını ilmik ilmik inceleyen , Japonya merkezli üç kısa öyküden oluşur. Her öykü kişiler ve ilişkiler üzerinden kurulur ve onların oldukça özel ve içinden çıkılması zor problemleri, umutları ve tesadüflerini işleyen bir niteliktedir. Merkezine çoğunlukla kadınları ve onların kurdukları, yıktıkları veya tekrar kurmaya çalıştıkları ilişkilerini alan bu öyküler basit gözükse de içinden hayatın en ince hislerini barındırır sanki. Tematik olarak birbiriyle bağlantılı olan bu hikâyeler, barındırdıkları tesadüflerle ve detaylarla aynı zamanda da çokça farklılardır. Üç “kısa film”de de beklenmeyen gelişmeler yaşanır; bu bir filmi kolaylıkla klişeleştirebilecekken Wheel of Fortune and Fantasy’de durum böyle değildir, beklenmedik ve mantıklı bile gelmeyen olaylar hayatın içinde olağan olabilecek durumlar haline gelir. Sonuçta en saçma denilen şey bile hayatın bir parçasıdır her zaman.
Filmin karakter odaklı olması, karakterlerin motivasyonlarının filmin başında az çok belli olması (veya bizim belli olduğunu düşünmemiz) ve tam biz bundan eminken beklentilerimizi alt üst eden gelişmeler olmasından gelen belirsizlik hissi, her hikâyede bulunan tesadüf temasıyla da ele alınınca, filmi tamamlayan en önemli unsurlardan birisi. Bu belirsizliğin sıradan karşılaşmalardan doğması da filmi daha da ilginç kılıyor. Günlük yaşamdan kesitlerin arkasındakileri irdeleyen, insanların sıradan bir konuşma sırasında saklayabilecekleri, motivasyonları ve performanslarını inceleyen ve bunu yaparken de sürükleyici olabilen bir yapım olarak ortaya çıkar.
Bu yıl İstanbul Film Festivali’nin en çok beğenilen ve konuşulan filmlerinde biri olması çok da şaşırtıcı değil, ki ustalıkla yapılmış bir film. Ağır konuları işlese bile trajik bir tondan komediye geçebilmesi ise bunu kanıtlar nitelikte. Senaryosunun sağlamlığı, mizanseninin uygunluğu ve kamerasının kurnazlığı birleşerek güçlü, tam bir film ortaya çıkarıyor. Her seçim, her pişmanlık ve her yaşanan şey her insan için tamamen farklı bir hayat yaratıyor. Wheel of Fortune and Fantasy’i izlerken de filme hakim olan bu neredeyse rahatlatıcı belirsizlik ve olasılık hissi buram buram hissediliyor. Kısa filmlerden oluşması da belirsizlik hissini pekiştiriyor— ortaya da bir şekilde bağlantılı hikâyelerden oluşan fakat sonunda hâlâ insan doğasını ve motivasyonunu çözememiş, tesadüflerle dolu bu dünyada yaşamayı kutlayan veya bunun yasını tutan kendine has bir film çıkıyor.