Bu yıl 41. kez düzenlenen İstanbul Film Festivali’nde izleme fırsatı bulduğum ilk film, Ulusal Yarışma Filmleri arasında yer alan, İranlı yönetmen Bahman Ghobadi imzalı Dört Duvar (2021) oldu. Senaryosu Bahman Ghobadi ile Hamed Habibi’ye ait olan film, başrollerinde İranlı oyuncu Amir Aghaee, Fatih Al ve Funda Eryiğit’i barındırıyor. Filmde başrollere Onur Buldu, Barış Yıldız, Uygurlar Derya ve Denizhan Akbaba gibi isimler eşlik ediyor.
“Adalet diye bir şey olmasa bile vicdan diye bir şey var” fikriyle ortaya çıkan film, henüz fragmanda dile getirdiği bu sözle izleyiciye film esnasında hissedecekleriyle ilgili bir ipucu veriyor. Dört Duvar, özetle İstanbul’da ailesinden uzakta müzisyenlik ve avcılık yaparak geçinen Boran’ın hayatına odaklanıyor. Daha önce hiç deniz görmemiş olan eşine yıllarca çalıştıktan sonra denize bakan küçük bir ev alabilen Boran, bir gün mecburi yokluğunun ardından evine döndüğünde evlerinin önüne bir bina dikildiğini görüyor. Deniz manzarasının çalınmasına çok öfkelenen Boran, bu hırsızlığın peşinde çıktığı hak ve adalet arayışında pek çok zorlukla – kimi zaman kişiler, kurumlar ve bazen kendi vicdanıyla – karşılaşıyor.
Dünya prömiyerini 2021 yılının sonbaharında 34. Uluslararası Tokyo Film Festivali’nde gerçekleştiren Dört Duvar, temelde olağan bir kentsel dönüşüm hikâyesi anlatıyor. 10 yılı aşkın süredir ülkesinden uzakta sürgün hayatı yaşayan yönetmen Ghobadi, bu filmi özel olarak İstanbul’da çekmek istemiş. Türkiye’nin 1950’lerden itibaren geçirmeye başladığı demografik değişimin en büyük etkilerinin kentlerde görülmesi, kasabadan kente ani göçlerin Türkiye’nin yoğun nüfuslu merkezlerini hızlı ve plansız kentleşmeyle karşı karşıya bırakması ve şüphesiz neoliberal yağmanın toplumsal tabakalaşmayla birlikte ciddi barınma sorunları oluşturması, filmin hikâyesi için İstanbul’u eşsiz bir seçenek haline getiriyor.
Dört duvar metaforu, filmde yalnızca bir binayı değil, kişiyi her taraftan sıkıştıran ve baskılayan güçleri temsil ediyor. Ghobadi bu ayrımı kavrayabilmek için filmi bilgisayardan değil, sinemada büyük ekrandan izlemenin önemli olduğuna da ayrıca vurgu yapmış. Filmin Türkiye’de gösterilebilmesi için filmi Türkçe çektiğini söyleyen yönetmenin, ana dili olmayan bir dilde yazdığı diyalogların hiç kulak tırmalamadığını da belirtmek gerek. Başrol oyuncusu Amir Aghaee’nin ise Türkçesi çok iyi.
Sarhoş Atlar Zamanı ve Kaplumbağalar da Uçar gibi filmleriyle tanınan yönetmen Bahman Ghobadi, filmin İstanbul’daki gösterimine katılamadı; fakat ilettiği mesajda şunları söyledi: “Bu filmin kahramanı beni çok andırıyor. Yalnızlığımın ağırlığıyla suskunlaştım, gemiler doğuya doğru yol alırken zorunlu olarak terk ettiğim memleketimin özlemini duydum ve bana dayatılan hayatı yaşamaya devam ettim. Bunu yavaş yavaş kabullendim.”
Dört Duvar; kent sorunu, göçmenlik, adalet ve vicdan gibi meselelere değinirken başarılı oyunculuklar ve dokunaklı film müzikleriyle izleyiciyi etkilemeyi başarıyor. Bu dünyada adalet yoksa bile insanların en azından vicdanlarının sesini dinleyip bu doğrultuda hareket etmesi gerektiğini düşündüren film; öfke, mizah ve dram üçgeninde çok da yabancısı olmadığımız bir hikâye anlatıyor.