“Kadınlar’dan ‘insanlık’a hiçbir kolay geçit yoktur.”
Denise RILEY, 1988
Ezel Akay’ın yönettiği, senaryosunu Gürsel Korat’ın yazdığı, başrollerinde Nurgül Yeşilçay, Gülse Birsel ve Haluk Bilginer’in yer aldığı 2009 yapımı Yedi Kocalı Hürmüz, eril söylemin kalıplarını yıkmak için tasarlanmış “kadınlığa” dair mizahi bir yapıttır. “2000’li yılların toprağında yetişen bu filmi toplumsal cinsiyet eleştirisi yönünden okuduğumuzda nasıl bir farklılık görürüz?” sorusundan yola çıkarak filmi incelemeye çalıştım.
Feminist sinema üzerine çalışan bilim insanları, filmlerde kadınların toplum içindeki ikincil rollerini destekleyen ve bu düşünceyi pekiştiren yaklaşımlarla resmedildiğini fark etmişlerdir. Filmdeki kadın ahlaklı ise toplumsal hiyerarşi içindeki yerini bilmekte, ahlaksız ise kişisel güce ve bağımsızlığa dair pek çok işaret taşımaktadır. Bu bilim insanları, film kültürü içinde görülen toplumsal cinsiyet temsillerinin doğanın bir yansıması olduğu düşüncesine meydan okumuşlardır. Pek çok erkek feminen (kadınsı) mizaçlara sahipken, pek çok kadının da eril olduğunu göstermişlerdir. Filmler devamlı olarak seyirciye erkeklerin eril, kadınların feminen olması gerektiğini ve eril kadınların kötü, feminen erkeklerin ise bir şekilde zavallı olduklarını vurgulamışlardır. “Erkekler güçlü ve bağımsız, kadınlar ise güçsüz ve bağımlı olmadır.” alt metnini senaryoya monte etmişlerdir. Gerçekte ne erkekler bağımsız, kendine güvenen ve kendi kendine yeten ne de kadınlar güçsüz, bağımlı ve edilgen kişilerdir.[1] Kısacası feminist teori kadınların ikincil ve sürekli dikizlenen bir arzu nesnesi olarak toplumda konumlandırılmasına karşı çıkar.
Bu bağlamda orijinal metni 1971 yılında Sadık Şendil tarafından vodvil türünde kaleme alınan tiyatro oyunu Yedi Kocalı Hürmüz’ün 2009 yıllındaki beyazperdeye aktarılan yorumunu ele alalım.
19. yüzyıl sonlarında İstanbul’un Taşkasap semtinde yaşayan Hürmüz, farklı mesleklere mensup birbirinden habersiz altı koca ile olan evliliğine âşık olduğu Doktor Hüsrev’i de eklemeye çalışır. Kısaca hikâye, kocaların geliş gidişlerindeki çakışmalara ve Hürmüz’ün bunun üzerinden nasıl geleceğine dairdir.
Film Safinaz’ın tıpkı bir meddah gibi etrafına toplanan kızlara “Koca dediğiniz nedir ki kızlar? Evin geçimini yapan sonra da geceleri kıçını dönüp pireleri uçuştura uçuştura uyuyan adama koca denir.” repliği ile başlar. Replikle birlikte büyüyen yuvarlak bir çerçevenin içinde konumlandırılmıştır Safinaz. Yuvarlak çerçeve büyüdükçe kamera geri geri gitmeye başlar ve yanlardaki siyah boşluklar yavaşça kaybolur. Bu kadraj bize masalsı bir dünyanın kapısından içeri giriyormuşuz hissi yaratır, klasik anlatı sinemasının dışında bir sahne tasarımıdır. Eskiden kocaların dört kadınla evlendiğini ama şimdi erkeklerin küçüldüğünü, kadınların işlerini dört erkeğin göreceği devirlere geldiğinden bahseder. Safinaz’ın “Boş olun lan eski herifler. Bize yeni herif lazım.” sözü kadının bakış açısından anlatılacak bir hikâyeyi izleyeceğimize dair bir ipucudur. Cümleyi sarf edenin kadın karakter olması ayrıca önem taşır.
Kadın karakterlerin hepsindeki dekolte kıyafetler, makyajlar, topuklu ayakkabılar, cilveler, kırıtmalar dişil portrenin betimlemesine dairdir. Dikkat edilmesi gereken nokta kameranın kadın bedenine yakın plan çekim yapmamasıdır. Yönetmen kadın bedenini salt seyirlik ve arzu nesnesi onumuna oturtacak göğüs, baldır bacak gibi tasvirlere ihtiyaç duymamıştır. Fakat Ezel Akay’ın kamerası meraklı bir “kadın” gibidir. Geniş açılar, şaryo çekimler, kamera hareketleri de tıpkı Hürmüz gibi hareketli, kıpır kıpırdır.
Hikâye Osmanlı döneminde geçtiğinden kadını daha çok evde, hamamda, sürekli namahremden sakınan biri olarak erkeği ise berberde, sokakta görsek de Hürmüz tüm bu ataerkil yapının içinde geleneksel eş rolünü reddeden bir karakter olarak var olur. Gerçekten âşık olduğunu düşündüğümüz Doktor Hüsrev bile onun için sadece bir “koca”dır. Öyle ki düğün gününde talibinin olduğunu öğrendiğinde “Yarın hallederiz o işi.” der.
Filmde Hürmüz karşılaştığı badireleri cinselliğini ve dişiliğini kullanarak atlatırken cinsel bir hayat yaşamak istediğine dair hiçbir emare yoktur.[2] Bu noktada kadının bu yönü yok sayılsa da erkeği seçen kişinin dişi olması filmi eril söylemin klasik kodları arasına sıkışıp kalmaktan kurtarır. Ezel Akay da film için verdiği röportajda şunları dile getirir: “Filmde erkek kadını değil, kadın erkeği seçer. Seçen kadın olmalıdır, film bir anlamda seçen kadın olsaydı nasıl olurdu sorusunu cevaplıyor. Hayvanlar âlemine baktığımızda da eşini seçen dişidir. Hâlbuki dünya üzerindeki düzen bunun tam tersidir. Hiçbiri tam erkek olamayan ancak yediye bölündüğünde bir erkek olabilen bir hikâye anlatıyoruz.”[3]
Hürmüz’ü farklı kılan diğer özelliği de her şeye kadir erkekleri, mağdur kadınlar tarafından dalavereye getirmesidir. Hürmüz Havva’yı da Hürmüzleştirir. Safinaz sadece arabulucu değil, kadınların görünürdeki yüzeyidir; toplumsal denetimi kabul eden yüzüdür, kadınlığın masalıdır. Hürmüz ise kadınlığın bilinçaltı sayılmalıdır.[4]
Hamam sahnesindeki kadınların erkekleri tasvir edişleri o dönemle sınırlı kalmıyor, günümüzde de geçerliliğini sürdürüyor. Kadının erkeğe ayna tutması da hamam sekansını ayrıcalıklı yapıyor. Hürmüz’ü isteme sahnesindeki Kuşçu Cebrail’in cinselliği kontrol eden, Doktor Hüsrev’in annesinin ise kontrol edilen tarafta olması filmi eril bakıştan arındırırken tökezlemesine neden oluyor.[5] Fakat diyaloglardaki kadın argosunun yerinde ve dozunda kullanımı kadın dünyasının başarıyla yaratılmasını sağlıyor. Kamera hareketlerinin, kullanılan açıların, mizansenlerin, animasyonların, gökyüzündeki Ezel Akay’ın bıyığına benzeyen bulut çizimlerinin bile filmin masalsı atmosferini yaratmadaki önemli ayrıntılar olduğunu vurgulamadan geçmemek gerekir.
Senarist ve yönetmenin erkek olduğunu göz önüne alırsak, aşırı boyalı, sıradan, evde yaşayan fakir bir karakter olan Hürmüz’ün komik, oyunbaz, kurnaz ve özgür bir dişiye dönüştürülmesi filmi farklı kılan diğer noktalardan biridir. Tüm bunlara rağmen final sahnesinde seyircinin kamerayı görmesi, hatta Hürmüz’ün bize göz kırpması, anlatılanların zaten birer masal olduğunun altını çiziyor. Sonuç olarak, ataerkil kalıpları kıran Hürmüz’ün aslında bir masal kahramanı olduğunu öğrenmemizle film son buluyor. Hürmüz gerçekliğe kavuşamıyor. Yine de kadını merkeze koyarak eril dünyanın baskılarından arındırmaya çalışması filmi Türk sinemasında farklı bir yerde konumlandırdığını düşünüyorum.
Ceyda Emel Nas
[1]LENOS Melissa, RYAN Michael, Film Çözümlemesine Giriş, Çev. Emrah Suat Onat, De Ki Yayınları, 2012 [2]Okuş Dila, Yedi Kocalı Hürmüz Üzerine, Bü’de Kadın Gündemi Sayı 18, 2010. [3]Ezel AkayRöportaj, Yeni Şafak, 29.11.2009. [4]Gürsel Korat Röpartaj, Uçan Süpürge, 04.01.2010. [5]Okuş Dila, Yedi Kocalı Hürmüz Üzerine, Bü’de Kadın Gündemi Sayı 18, 2010.