Yurt içi ve yurt dışında birçok kısa film, reklam ve oyun müziklerine imza atan Batuhan Yalaz, ulusal ve uluslararası festivallerde bestelerini duyurma imkânı bulmuştur. Başarılı genç müzisyenle keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Merhaba Batuhan Bey. Fil’m Hafızası ekibi olarak röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kimdir Batuhan Yalaz?
Merhabalar Zeynep Hanım asıl bu güzel röportaj için ben çok teşekkür ederim. 1989 yılında Ankara’da doğdum. Ben küçükken bizim evde çok fazla kitap okunur, filmler izlenir ve sanatla ilgili konuşulurdu. Ortaokuldayken bir gün annem bana bir Pink Floyd kaseti ve sözlerinin çevirisi olan bir kitap verdi “Bunu dinle, gel sonra konuşalım üstüne” demişti. Dinledikten sonra ağladığımı hatırlıyorum. Birlikte sinemaya gider, çıkışında film ile ilgili konuşurduk. Annem ve anneannem ile çok fazla film izleyerek ve müzik dinleyerek büyüdüm. Sinema ve müziğe böyle âşık oldum.
O yıllarda rock, blues, jazz gibi tarzları dinlemeyi çok seviyordum ve hayalim aslında iyi bir gitarist olmaktı. Fakat dayım bir belgesel yönetmeniydi ve yirmili yaşlarımın başında onun yanında kameramanlık yapmaya başladım. Bir yandan müzikle uğraşıyor bir yandan bu işi yapıyordum. 2013 yılında Bilkent Senfoni Orkestrası, Gustav Mahler’in 8. senfonisini seslendirmişti. Biz de belgeselini çekiyorduk. O eseri dinlediğimde net bir şekilde besteci olmaya karar verdim. Hatırladıkça, hala tüylerim diken diken olur.
Film müziği yapmaya nasıl karar verdiniz? Kariyeriniz nasıl başladı?
Temel müzik eğitimime çok değerli öğretmenim Soner Egesel ile klasik gitar çalışarak başlamıştım. Sonrasında Argun Defne ile kulak ve armoni çalışmaları yaptık. Klasik gitar çalmak çok öğretici oldu benim için ama her zaman düşündüğüm bir şey vardı, sinemayı da müzik kadar seviyordum ve artık sadece gitar çalmak bana yetmemeye başladı. Böylece film müziği yapmaya karar verdim.
Ankara’da birkaç grupta gitarist olarak çalıyordum. Bu süreçte hem gece hayatının zorluğu vardı. Hem de sürekli cover yapan bir grupta çalmaktansa kendi bestelerimi yapmak istedim. Besteci olmaya karar verdikten sonra ne yapacağım hakkında çok fazla düşündüm ve araştırdım.
Sonrasında piyano ve synthesizer ile ilgilenmeye başladım. Müzik teknolojileri öğrenmeye başladım ve stüdyolarda asistan olarak çalıştım. Meraklı, teknolojiyi ve yenilikleri takip eden ve öğrenmenin bir sınırı olmadığını düşünen bir insanım. Hiç durmadan kendimi geliştirmeye çalışan biriyim. Bu benim yapmak istediğim şeylerin peşinden gitmeme çok yardımcı oldu bu süreçte. Aslında film müziği yapmak hep aklımda olan bir şeydi. Ankara’da çok fazla tanıdığım insan da yoktu açıkçası ama yavaş yavaş insanlarla tanışmaya başladım ve kısa filmler, orta ve uzun metraj bağımsız ufak işler yapa yapa yolda öğrendim diyebilirim. Ardından İstanbul’a taşındım ve macera başladı.
İstanbul’da da bir süre stüdyolarda asistan olarak çalıştım, gitar dersleri verdim. 2019 yılında bana çok şey öğreten ve beni hep destekleyen Barış Diri’nin asistanı olarak çalışmaya başladım. Zaten daha ilk yıllarımda Ankara’da yaşarken müziklerine hayran olduğum için onunla tanışmak istemiştim o da beni kırmamıştı ve müziğimde geliştirmem gereken yönleri, film müziği yaparken dikkat etmem gereken şeyleri bu yıllar içerisinde hep bana o öğretti ve destek oldu. Geçtiğimiz sene stüdyolarımızı birleştirdik ve şimdi birlikte paylaştığımız bir stüdyomuz var. Bu da benim için paha biçilemez bir his.
Ne kadar güzel bir hikâyeniz var. Peki bir film size geldiğinde çalışma şekliniz nasıl oluyor? Önce senaryoyu mu okuyorsunuz? Yoksa filmi izleyip karakterleri analiz ettikten sonra mı müzikler oluşuyor kafanızda?
Duruma göre değişiyor bu. Bazen yönetmenler projesinin en başından benim dâhil olmamı istiyorlar. Senaryoyu okuduktan sonra örnek çalışmalar yapmamı istiyorlar ve bazen önce müziği dinleyip sahneyi müziğe göre çekiyorlar. Fakat yaygın olarak film çekilmiş, kurgusu bitmiş hâlde bana geliyor. Bu durumda hemen izleyip çalışmaya başlıyorum.
Filmi izledikten sonra bestelemeye başlamak benim için daha iyi oluyor çünkü filmin atmosferi de benim için çok önemli. Karakterin şekillenmesinde önemi olan her detayı (mekânlar, ışık vs.) görerek karakteri analiz etmek benim için çok daha eğlenceli ve farklı katmanları keşfettiğim bir süreç. Bu yüzden izleyerek bestelemeye başlamak benim için hem daha sağlıklı hem daha eğlenceli.
Türkiye’de film müziğine yeterli önemin ve kıymetin verildiğini düşünüyor musunuz? Film festivallerinde müzik ödülleri yer alıyor mu?
Öncelikle ülkemizde henüz hâla bir film müziği okulu yok. Bu bile aslında yeterli cevabı veriyor ama tabii ki çok değerli film festivallerimiz var ve müzik ödülleri var. Kısa filmlerde bu durum tam tersi bana sorarsanız. Müzisyenleri destekleyen herhangi bir ödül veya destek görmedim. Varsa bile bir veya iki tanedir. Film müziği yapmak isteyen müzisyenlerin bu gibi festivallerde nasıl yönetmenler, oyuncular ve makyaj sanatçıları destekleniyorsa aynı şekilde desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Ayrıca son yıllarda müzisyenlerin sinema dünyasındaki yerinin giderek azaldığını düşünüyorum. Eskiden müzisyenlerin fikirleri ve vizyonu daha değerliydi sanki. Şu an “benim dediğim müziği benim istediğim şekilde yapacaksın!” gibi bir yere geldi. Bu da gözle görülür şekilde festivallerin durum ve tutumunu açıklıyor diye düşünüyorum.
Bu zamana kadar bestelediğiniz film müzikleri hakkında neler söylemek istersiniz? Hangi filmlerin müzikleri size ait? Bu filmlerden aldığınız ödüller oldu mu?
Bu zamana kadar çok fazla kısa film ve bağımsız uzun metraj filmlerin müziklerini besteledim. Geçtiğimiz sene Susam (2021), Plastik Rüya (2021), Sıradan Bir Gün (2021), Pasaj (2021) gibi ülkemizde ve dünyada da iyi festivallerde boy gösteren, ödüller alan kısa filmlerin müziklerini besteledim. Ayrıca 3. Elma (2015), Başka Bir Dünyadan Fragmanlar (2021) gibi uzun metraj bağımsız filmlerin müziklerini besteledim. Daha önceki yıllarda yaptığım kısa filmlerden yurt dışında “En İyi Film Müziği” için adaylıklarım var ama herhangi bir ödül almadım. Sadece 2016 yılında katıldığım 23. Halıcı Bilgisayarla Beste Yarışması’nda üçüncülük ödülü aldım.
Bu sene çok değerli iki kısa film müziği besteledim. Birisi Kasım Ördek’in yönettiği Birlikte, Yalnız (2022) diğeri ise Buse Halaçoğlu’nun yönettiği Ben ve O (2022). İkisi de festival yolculuklarına başladılar ve seyirciyle buluştukça heyecanım artıyor.
Kasım Ördek’in Birlikte, Yalnız filmini 33. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde izleme fırsatım oldu. Oldukça güzel bir kısa film. Filmi izledikten sonra yönetmene film müziğinden çok etkilendiğimi dile getirmiştim hatta. Dile dolanmayan ama akılda farklı şekilde yer eden bir müzik. Kendi adıma ayrıca teşekkür etmiş olayım. Elinize sağlık.
Peki albümleriniz ile ilgili neler söylemek istersiniz? Yaratım sürecinizden biraz bahseder misiniz?
Bu saydığım filmler dışında reklam, modern dans gösterileri, oyun müzikleri gibi başka işler için de yıllarca besteler yaptım. Fakat 2018 yılında artık kendim için müzik yapmadığımı fark ettim. Kışın Antalya’ya annemin yanına gidip ilk EP için çalışmaya başladım ve böylece kendimi kendim gibi ifade etmek için yollar aradım. Aynı yıl Voices In My Room (2018) isimli EP yayımlandı. Ankara’da çok güzel bir lansman olmuştu. Ardından 2020 yılında annemi kaybettikten sonra Fall (2020) albümünü yayınladım. Anneannemin vefatıyla başlayıp annemin vefatına kadar olan dokuz aylık süreci anlatıyor aslında. Bu sene de Fight for Breath (2022) isimli tekliyi yayınladım bu da annemin üç ay hastanede birlikte kaldığımız o sürecini ses tasarımlarıyla ve üç farklı piyanoyla anlatmaya çalıştığım bir eser. Her bir piyanonun aslında ev içindeki üç ayrı nesli temsil ettiğini düşünerek böyle bir yol seçtim. Albümlerimin amacı kendi hayatımdan yola çıkarak, yaşadığım ve hissettiğim şeyleri olabildiğince minimal ve atmosferini koruyarak dinleyenlere aktarmaktı. Enstrümantal müzik yapmak bu yönüyle zor olsa da her dinleyen için başka hissiyatlar yaratabiliyor olmak en sevdiğim şey. Bunu yaparken de herhangi bir manipülasyon yok, çünkü söz yok. Herkes bambaşka anılarını hatırlayabilir. Çok klişe olacak ama albümlerimde kendi hayatımın film müziğini yapıyorum diyebiliriz.
Çok duygulandım, ne kadar etkileyici. Siz anlattıkça bu röportaj kendi adıma çok daha kıymetli hale geliyor. Fall adlı albümünüzden Nonbeing, Unwanted ve Forgotten Hopes favorilerim arasında. Fight for Breath bestenizi dinlerken de çok etkilenmiştim. Anneniz ve anneannenizin bu eserleri bir yerlerden dinlediğine ve çok sevdiklerine eminim.
Peki etkilendiğiniz ve sevdiğiniz bestecilere örnek verebilir misiniz?
Çok fazla sevdiğim besteci var. Hem ilham aldığım hem karakterimi şekillendiren besteciler bunlar. Phillip Glass, Arvo Part, John Cage, Gustav Mahler, Johann Johannsson, Max Richter, Gustavo Santaolalla, Alexandre Desplat ve Vangelis ilk aklıma gelenler. Çok fazla isim var, cidden saymaya kalksam sabaha kadar konuşuruz.
Yakın zamanda gerçekleştirdiğiniz ve gerçekleştirmeyi planladığınız projeleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Biraz önce bahsettiğim gibi bu sene çok güzel iki kısa filmin müziklerini besteledim. Şimdiden çok önemli festivallerde yer almaya başladılar. Bunun yanında şu an müziklerini bestelediğim bir uzun metraj film projesi var. Ayrıca yeni albümüm bitmek üzere o da kış aylarında yayınlanmış olacak umarım. Sinema benim için hep başka bir yerde oldu. Bu yüzden sinemanın her alanıyla çok fazla ilgileniyorum. Yapımcılık atölyeleri, film okumaları vs. ileride beni bu taraflarımla da görebileceğiniz bir gelecek planım var ama tabii zaman gösterecek hepsini.
Son dönemlerdeki yoğun çalışmalarınız arasında Fil’m Hafızası’na vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz sevgili Batuhan Yalaz. Umarım yeni projelerinizi yakın zamanda dinleme fırsatı buluruz.
Asıl ben çok teşekkür ederim. Sevgiler.