“Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.”
Son yıllarda filmlerini AVM’lere hapsetmek istemeyen herkesin ortak bir mücadelesi var : kapısı sokağa açılan sinemalarımızı korumak. Emek Sineması’nın kapanışının ardından bugün bir diğer kapısını sokağa döndüren sinemamız Beyoğlu Sineması da kapanma tehlikesi ile karşı karşıya. Sanatsal üretimin tekelleşmesi ve metalaşması ile birlikte birer birer sinemalarımızı kaybederken, AVM’lere hapsedilen filmler de gişe kaygısı ile mücadele ediyor.
Ancak çocukluğunu 70’li ve 80’li yıllarda yaşayanlar bilir; onların kapılarının sokağa açılmasına gerek yoktu. Zaten o çok sevdikleri filmleri yıldızların altında izlerlerdi.
Türkan Şoray, Tarık Akan, Münir Özkul, Adile Naşit ve daha niceleri gökyüzünün altında gerçek birer yıldız olurlardı. Fakir ama gururlu genç kızlar, zalim fabrikatörler, tek bir kılıçla orduları dize getiren efsanevi kahramanlar… Hepsi yıldızların altında bizden biri olurdu.
Çocukluğu 70’li yıllarda Bulancak’da geçiren Bianet’in Eş Yayın Yönetmeni Haluk Kalafat da filmlerini yıldızların altında izleyen şanslı kişilerden. Açık hava sinemasında ilk izlediği filmin Gülen Gözler (1977) olduğunu söyleyen Kalafat o günleri anlatırken yaşadığı en büyük hissiyatın özgürlük olduğunu söylüyor. Kalafat: “Kamusal alanda ilk sigaramı açık hava sinemasında içtim. Açık hava sinemasında sigara içmek özgür hissettirirdi. Sigara dibine gelince fırlatır karanlıkta bıraktığı ışığı izlerdik. Açık havada film izlemenin kültürü bambaşkaydı. Özellikle çocukken bir curcuna olurdu. Film fondu asıl olan dondurma yemek, gazoz içmek, yüksek sesle konuşabilmekti…. güzeldi be:)”
70’lerin güldüren yüzleri; o sanki hepimizin annesi, babası, kardeşi, sevgilisi olan sıcacık insanlar; Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, Müjde Ar, Ayşen Gruda ve daha niceleri Gülen Gözler’de bir araya gelir, açık havada izleyicisini Yeşilçam’a tutku ile bağlardı. Fonda, Melih Kibar çalarken dudak kenarında keyifle sigara içilirdi.
Yağmur Karagöz