Reminiscences of a Journey to Lithuania (1972) Jonas Mekas’ın solmaya yüz tutmuş anıları etrafında şekillenmiş bir belgeseldir. Savaş sonrası Amerikan avangart sinemanın öncülerinden Mekas, seyahatleri sırasında “sınır dışı edilmiş insanların” [1] perspektifinden hayatı kaydetmiştir. Olay örgüsü temelde bu seyahatleri takip ederek filmi üçe ayırmıştır: New York, Semeniskiai ve Viyana. Mekas’ın filmlerinden, röportajlarından ve filmleri üzerine yazılan makalelerden hareketle, hafızayı merceğe alarak dönemin politik yapısı eşliğinde anılara odaklanmış olduğu söylenebilir. Reminiscences of a Journey to Lithuania filminde ritim ve ton, Mekas tarafından manipüle edilerek hafızaya rüyavari bir yolculuk vadediyor.
Belgesel Üslubu ve Ortak Anıların Hücumu
Reminiscences of a Journey to Lithuania kurgusal olmayan yapıya özgün çeşitli biçimleri bir arada barındırmaktadır. Bunlar; birinci kişi deneme, şiir ve günlüktür. Çoğunlukla öznel bir süjenin betimlenmesine olanak sağlayan belgesel biçimleri, bu filmde de herhangi bir istisna yaratmaz. Filme hükmeden “ortak anıların hücumu” temasına da bir nefes verir. Bolex’in kaydetmiş olduğu sekanslarının hepsi seyircinin önceki deneyiminde belli bir noktaya kadar mevcuttur. Mekas’ın kendi seslendirmesi onun öznelliğini ortaya koyan nitelikte olmasaydı, seyirci yüzlerini tanımadığı yakınlarının ve onu nereye götüreceğini bilmediği sokakların içerisinde kaybolabilirdi. Fakat yüzleri tanıyan ve tanıtan, caddeleri ağır ağır geçen birinin varlığı bu kaybolma hissinden seyirciyi nispeten uzaklaştırır.
Seyirci dönemin politik koşullarına deneyiminde olsa da olmasa da ortak edilmiştir. Hafıza parçalardan oluşur ve zaman ilerledikçe bu parçalar birbirleri arasında bağ kurar. Hiçbir anı kendisinden öncekilerden tamamen bağımsız değildir. Film üzerinden değerlendirilirse, Yahudi soykırımı da Mekas için böyle bir yerde durmaktadır. Yaptığı her şey bariz olarak onun sonucu olmasa bile, özünde ona bağlıdır çünkü “yerinden edilmiştir.” Mekas’ın kullandığı bu tabir, aslında sadece soykırım sebebiyle sınır dışı edilenleri ifade etmez, filmik yapıya da montajın konumundan bağlanır. Zaman ve mekânı manipüle eden montaj, Mekas’ın elinde 88 dakikalık bir anıların hücumuna dönmüştür. Ritmik açıdan oldukça tekinsiz hissettiren bu montaj kullanımı hatıraları çağrıştıracağı gibi aynı zamanda rüyaları da çağrıştırabilir. Farklı bir bilinç seviyesine eşlik, sürekli yeniden yapılandırma olanağı hafıza ve rüya kavramlarının ortak paydasında yer alır. Buna ek olarak filmik ögelerin kullanımı, izleme deneyimi de benzer bir yerde durur.
Reminiscences of a Journey to Lithuania adeta seyirciye sunulmuş; Mekas’a, ailesine ve anılarına ait görsel bir günlük gibidir. Dolayısıyla film “kendine dönüşlü yapıyı” (reflexive mode) filmik aparatı teşhir etmesiyle barındırır. Örneğin, bazı sahnelerde kameranın gösterilmesi ve Mekas’ın film hakkındaki monoloğu seyirciye bir film izlediğini hatırlatır. Reminiscences of a Journey to Lithuania gerçek, anı veya rüya değil, bir filmdir. Film özelinde bahsedilen kendine dönüşlü biçimin kullanımı aynı zamanda seyircinin önceden kurmuş olduğu başka bir bağa gönderme yapar: Aile albümlerine bakmak veya unutulmuş anıları projeksiyondan seyretmek. Yeniden tanık olmak, hatırlamak ve yeniden yaşamak. Kameranın hafızası seyircinin hafızası ile birleşiyor.
Rastladığımız bir diğer biçim ise yönetmenin süje ile doğrudan ilişkilendiği “performansvari” biçimdir. Deneyim, hafıza, duygusal katılım, değer ve inançların sorgulanması gibi temalar Reminiscences of a Journey to Lithuania filminde irdelenmiştir. Mekas’ın kişisel anlatısı ve bilincine hücum eden anılarının görüntüleri aslında kendisini teşhir etmesi sebebiyle bu biçimin bir parçasıdır. Soykırım ve 2. Dünya Savaşı da yönetmenin son derece öznel olan perspektifinden seyirciye sunulmuştur.
Reminiscences of a Journey to Lithuania belgeselin şiirsel üslubuna daha yakındır. Bolex’ten çekilen görüntü gerçekliğin bir kaydı olsa da montajın kullanımı görüntüyü bir temsile daha da yaklaştırmıştır. Anıları hatırlıyormuşçasına farklı bir zaman ve gerçeklik paraleline seyirciyi davet eden montaj kullanımı bu noktada daha önce de belirtildiği gibi öznelliği pekiştirmiştir.
Tezatlık, Montaj ve Ses
Reminiscences of a Journey to Lithuania gerçekliği ve onu imleyen filmik yapının her şeyini montaj kullanımı baypas ederek hafızanın durdurulamaz karakterini filme taşır. Bahsedildiği üzere, yönetmenin şiirsel anlatısı ile desteklenen rüyavari yapı; içerik bakımından filme sessizce hükmeden 2. Dünya Savaşı teması, yapısal olarak montajın kullanımı ile tezatlık içerisindedir. Burada ilk olarak gerçek ve kurgu çatışması içerikte görülür. Sonrasında ise uyuşturan ve rahatlatan kesintisiz sekansların yeniden kurgulanması ile devamlı uykudan uyandırma hâli çatışma içerisindedir. Bu bağlamda, devamlılığın ihlali seyirciyi usulca zorlar. Reminiscences of a Journey to Lithuania filminde zamansal olarak üç ana bölüm dışında bir devamlılıktan söz etmek zordur. Ne içerik ne de formal özellikler filmde bir devamlılık hissi yaratır.
Zamansal ve mekânsal devamlılığın montaj dışındaki diğer ayağı ise sestir. Piyanonun egemenliğine karşın eş zamanlı olup olmadığı kestirilemeyen başka sesler de filmde mevcuttur. Ayrıca bu seslerin film evrenine ait olup olmadığı da bir muammadır. Yine de seyirciye direkt bir hitap barındıran Mekas’ın seslendirmesi filmi anlamlandırmak açısından müzikal ve atmosferik seslerin önünde gelir. Kendi görüşü, deneyimi eşliğinde seyirciye aktardığı otobiyografik geçmişi sayesinde Mekas, kendini hafızanın muğlaklığına karşın bir rehber olarak atar.
Not
[1] Vatandaşı olduğu veya ikamet ettiği ülkeden savaş veya baskı sonucu sınır dışı edilen, göç etmek zorunda bırakılan kişiler anlamını taşıyan “displaced person,” bu analiz yazsındna anlamından daha farklı bir biçimde de ele alınmıştır. “Yerinden edilmiş” anlamını taşıyan “displaced” kelimesi, sinemada montajı işaret edeceği için bu yol izlenmiştir.