Bazı filmler vardır, izlerken yalnızca gözler değil kalp de eşlik eder perdeye. Bir sandalın sallanışı, güneşte kuruyan çamaşırlar, zeytin ağaçlarının gölgesine sinmiş cırcır böceği sesleri… Tüm bu imgeler, Akdeniz’in ruhunu, o kadim toprakların insana dokunan duygularını ifade eder. Akdeniz Çanağı’ndan çıkan hikâyeler, aile bağlarının sıcaklığını, ilk aşkla atmaya başlayan kalp atışlarını ve ayrılıkla solan yazların hüzünlü yankılarını taşır.
Bu liste yazısı, zor zamanlarda güneşin sıcaklığını ve denizin serinliğini hissedeceğiniz anları yeniden hatırlatmayı arzulamaktadır. Elbette Akdeniz üzerine anlatılan oldukça fazla hikâye var, bu derlemede 2000 sonrasında iz bırakanlara odaklanıyoruz. Keyifli okumalar…
Mamma Mia! (Yön. Phyllida Lloyd, 2008)
Güneşli Yunan adalarında geçen hikâye, aslında bir müzikâl oyuna dayanmaktadır. İsveçli pop grubu ABBA’nın şarkıları üzerine kuruludur ve bu şarkılar filmde de merkezî bir rol oynamaktadır. Sophie adında genç bir kadının düğünü öncesi babasını bulma arayışını konu alır. Sophie, annesi Donna’nın geçmişteki üç eski sevgilisinden birinin babası olduğunu öğrenir ve onları Yunan adasında bulunan annesinin oteline davet eder. Müzikal, komedi ve dram türlerini harmanlayan enerjik bir filmdir. Sıcak iklimin etkisiyle canlanan adada, masmavi deniz ve bembeyaz evler Akdeniz ruhunu yansıtan büyüleyici bir atmosfer oluşturur.
Call Me By Your Name (Yön. Luca Guadagnino, 2017)
Film, André Aciman’ın romanında olduğu gibi Akdeniz’in kıyısı Ligurya’da değil, yönetmen Luca Guadagnino’nun yaşadığı Kuzey İtalya’nın Lombardiya bölgesinde, özellikle Crema ve çevresinde çekilmiştir. Ancak Guadagnino, bu bölgeyi seçerken Akdeniz’e özgü bir atmosfer yaratmayı amaçlamıştır. Filmdeki sıcak yaz günleri, doğayla iç içe sahneler ve romantik atmosfer, Akdeniz hissiyatını izleyiciye başarılı bir şekilde aktarır. On yedi yaşındaki Elio ile babasının yazlık evine misafir olarak gelen Amerikalı doktora öğrencisi Oliver arasında gelişen beklenmedik bir romantik ilişkiyi konu alır. Başta çekingenlik ve entelektüel rekabetle başlayan bu ilişki, zamanla derin bir bağa dönüşür. Doğa, estetik bir arka planın yanı sıra duygusal bir dilin somut bir yansımasıdır. İtalya’nın narin taş evleri, meyveyle dolup taşan bahçeleri, gölgeli yollarda uzayan bisiklet sürüşleri Elio ve Oliver arasındaki aşkın nabzını tutan bir canlı organizma gibi işlenir.
It Must Be Heaven (Yön. Elia Suleiman, 2019)
Hikâye anlatmak için kelimelere ihtiyaç duymayan Filistinli yönetmen Elia Suleiman’ın önceki filmlerinde olduğu gibi bu filminde de alter egosu olan ES’yi takip ederiz. ES, yeni filminin senaryosu için yapımcı ararken aynı zamanda bir cennet arayışı içine girer. Hikâye Nazareth’ten Paris’e, oradan New York’a uzanırken, ES evinden kaçmak yerine başka evlerin mümkün olup olmadığını sorgular. Suleiman devlet, sınır ve otorite kavramlarına ilişkin farklı bir perspektif sunarak Filistin’e yönelik oryantalist bakış açısını bozar. Politik söylemi doğrudan haykırmak yerine günlük yaşamın sıradan ama tuhaf detaylarına gizleyen Suleiman, mizahını ince bir dille işlerken eleştirilerini keskin bir şekilde yansıtır. Akdeniz’i zeytin ve limon ağaçlarının derinlere uzanan köklerinde, yerinden edilmişliğe karşı sessiz bir aidiyet arayışı olarak kurar.
Murina (Yön. Antoneta Alamat Kusijanović, 2021)
Murina (2021), Akdeniz sinemasının tipik unsurlarını taşır: doğayla iç içe bir coğrafya, geleneksel aile yapısı, bastırılmış duygular, yavaş tempolu anlatım ve şiirsel bir görsellik. Hırvatistan’ın ıssız bir Akdeniz adasında geçen film, ergenlik çağındaki genç bir kızın yaşadıklarına odaklanır. Genç Julija, baskıcı babası ve geçmişin gölgesinde yaşayan annesiyle gerilimli bir ilişkiye sahiptir. Geçmişten gelen bir misafir, bastırılmış tüm duyguları ve çatışmaları su yüzüne çıkartır. Julija’nın denizle kurduğu derin bağ, onun özgürlük arayışının simgesi olur. İzleyicide derin bir yüzme arzusunu tetikleyen film, Altın Kamera (Caméra d’Or) ödülüne layık görülmüştür.
Aftersun (Yön. Charlotte Wells, 2022)
Sophie’nin, babası Calum’la Türkiye’de geçirdiği özel bir tatili hatırlaması, filmin ana hikâyesini oluşturur. Calum burada hem sevgi dolu bir baba hem de kendi yaşam mücadelesiyle yorulmuş bir yetişkin olarak çıkar karşımıza. Film, hatıraların yaşamımıza nasıl anlam kattığını ve kayıpla başa çıkmak için önemli bir araç olabileceğini anlatır. 2000’li yılların yazlık atmosferini yansıtan görsel ve duygusal öğeler, izleyiciyi derinden etkiler. Dönemin özgün atmosferi, nostaljiyle harmanlanmış bir samimiyet yaratırken geçmişin izlerini günümüze taşıyan bir ruh hâliyle seyirciyi sarar.
Alcarràs (Yön. Carla Simón, 2022)
Akdeniz yalnızca deniz, kum ve güneşle tanımlanamaz; tarımı ve toprağıyla da öne çıkar. Alcarràs, İspanya’da Katalonya’nın Alcarràs kasabasında yaşayan bir şeftali çiftçisi ailenin hikâyesini anlatır. Aile yıllardır kiraladıkları topraklarda tarım yapmaktadır, ancak yeni toprak sahibi, güneş panelleri kurumak üzere toprağı kiraya vermek istemez. Film, modernleşmenin kırsal yaşamı tehdit edişini ve bu değişim karşısında bir ailenin parçalanma, direniş ve dayanışma sürecini incelikli bir dille işler. Akdeniz’in sıcak güneşi, film boyunca yalnızca doğayı değil, bu coğrafyanın kültürel kodlarıyla şekillenen insan ilişkilerinin de sıcaklığını yansıtır.
Parthenope (Yön. Paolo Sorrentino, 2024)
Filmin başlangıcında, denizin serin sularından çıkan ve çevresindeki erkekleri büyüleyen Parthenope, adını Yunan mitolojisindeki bir sirenden alır; aynı zamanda bu isim, Napoli kentinin kurulmasından önceki ilk yerleşim alanının da adıdır. Genç yaşta farkına varmaya başladığı güzelliğinin onu hem bir hayranlık objesi hem de varoluşsal bir yalnızlık kaynağına dönüştürdüğünü sezdiğimiz Parthenope, tüm bu yüzeysel cazibenin altında bir anlam arayışına dalar. Film, Sorrentino’nun sinemasının alışıldık temasını, yani estetik bir dünyanın derinliklerinde var olan ruhsal boşluğu, bu sefer bir kadın karakterin üzerinden hem bedenini hem de çevresindeki dünyayı tanıma çabasıyla işler. Film, Akdeniz coğrafyasının tarihî mirasıyla modern dünyanın dinamiklerini harmanlayarak sunar.
Evcilik (Yön. Ümit Ünal, 2024)
Evcilik, Ege kıyılarında, doğanın dinginliğini modern hayatın gerilimiyle karşı karşıya getiren, sınıf ve yaşam tarzı farklarını inceleyen çarpıcı bir filmdir. Büyükşehirden bunalan Filiz ve Fırat, Ege’nin taş sokaklarında, begonvillerle örtülü duvarların gölgesinde huzur ararken; otelin mutfağında ve bahçesinde bedensel emekle var olan Aysun ve Özkan, doğayla kurdukları sahici bağla bu “huzurun” ardındaki görünmeyeni temsil eder. Bir yanda doğayı sadece bir kaçış fantezisi ve estetik bir arka plan olarak gören tüketim odaklı yaşamlar; diğer yanda doğayla birlikte yaşayan, emeğiyle var olan sessiz bir direnişi yansıtır. Türkiye’de sahil kentlerinde geçen filmler genellikle iyi hissettiren (feel-good) komedilere sıkışırken Evcilik filmi, bu mekânların sınıfsal gerilimleri ve mevsimlik emeği görünür kılacak daha fazla sanat filmiyle temsil edilmesi gerektiğini hatırlatır.
Tebrikler 👏👏👏
Güzel bir çalışma olmuş 👍💯
Bir kaçını izleme listeme aldım..