8. Çalı Köy Filmleri Festivali’nde Kurmaca Kısa Film Kategorisi’nde finale kalan Yolda (2023) isimli kısa filmin yönetmeni Özge Uçar ile filmi, karakterleri ve çalışmaları hakkında konuştuk. Keyifli okumalar dileriz.
Anne-kız çatışması aslında sinema perdesinde çok sık gördüğümüz bir başlık. Senin anlatımın ise oldukça farklıydı ve biz çok sevdik. Çok işlenmiş bir konuyu kısa filminle beraber yeniden ele almayı nasıl değerlendirirsin?
Ben minimal hikâyeleri çok seviyorum ve o hikâyeler de aslında senden, benden çıkıyor. Ama tabii bu kadar bilinen bir hikâyeyi farklı bir tarzda anlatmak gerekiyor. Yoksa neden çekiyoruz? İşin kurmaca kısmı da bu. O noktada kullandığım teknik önemliydi benim için. Yani bu içeriği nasıl farklılaştırabilirim, üslupta ve biçimde nasıl yeni teknikler uygulayabilirim diye düşündüm. Zaten bu proje benim doktora tezimdi ve doktora tezinde daha önce yapılmamış bir şey yapmanız gerekiyor. Literatüre yeni bir şey kazandırmanız gerekiyor. Filmde de uzun planlarım var. Daha önce yapılmamış bir şey değil ama bir çocuğun gözünden o kamerayı uzun planlarda kullanmak, izleyiciyi o araba koltuğuna yerleştirmek dünya sinemasında da Türk sinemasında da benim rastlamadığım bir şeydi.
İzleyici olarak çok heyecan vericiydi. Hem çok içindeyiz hem de dışarıdan gözlemleme durumumuz çok açık. Teknik bence çok güzeldi.
Ortaya çıkışı da buydu aslında. Bu coğrafyadaki bir hikâyeyi almam lazım dedim ama bir derdimizin de olması gerekiyordu. Bu coğrafyanın psikolojisinde genelde çok konuşuruz ama bir eylemimiz olmaz, hep şikâyet ederiz ama uzaktayızdır. İşte, izleyiciyi yine o arabanın içine koydum ben. Hiçbir müdahalede bulunamıyor, sadece izliyor. Sonra büyüyor. Yetişkin hâlinde de aslında bir müdahalesi yok. Suskunluğunu da koruyor. Ama bunu bir şekilde artık dışarıya da yansıtması gerekiyor. Bunu da sanatla yapıyor aslında, sinemayla yapıyor.
O zaman bu filmde önce biçim ve çekim tekniği geldi, sonra mı hikâye oluştu?
Aslında hayır, ilk gelen şey anne kız çatışmasıydı. Hatta hikâye bir görselle başladı, gözümde bir görsel canlandı. Ben yol filmlerini çok seviyorum ve aklım hep oraya gidiyor. Arabada ön koltukta anne ve kız geldi aklıma ve ikisinin de ruh hâlinden arada büyük bir çatışma olduğu belliydi. Sonra bunun üzerine düşünmeye başladım. O süreçte de teknikle paralel ilerledi.
Ben de doktoranla alakalı soru soracaktım. Akademik çalışmanın yollar ve yollardaki kadınlar üzerine olduğunu konuşmuştuk. Bu akademik çalışman mı filmini daha çok besledi yoksa film mi çalışmanı? Bunlar paralel mi gitti? Doktoranın konusunu seçerken film yapmak aklında var mıydı?
Benim önceliğim film çekmekti. Doktora aslında ikinci plandaydı. Hazır film çekiyorum bir yandan da akademiyi ilerleteyim diye düşündüm. Aslında bulunduğumuz konumla da alakalı, hep bir B planınızın olması gerekiyor. Bu hikâye zaten vardı ve sonrasında ben doktoraya başladım. Yüksek Lisans eğitimim bitti. Tam o aralıkta bu hikâye gelmişti zaten ve doktorada da sorduklarında dedim ki yol filmi yapmak istiyorum, hikâyem de bu. Eğer kabul alırsa devam edeceğim. Danışmanım da sağ olsun tamam dedi ve öyle ilerledik.
O zaman seni daha da yakından tanımak için sinemayla yolunun nasıl kesiştiğini sormak istiyorum. İlk başlangıç nasıl oldu? Neler yaptın?
Çok öncesine gitmek istemiyorum, lisede başladı. Film izlemeyi tabii ki çok seviyordum ve arkadaşlarıma film listesi hazırlamaya başlamıştım. CD’ye film çekiyordum. Sonrasında üniversite için de hayallerim başladı. Buraya geldiğimde zaten direkt sektöre nasıl girebilirim diye düşündüm. O zaman on sekiz yaşındaydım ve farklı bir bölüme gelmiştim aslında mecburiyetten dolayı.
Farklı bir şehirden hem de.
İzmir’den İstanbul’a geldim. Farklı bir disiplindeydim ama o sırada bir reklam ajansına girdim metin yazarı olarak. Hikâyem böyle başladı.
Bir de bu akademik çalışmayla alakalı şunu sormak istiyorum. Hem pratik hem de teorik alanda çalışmaları olan bir yönetmen olarak pratiğin ve teoriğin seni ve sinemanı nasıl şekillendirdiğinden bahsedebilir misin?
Tabii. Akademinin en güzel yanı şu, size bir sistem kazandırıyor ve nasıl çalışacağınızı öğretiyor. Yoksa oradaki bilgileri ya da teoriği kendiniz de edinebilirsiniz. Çok geniş kaynaklar var. Ama akademinin bana kattığı en büyük şey nasıl çalışmam gerektiği. Sistemi öğrendim. Ama pratik daha önemli. Pratik olmadan olmuyor gerçekten. Hatta bu süreçte biraz akademiye doğru kaydım ve korktum. Böyle yapmamak lazım çünkü biraz rahata alışıyorsun ve film çekmek zorlaşıyor. Akademide de yayın yapmanız gerekiyor. Sürekli masa başı iş, makale… Film çekmeye gerçekten vakit kalmıyor. Yurt dışında böyle değil ama bizim ülkemizde bürokratik işlemler daha yoğun. O sebeple bir yol ayrımına girdim ve dedim ki önce doktoranı bitir, o orada bir dursun ama sektöre devam et.
Yolda filmine gelecek olursak hikâyesiyle izleyenleri oldukça etkileyen bir film. Filmin içinde katman katman, birbiri içine geçmiş hikâyeler görüyoruz. Nasıl bir motivasyonla bu hikâyeleri ve katmanları oluşturdun? Çünkü tek bir hikâye değil aslında üç farklı açı görebiliyoruz.
Hikâye oluşturma aşamasında aklıma gelen ilk şey şuydu; bu hikâyeyi anlatacağım, bu hikâyeyi yazacağım ama içinde bir döngü de olması gerekiyor. Çünkü bu problem hiç bitmiyor. Bir sorunla karşılaştığımızda nasıl mücadele edeceğimizi bilmiyoruz. Bu süreç anadan kıza devam ediyor ve bir döngüsü olsun istedim. Anne, kız, teyze, küçük kız kardeş ve Arzu karakteri, üstelik Arzu da hamile. Bebeğin cinsiyeti de kız. Yani bu döngü hiç bitmiyor. Arzu’nun bebeğine kadar gidiyor ve o kız da babasız büyüyecek muhtemelen. Babadan gelen yine bir şey var. Burada tüm erkekleri kötüleyelim demiyorum, tabii ki öyle bir şey yok. Motivasyonum bir döngü olmasıydı. Sonra bu içeriği de zenginleştirirken insanları gözlemledim. Akrabalarıma baktım, arkadaşlarımın ailelerine baktım, neler yaşadıklarını not aldım. Hatta bazı diyaloglar gerçek, direkt birebir diyaloglar var duyduğum. Bana işte örneğin bir arkadaşım derdini anlatıyor ve diyor ki, annem böyle dedi. Onu hemen aldım, not ettim. Sonra psikolojik altyapıya dikkat ettim. Bir anne kız çatışmasında söylenmeyen şeyler var. Mesela anne kıza bir şey söylüyor ama altında yatan başka bir konu var. Diyor ki mesela “Kıyafetini giy.” Çünkü teyzesiyle ilgili konuyu açacak ve orada laf söyleyecek. Diyaloğu kurdu ama direkt başlayamaz. Bir konu açması lazım ve üzerine bir şey giy diyor. Sonrasında dayanamayıp teyzeyle ilgili konuşmaya devam ediyor. Diyalogların gidişatına önem verdim burada.
Aslında döngü demek bir sonuç yok demek ve bir süreci temsil ediyor. Yolda olmak da bir süreç ve bana onu çağrıştırdı. Bir de şeyi merak ettim, çevreden çok fazla gözlem yaptığını söyledin. Bu kadar şeye maruz kaldıktan, bu kadar hikâyeyi araştırıp travmalara şahit olduktan sonra olumsuzluk hissiyle nasıl baş ettin, neler hissettin?
Aslında terapi gibi bir şey oldu. Filmi çektim, kaba kurguyu tamamladım ve bir rahatlama hissi geldi. Arınma gibi bir şey oldu gerçekten. Böyle olacağını tahmin etmiyordum.
Evet, kesinlikle çok etkileyici. Biraz tecrübelerden gelen kişisel parçalar görüyor muyuz bu filmde? Ya da üç farklı jenerasyona dağıtılmış ‘’Özge Parçaları’’ da görüyor olabilir miyiz?
Öyle ama buradaki hikâyeyi ben kendim yaşamadım. Çok mutlu bir ailem var ama gerçek hayatta da Arzu karakteriyle Aysun’un arasındaki yaş aralığı gibi kız kardeşimle gerçekten. Mesela orada Arzu’nun pişmanlığı da var. O vicdan azabı bende de var ama şekli farklı. Bende hiçbir olay yok, sadece kardeşim doğduğunda ben üniversiteye başladım ve altı ay göremediğim bir zaman dilimi oldu. Kendimi kardeşimin her şeyini kaçırdığım için çok suçlu hissettim. Bendeki küçük bir olay ama o hissiyatla Arzu’nun hissiyatı benziyor. Aslında gerçek hisler ama ele aldığım hikâye kurmaca.
Bu noktada sinemanın büyük ya da küçük fark etmeden kişisel bakış açılarına yer vermesi bir yönetmen olarak seni nasıl hissettiriyor? Seyirci karşısında fazla açık hissettiğin oluyor mu? Yoksa bir yönetmen olarak bunu hem kendin hem de sineman için denge kurmak gibi bir yaklaşımın mı var?
Yani öyle. Zaten anlatmak için film yapıyoruz. Bir yandan da gördüğümüz, tecrübe ettiğimiz ya da o hissiyatımızı başkaları da görsün, rahatlasın diye yapıyoruz.
Filmde aslında farklı kadınların yaşadığı farklı zorlukları görüyoruz. Kadın bir yönetmen olarak senin zorlandığın ya da bakış açını değiştiren neler yaşadın süreç boyunca? Akademide de olabilir, çekim sürecinde de hazırlıkta da…
Ben kadın olmanın çok dezavantajını yaşamadım. Çünkü ekibim arkadaş çevremden oluşuyordu. Bu arada başlangıçta şöyle bir fikrim vardı, acaba ekip de sadece kadınlardan mı oluşsa diye. Ama bildiğim, tanıdığım ve işine de güvendiğim insanlarla çalışma fikri daha ağır bastı. Arkadaş ortamını da çok seviyorum. Rahat edebileceğim ve nazımın geçebileceği insanlardan olsun istedim. Hatta görüntü yönetmenimiz Sinan Salaz aynı zamanda arkadaşımdı. Baştan son ana kadar her aşamada tamamen yanımdaydı, o da bir erkek olarak çok etkilendi hikâyeden. Sonrasında çekim senaryosunu hazırladım ve ince ince her aşamasını Sinan ile birlikte düşündük. Sette de küçük bir ekiptik. Benim rejim de görüntü yönetmenim de Sinan oldu. Post prodüksiyon ve festival sürecinde de yine birlikteydik. Sinan o konuda beni çok rahatlattı. Diğer ekip arkadaşlarım da öyle. Kadın olmanın hiçbir şekilde dezavantajını yaşamadım, hatta avantajını yaşadım diyebilirim.
Onu da merak ediyorum. Çünkü sürekli hep böyle biz dezavantaj, zorluk ne gördük diye konuşuyoruz ama bazen avantajını da görebiliyoruz.
Evet kesinlikle. Yani bariz şeyler var sektörde tabii ki yaşadığımız. Ama birazcık da insanın kendi elinde diye düşünüyorum. Biraz daha fazla mücadele veriyoruz diğer tarafa göre ama vereceğiz yani.
Filmin hazırlığı ve set ne kadar sürdü?
Set iki gün sürdü. Bir gün stüdyo sahneleri, bir gün de yol sahneleri. Ancak hazırlığın üç senesi var. Senaryodan itibaren başlayan bir üç senesi var ama sete hazırlık dört ay sürdü diyebilirim.
Bundan sonra yapmayı planladığın proje ve çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz? Nasıl bir yolda ilerleme hayalin var?
Aslında kurmacada kısadan devam etmek istiyorum ama araya çok doğaçlama bir belgesel girdi, onu çektim. Şimdi kurgudayım. Belki önümüzdeki sene yine festivallerde bir belgeselle yer alırım. Bir kısa projem daha var. O da hazır. Belgeselden sonra iyi bir fonlama olursa onu da çekmek istiyorum. Bir uzun metraj da var ama birkaç kısa film daha çekip sonra bir uzun metraj deneyeceğim.
Belgeselden çok özel değilse biraz bahsetmemiz mümkün mü?
Tabii. İstanbul’daki tersaneler ile ilgili, tersanelerin geçmişten günümüze değişimiyle alakalı.
Çok teşekkür ederiz. Son olarak Çalı’ya da değinelim. Nasıl geçiyor festival?
Çalı Köy Filmleri Festivali’ni arkadaşlarım çok övmüştü. Oyuncum Çağlar Acar geçen sene buradaydı. Çok keyifli geçiyor gerçekten. Hikâyesi olan bir festival. Ben daha öncesini bilmiyordum. Biraz araştırdım gelmeden önce. Gerçekten o temaya, hikâyeye uygun bir festival. Sağ olsunlar çok da ilgileniyorlar, samimiler. Ben çok keyif aldım.