Tyler Nilson ve Michael Schwartz’ın yazdıkları ve yönetmen olarak ilk defa kamera arkasına geçtikleri film The Peanut Butter Falcon’ın (2019) oyuncu kadrosunda Shia LaBeouf, Dakota Johnson, Zack Gottsagen, Thomas Haden Church gibi isimler yer alıyor. SXSW Festivali’nde “İzleyici Özel Ödülü”ne layık bulunan dramatik macera filmi vizyona girdiği ilk haftalardan beri birçok eleştirmen tarafından tam not aldı.
Film ailesi olmadığı için devlet tarafından huzurevine konulan ve orada Eleanor (Dakota Johnson) adında genç bir hemşire tarafından bakılan Zak (Zack Gottsagen) adında Down sendromlu yirmi iki yaşında genç bir adamın, kendini keşfetme hikâyesini anlatıyor. Zak vaktini eski güreş videolarını izleyip, bir gün oradan kaçarak idolü olan ‘Salt Water Redneck’ lakaplı güreşçinin güreş okuluna gitmeyi hayal ederek geçiriyor. Bir gece beraber kaldığı yaşlı bir huzurevi sakininin yardımıyla oradan kaçmayı başarıyor ve en sonunda kendini küçük bir teknenin içinde saklanırken buluyor. Teknenin sahibi olan kanun kaçağı, düşük profilli Tyler (Shia LaBeouf), ilk başta Zak’i başından savmak istese de daha sonra onu güreş okuluna götürmeyi kabul ediyor. Böylece ikili eşi benzeri bulunmayan bir maceraya atılıyor ve izleyiciyi de yolculuklarına dâhil ediyor.
Karakterlerin hikâye boyunca öğrenme eğrilerini yüksekte tutması ve sonunda tatmin edici karakter arkları sağlaması nedeniyle birçok filmde tercih edildiği gibi The Peanut Butter Falcon’da da birbiriyle uyumsuz iki kişinin arkadaşlığı klişesi işleniyor. Fakat bu uyumsuzluk yalnızca fikir ayrılıklarıyla değil hem fiziksel hem de mental olarak farklı noktalarda duran çok katmanlı karakterlerle sağlanıyor. Yine de ince düşünülmüş detaylarla izleyiciye bu ikili aslında birbirleri için biçilmiş kaftan dedirtiyor. Arkadaşının ölümüne sebebiyet vermekten dolayı kendini her daim suçlayan ve yalnız hisseden Tyler ile o zamana kadar hiç arkadaşı olmamış ama bunun gerçekleşmesini çok isteyen, hatta kendi deyimiyle ‘kanka’ arayan Down sendromlu Zak’in hayatlarındaki bu manevi boşluk onlar için kritik bir ortak noktaya dönüşüyor ve alışılmışın dışında kalan arkadaşlıklarını başlatıyor.
Zak’i canlandıran Zack Gottsagen’ın gerçekte de Down sendromlu bir aktör olması hikâyeye gerçekçilik katarken aynı zamanda filmin vermek istediği mesajı daha net vurguluyor. Filmin yönetmeni Tyler Nilson da Zack’in bazı sahnelerdeki doğaçlamalarının filme yazılı diyaloglarından daha çok katkı sağladığını ve mizahi içerik eklediğini söylüyor.
Yer yer izleyicisini güldüren ve her dakikasını keyifle geçirten film arkadaşlar sizin seçtiğiniz ailenizdir cümlesi üzerinden ilerliyor. Engellilikle ilgili basmakalıp inanışları bir kenara koyarak arkadaşlık, aile ve kefaret temalarını üzerine basa basa izleyiciye aktarıyor. Engel aslında gördüklerimizde değil düşüncelerimizdedir diyen hikâye, izleyiciye önyargılarını kırmasını öğütlüyor ve her insanın eşit şartlarda davranılmaya hakkı olduğunu söylüyor. Bir engeli olsun ya da olmasın kimsenin kendine güvenini sözle ya da davranışla kırmaması gerektiğini belirtiyor. Bunları da sahnelerin içine detaylarla yediriyor.
Zak kendisine sürekli küçük bir çocuk gibi davranılmasından dolayı güveni kırılmış bir genç adam olarak Tyler’ın karşısına çıkıyor. Tyler ise Zak’in durumunu hiç umursamıyor ve ona herhangi biriymiş gibi davranıyor. Hatta arkadaşlıkları ilerledikçe Zak’i birçok insanı bile zorlayacak çeşitli fiziksel etkinlikler yapmaya yöneltiyor ve ona sürekli yeni şeyler öğretiyor. İkilinin sahilde ateş yakıp arkadaşlıklarını pekiştirdikleri bir akşam ateşi harlamak için büyük bir odun parçasını kaldıramayıp pes eden Zak o zamana kadar çevresindekiler tarafından sürekli ilgiye muhtaç görüldüğünden ve birçok şeyi yapamayacağına inandırıldığından “Kahraman olamam, çünkü Down sendromluyum,” diye Tyler’a içini döküyor. Tyler ise “Belki bir basketbol yıldızı ya da olimpik yüzücü olamazsın, ama sen güçlüsün. Kimseyi dinleme,” diye Zak’e öğüt veriyor ve genç adamın alt benliğini ortaya çıkartmasına yardımcı oluyor. Böylece izlediği güreş videolarından esinlenip profesyonel güreşçi olmak isteyen Zak kendisine bir ring ismi buluyor: The Peanut Butter Falcon. Etraftan topladıkları çalı çırpıyla hazırladıkları basit kostümü üzerine geçiren Zak en sonunda odun parçasını yerinden oynatmayı başarıyor.
O odun parçasını insanları hayatlarında sınırlayan engellerin fiziksel temsilcisi olarak kullanan yazarlar, filmde bir yandan diyaloglarla bir şeye inanmak güçtür hipotezini iletirken, bir yandan da Zak üzerinden sundukları alt metinlerle en önemlisi kendine inanmaktır diyerek izleyiciye mesaj veriyor.
Hikâye şaşırtmadan, beklenildiği gibi ilerliyor ve mutlu sonla bitiyor. Yan karakterler ise, Tyler ve Zac kadar filme dâhil olmasalar da olay örgüsüne yeteri kadar katkı sağlıyor. Her şey bilindik ve tam anlamıyla bir senaryo formatında ilerliyor. Filmin zaten izleyicisini ters köşeye yatırmak gibi bir kaygısı olmadığından, Shia LaBeouf ve Zack Gottsagen’ın muhteşem sahne önü performanslarına Dakota Johnson’ın kadın dokunuşu ve lokasyonların doğal güzelliği eklenince ortaya The Peanut Butter Falcon gibi sürükleyici bir macera filmi çıkıyor.
Efsane Karayılanoğlu Toka