Aile içi çekişmelerin doruk noktasında yaşandığı bir ev, odak noktasında üç kardeş, ölüm döşeğindeki baba ve paylaşılacak bir miras. Genç yönetmen Erhan Tuncer’in ilk uzun metraj çalışması olan Ağustos Böcekleri ve Karıncalar (2016) ilgi çeken isminin yanı sıra realist anlatısıyla da dikkatleri üzerinde toplamayı başarıyor.
Kemal (Gün Koper), doğduğu esnada annesinin ölümüne sebebiyet vermiş şansız bir çocuktur. Onun doğumuyla birlikte değişen ev düzeninde babaları kendini geri plana çekmiş; abisi Metin (Erdem Akakçe) evin reisi, ablası Selma (Bennu Yıldırımlar) ise evin annesi hüviyetine bürünmüştür. Ne var ki onların bu rol değişimleri de pek uzun ömürlü olmamış ve bu kardeşlerin teker teker dağılmalarına sebebiyet vermiştir. Onların tekrardan bir araya gelmeleri ise babalarının iyice kötüleştiği bir gece, paylaşılacak mirası konuşmak için gerçekleşecektir.
Ağustos Böcekleri ve Karıncalar en başta parçalanmış bir aile portresi çizmektedir. Herkesin kendi çıkarlarını düşündüğü, karşı tarafın hiçe sayıldığı, iletişimsizliğin had safhada yaşandığı bu aile, aslında toplumun bir aynası olarak da karşımıza gelmektedir. Filmin dikkat çektiği noktaları, oldukça gerçekçi bir gözle yansıtması da yönetmen Erhan Tuncer’in analiz ve gözlem yeteneğini ortaya koymaktadır. Özellikle akıllı telefonların hayatımızı iyiden iyiye esir almaya başlamasıyla birlikte ortaya çıkan nomofobi, filmin temel yapı taşlarından birini oluşturuyor. En ciddi olayda bile herkesin elinde yer alan telefon, aslında ikili ilişkilerde ne kadar geriye gittiğimizin de bir göstergesi. Film; iletişim kuramama konusundaki tek suçun telefon bağımlılığı olmadığını, üstüne üstlük insanları dinleme konusunda da bir hayli geride olduğumuzu net bir şekilde dile getiriyor. Sahi günlük hayatta karşılıklı oturduğumuz kaç kişi bizi dinliyor? Yoksa bizi dinler gibi yapıp, kendi kuracağı cümleleri mi düşünüyor?
Filmin önemli yapı taşlarından biri de miras kavramı. Ölüm döşeğindeki babalarının mirasını paylaşmak için bir araya gelen kardeşler, kapitalizmin insanoğlunu getirdiği noktayı da çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Henüz ölmemiş bir adamın üzerinden mal kavgası yapmak, hem de bunu kişilerin kendi çıkarlarına göre pay etmeye çalışması, kapitalizm denen illetin insanlık olgusunu yok etme seviyesine getirdiğini acı bir şekilde resmediyor.
Ağustos Böcekleri ve Karıncalar’ı değerli kılan unsurların başında ise karakterlerin oldukça gerçekçi bir şekilde ekrana yansıması geliyor. Filmin büyük bir çoğunluğunun tek mekânda geçtiğini ve diyalog ağırlıklı bir şekilde ilerlediğini ele alırsak, oyuncuların sırtına binen yükün daha fazla olması kaçınılmaz oluyor. Ancak bu noktada onların hakkını da teslim etmek gerekir. Özellikle Erdem Akakçe’nin çoğu noktada filmi tek başına sırtladığı aşikâr. Onun bir anda yükselip alçalan agresif ağabey Metin rolü, bu yıl Adana Film Festivali’nin en iyileri arasında şüphesiz yerini alacaktır. Buna ek olarak filmin renk seçiminin de hikâyenin yaratmak istediği karanlık atmosfere katkı sağladığını dile getirmeliyiz. Florasan ışıklar altında yapılan tartışmalar, aile içinde yaşanan kavgaları daha ete kemiğe büründürüyor.
Hikâye her ne kadar ciddi bir konuyu ele alıyor olsa da filmin yer yer kara mizaha evrildiğini de söyleyebiliriz. Ancak bu kara mizah durumu filmi aşağı çekmek yerine aksine daha yukarılara taşıyor. Filmin ilk gösteriminin yapıldığı Adana Film Festivali salonlarında zaman zaman yükselen kahkaha dozajı da seyircinin bu durumu olumlu karşıladığını ortaya koyuyor.
Film için bu kadar güzel şeyler söyledikten sonra, biraz da eksiklerini dile getirmekte fayda var. Her ne kadar yönetmen Erhan Tuncer ve ekibi oldukça başarılı bir ilk filmin altına imza atmış olsalar da, tüm film boyunca yaratılan atmosferin son 15 dakikada içerisinde bambaşka bir yöne kayması izleyici algısını oldukça değiştiriyor. Hikâyenin içinde finale dair ipuçları veriliyor olsa da böylesine keskin bir son tabiri caizse soğuk duş etkisi yaratıyor. Sürpriz sonları sevenler için ilgi çekici bir final olsa da hikâyenin 120 dakika boyunca yarattığı gerçeklik algısı bir anda yerini kurmaca ve sahte bir dünyaya bırakıyor.
Toparlayacak olursak; her dakika izleyicisinin algısını diri tutan, bolca sürprize gebe ve en önemlisi de gerçekçi diyalogları ile ilgi çeken Ağustos Böcekleri ve Karıncalar, Adana Film Festivali’nin favorisi değil belki ama bolca takdiri hak eden yapımların başında. Yeşilçam sevdalısı Erhan Tuncer’in çektiği film, toplumda karşımıza çıkması kuvvetle muhtemel insanların beyazperdeye taşındığı, adeta hayattan bir kesit olarak karşımıza gelen bir film (Finalini bu noktada ayrı tutuyorum). İlk gösteriminin ardından yolunun açık olması dileklerimizle…