Ilusiones Opticas (2009) ile tanıdığımız yönetmen Christian Jimenez, 3 yıl önce 31. İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma’da izlediğimiz Bonsai (2011) ile dikkatleri üzerine çekmişti.
Christian Jimenez’in Toronto’da prömiyerini yapan yeni filmi Dış Ses (La Voz en Off – 2014) 35 yaşındaki Sofia’nın hikâyesini konu alıyor. Sofia, çok sevdiği iki çocuğuyla boşanmanın etkilerinden kurtulmaya çalışırken teknolojiyi hayatından çıkararak huzura kavuşmayı düşünür. Fakat bu sandığı kadar kolay olmaz. Çocukların yanı sıra anne babası ve kardeşi Ana da onu yakından ilgilendirir, ailedeki sorunları kendine dert edinir. Filmdeki diğer karakterlere bakacak olursak baba Manuel, spor yapan disiplinli bir adam; anne Matilde, çocuklarının üzerine titreyen bazen bunaltan aynı zamanda da diş hekimi olan düzenli bir kadın; Ana, Fransa’da eğitim görürken evlenip yeni doğum yapmış rahat bir kadın; Ana’nın kocası Antoine ise Sofia’nın eski kocası gibi filmde az gördüğümüz karakterlerden.
Yönetmen, filmin adıyla en başından seyirciyle birebir bağ kurabilmeyi amaçlamış adeta. İspanya ve Polonya sinemasına dair izler barındıran filmde, gerçekçi ve eleştirel bir tavır yakalayabilmek mümkün. Bunu en başındaki Ana’nın doğum sahnesinden itibaren, filmin neredeyse her karesinde hissediyoruz. Bebeğin anne rahminden çıkış anı izleyiciyi dehşete düşürse de, doğallığı temsil etmesi yönünden filmde önemli bir yere sahip. Yönetmen, doğum sahnesiyle sürecin (sürekli bir dönüşüm hâlinde olan gerçekliğin sergilediği hareketliliğin) başlayacağı mesajını seyirciye en başında veriyor; bu doğal anı aileye izlettirerek “toplumca abes” olan bu durumu normalleştiriliyor. Sofia’nın, babasıyla olan ilişkisi de en sade hâliyle izleyiciye veriliyor; babası kızına neden boşandığını pazarda alışveriş yaparken rahatlıkla sorabiliyor. Sofia ise burada net bir şekilde aralarında duygusal bağın bittiğini, ilişkinin vadesinin dolduğunu söylüyor. Sofia, huzuru bulmak için teknolojiden uzak durma yemini ediyor. Burada trajikomik bir olay izleyiciyle buluşturuluyor: İnternet üzerinden görüşmelerini ya da telefon konuşmalarını kızının aracılığıyla sürdürebiliyor. Yönetmen burada teknolojinin vazgeçilmezliğine de bir gönderme yapıyor.
Kardeşiyle “öğretmencilik” oynayan Sofia’nın kızı, birtakım “ablalık” rollerine bürünerek kardeşine zaman zaman şiddet uyguluyor. Kardeşiyle ilişkilerinde baskın taraf olmak isteyişi ailedeki sorunları ergenlik nedeniyle yoğun hissetmesine bağlıyor yönetmen; bunu da doğal sürece dâhil ederek kızın ilk reglini izleyiciyle paylaşıyor. Sofia, burada kızına destek olarak onun iç dünyasını anladığını ona hissettirmeye çalışıyor.
Babasıyla tenis oynarken, aralarında geçen konuşmada babasının boşanmak istediğini öğrenen Sofia, büyük hayal kırıklığına uğruyor. Onun, kendisinden ilham aldığını duyduğunda ise ikinci bir şok. Babanın kızıyla ilişkileri oldukça kuvvetli gibi görünse de yine de nizami bir duruşu var, tamamıyla şeffaflık sağlayamıyor baba.
Bir ay boyunca babasından annesine karşı hiçbir açıklama görmeyen Sofia, kız kardeşi Ana’ya durumu soruyor. (Yine kızının internet bağlantısını kurmasıyla görüntülü konuşuyorlar.) Ana durumu biliyor fakat kardeşi kadar endişelenmiyor hatta bu durum onun için çok normal. Babasının arkadaşıyla ilişkisi olan Sofia, zihninde sadık olarak kodladığı babasının, annesini defalarca aldattığını öğrenince olayı araştırmaya başlıyor. Ana’nın ailesinin yanına taşınmasıyla renklenen olaylar, izleyiciyi “Şimdi ne olacak?” sorusuna yöneltiyor. Sofia ve Ana babalarının geçmişteki kaçamaklarını gizlice irdelerken, boşanmaları sonucu bunalıma giren anne, tutarsız davranışlarla çok kez “komik” duruma düşüyor. Ailenin yaşlı üyesi teyzenin internet bağımlılığı, sanal ortamdaki yazışmaları izleyiciyi güldürürken ölümü de bir o kadar trajikomik bir hâl alıyor. Film boyunca değinilen her olay; olumlu-olumsuz, iyi-kötü, faydalı-zararlı yönleriyle izleyiciye verilmeye çalışılıyor, izleyeni hüzünlendirirken güldürmeyi de ihmal etmiyor.
Vejetaryenlikle ilgili de dikkat çekici notlar var filmde. Çocuklarının et yemesine hiçbir zaman izin vermeyen Sofia’ya, bunun çocukların tercihi olması gerektiğine dair ailesinden uyarılar geliyor. Istakoz yemek isteyen çocuklara anneleri bir türlü izin vermiyor. Filmin sonunda ise bizi, ıstakozla baş başa kalan küçük kızımız selamlıyor: Mutfaktaki ıstakozu eline aldığında izleyicide soru işaretleri beliriyor fakat kız, ıstakozu en yakın göle bırakarak ona hayatını bağışlıyor. Burada,baştaki doğum sahnesine de bir gönderme var: Hayat. Sonu olmayan bir döngü halinde devam eden bir süreç. Böylesine sade bir hikâye ancak bu kadar detaylandırılabilirdi. Film, Şili sinemasına katkıda bulunacağa benziyor.
Yazan: Ayşenur Çelimli