Festival İstanbul Kültür ve Sanat Derneği organizasyonu olan Shenema Uluslararası İstanbul Kısa Film Platformu, cinsiyet eşitliğinin sağlandığı ve güvence altına alındığı bir toplumsal yaşam için yaşanan sorunlara dikkat çekmek, olası çözümlerin altını çizmek ve çözüme ilişkin kamuoyu oluşturmak amacıyla kurulmuştur.
Konusu her yıl “kadın” olarak belirlenen ve her yıl farklı bir temayla yola çıkacak bu platformun bu seneki teması “ön yargılar”. Bu sene 5-6 Mart 2020 tarihleri arasında gerçekleşecek organizasyonda “Kısa Film Proje Yarışması”, “2 Dakikada Çek Getir Video Yarışması” ve “Kadın Konulu Doktora Tezi Araştırma Bursu Başvurusu” olarak 3 ayrı başvuru platformu bulunuyor. Başvurular ise 27 Aralık’a kadar sürecek. Shenema Uluslararası İstanbul Kısa Film Platformu Festival Direktörü Asu Sanem Kaya ile Shenema’ya, kısa film sektörüne ve kadınların sektör içerisindeki yerlerine dair bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar.
Konusu tamamen kadın olan bu platformu kurarken motivasyonunuz tam olarak ne oldu?
Dediğiniz gibi 2019-2020 için Shenema’nın konusu kadın ve temasını da ön yargılar olarak belirledik. Bu tema her yıl değişecek. Hem konu hem tema bakımından bizi harekete geçiren şey aslında bütün projelerde olduğu gibi ihtiyaçlar ve hikâyeler oldu. Sektörün içerisinde olduğumuz için özellikle kısa film yapımcılarından ve yönetmenlerinden dinlediğimiz hikâyeler buradaki ihtiyacın altını çizdi.
Bir şekilde hepimizin kadın konusunda farkındalığı çok yüksek, olan bitenler konusunda herkesin bir düşüncesi var. Duyduğumuz hikâyelerle bu düşüncelerimiz birleştiğinde biz de dedik ki burada bir ihtiyaç var. Öncelikle kısa film yapmak isteyen insanların proje başlangıcından itibaren bir desteğe gereksinimi oluyor. Çünkü küçük bütçeleri bulamadığı için filmlerini hayata geçiremeyen, ya da bu küçük bütçeli projeleri hayata geçirmek için çok trajikomik olaylar yaşayan birçok insan var. Dolayısıyla biz dedik ki hem burada kısa filmin bir endüstri hale gelmesini sağlamak hem de proje aşamasından itibaren kısa filmlere destek olmanın önemini altını çizmek için platformumuza bir kısa film proje yarışması dâhil olmalı. Daha sonrasında ise özellikle görsel hafıza ve görsel algının çok yüksek olduğu günümüzde; kadının yaşadığı sorunlara ve kadın konusunda “değişmesi gerekiyor” dediğimiz şeylere dikkat çekmek için elimizde olan görsel gücü neden kullanmıyoruz diye düşündük. Biz sinema sektörünün içerisindeyiz. Sinema, televizyon ve bu görsel mesajımızı verebilmemiz için bir diğer araç da reklamlar. Dolayısıyla bu aletler ve araçlar bizim elimizdeyken kadın konusuna dair insanlar nasıl mesajlar verecekler ve bu konuya nasıl bakacaklar görmek istedik.
İsmin sizin için nasıl bir anlamı var? Bize biraz hikâyesinden bahsedebilir misiniz?
Tabii ki isim dediğimiz zaman bizim ajansımızın başkanı Alkan Şimşek’e teşekkür etmek gerekir. Kendisi Düet Reklam’ın kurucusu ve başkanıdır. O da projeyi ilk baştan destekleyenlerden. Konumuz hep kadın olacak söylemi çok iddialı bir söylem ve biz bunu özellikle yapmak istedik. Festival İstanbul’un bir organizasyonu Shenema…
Bizim başka projelerimiz de var, yolda onlar da. Orada farklı işler yapabiliriz. Kısa film projeleri, uzun metraj projeler… Fakat Shenema’da hep kadınların imzası olacak ve bunun özellikle altını çizmek istiyoruz. En baştan itibaren bunun uluslararası olacağını da biliyorduk. Hepimizin anlayacağı ortak bir dil yaratmak istedik. Bir diğer taraftan çok sempatik ve çok ciddi bir konuya bakıyoruz evet, ama bazen o ciddi konulara bakarken de esneyebilirsiniz.
Shenema bize o sempatikliği çok hissetirdi. İşimiz sinema, kullandığımız araçlardan bir tanesi sinema, dolayısıyla böyle doğdu Shenema. Ve yine dikkat ederseniz başka mesajlar da var Shenema’nın logosunda. Onları bence herkes bulsun. Turuncu rengimiz bizim için çok kıymetli, kadına karşı şiddeti simgeliyor. O yüzden She’yi özellikle turuncu yaptık. Diğer mesajlar gizli saklı, herkesin bulmasını bekliyoruz.
Kısa Film sektöründe kadın senaristler veya kadın yönetmenler tarafından üretilen filmler hakkında görüşünüz nedir?
Kameranın arkasındaki gözün cinsiyeti yok aslında. Dolayısıyla çalışma şekli, teknikler ve belki katkılar açısından farklar tabii ki var ama filmi genel olarak değerlendirdiğinizde kameranın ardındakinin cinsiyetinin önemi gerçekten yok. O yüzden öyle bakma taraftarıyım. Ayrıca biliyorsunuz Shenema’ya ayrım yapmadan kadın ya da erkek başvurabiliyor. Bizim konumuz net. O konuya herkesin söyleyeceği bir şeyler var çünkü.
Herkes başvursun, herkesin ne söylediğini duymak istiyoruz biz. Ama şunu söyleyebilirim. Özellikle yıllarca bu sektöre emek vermiş deneyimli pek çok insan var ve onların deneyimleri bulunamayacak deneyimler çünkü onlar zorluklar içinde filmler üretmişler. Ama bir yandan da şunu görüyorum, son zamanlarda hem uzun metraj da hem kısa metraj da kıymetli pırıl pırıl çok yüksek standartlarda olan gençler var. Kadın erkek fark etmeksizin onlara destek vermenin, onların önlerini açmanın ve onları kutlamanın kıymetli olduğunu düşünüyorum. İzlediğim hem kısa metraj filmler de hem de uzun metraj filmlerde bu durum benim umutla bakmamı sağlıyor.
Aynı sorunun devamı olarak konusu kadın olan filmlerde nelere dikkat etmek gerekiyor, sizce bunun bir kriteri var mı?
Aslında bunu söylememek lazım. Çünkü herkesin bir fikri var bu konuda, önemli olan bizim fikrimiz değil şu aşamada. Önemli olan kameranın arkasındaki gözün fikri. Orada onu merak ettiğimiz ve onu görmek istediğimiz için tamamen onlara bırakıyoruz aslında.
Ama tabii ki bizim için de şöyle bir düşünce var. Kameranın arkasından kadına bakarken bir de önünde başka bir filtre var. Bu filtre ön yargılar filtresi. Temayı ön yargılar olarak biraz da o yüzden belirledik. Burada biz kameranın arkasındaki göze, “kadına kameradan bak ama o perdeyi de gör ve ön yargılar üzerinden o perdeyi de bize tanımla” lütfen diyoruz. Yani o perdenin de kameranın arkasındaki göz tarafından tanımlanmasını istiyoruz.
“Güncel Türk sinemasındaki kadın temsilleri” ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bu çok bireysel bir görüş aslında. Bireysel derken bizim ekibimizdeki herkesin çok farklı düşünceleri olsa da ortak da fikirlerimiz belli olduğu için bir araya gelen bir ekibiz baktığımızda. Günümüzden ziyade binlerce yıldan bu yana kadına atfedilen çok güzel öğelerin yanı sıra bazı kalıplardan kaynaklanan sıkıntılar da var. Bunlar sınırları hem kadın hem erkek için oluşturuyor. Çok fazla kalıplaşmış düşünce ile hem kadına hem erkeğe bakıyoruz. Dolayısıyla aslında sinema ve tabii ki televizyon da şu andaki durumu yansıtıyor.
Bir yandan da bence yapılması gereken şey de biraz ileriye işaret etmek. Şu anki kalıpları eleştirmek, değiştirmek zorunda bırakmak. Şu anda biz bu kalıpların kırılamadığını görüyoruz. Ama bizce böyle bir uyanış da var, bu bizim çok hoşumuza da gidiyor. Özellikle bizim ana paydaşlarımızdan Reklamcılık Vakfı, Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği’nde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ve bununla ilgili nasıl bir iletişim kurabiliriz ile ilgili kendi çalışanlarına ve başka öğrencilere eğitimler verildiğini biliyorum. Demek ki bir şeylerin değiştiğini görüyoruz o kalıpları kırmak yönünde. Bunların dışına çıktığımız zaman çok daha rahatlıkla bazı şeyleri ifade edip birbirimizi anlamaya yönelik bir adım daha atmış olacağız diye düşünüyorum.
Dünya sineması ile ilgili güncel kadın temsillerine olan düşünceleriniz neler?
Türk ve dünya sineması bu konuda oldukça benzerlik gösteriyorlar. Amerika’da Geena Davis Vakfı bu konuyla ilgili olarak sinema ve televizyondaki kadın temsilleri hakkında bir belgesel hazırladı. Türkiye’deki ve dünyadaki sorunların aynı olduğunu görmek beni şaşırtmadı ve aslında dünyanın her yerinde aynı sorunlarla mücadele ediyoruz. Bazen de oldukça olumsuz durumlara olumlu bakmak gerekiyor. İnsan olarak sorunların farkındayız ve bunları değiştirmek istiyoruz. Bu konuda birbirimizi destekleyerek yol alabiliriz. Bu sebeplerden Türkiye ve dünya sinemasına umut verici buluyorum.
Bu yılın teması neden ön yargılar?
Ön yargılar aslında her şeyin temelini oluşturuyor. Ön yargıları eğer bir gözlüğe benzetirsek aslında her şeye bu gözlükle bakıyoruz. Herhangi bir konu ele aldığımızda konuyu anlayabilmeli ve çözüm odaklı olmalıyız. Ama bu ön yargı gözlüğünden dolayı konuya objektif bakamıyoruz. Durumu gözlüğün arkasından bakarak yorumluyoruz ve o çerçevede çözüm üretmeye çalışıyoruz. Haliyle de işe yaramıyor. Gerçek sorunu tanımlamıyor, bu soruna yönelik adım atmıyoruz. Bu sebeple de her şeyin temeli bizim bu ön yargıları öncelikle tanımlamamız, daha sonrasında bunu fark ettikten sonra ön yargıları bir kenara bırakıp objektif ve gerçekçi çözümler üretmeliyiz.
Sinema sektöründe çalışan kadınların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadın ve erkek aslında aynı, ama toplumdaki kadın rolünün algılanışından dolayı kadınların yaşadığı zorluklar var. Kadın olmaktan kaynaklanan özellikler. Her şeyden önce bu sektörde çalışan kadınların sayısı az. Yapımcı, yönetmen, ışık şefi ya da post prodüksiyon kısmında çalışan az kadına rastlıyoruz. İşin mutfağı daha eril görülüyor. Kadınları ise daha çok kameranın önünde görmek istiyoruz. Ama kadınlar her yerde olduğu gibi kameranın arkasında da varlar ama sayıları daha az. Bu durum hem bakış açılarından hem de şartlardan kaynaklanıyor biraz. Bizim dileğimiz Türkiye’de yılda 150 film çekiliyorsa bunun 70-75’nin kadın yapımcı ve yönetmenler tarafından yapılması. Setlerde çalışan kadınların sayısının da artması.
Dünyanın her yerinde bu duruma yönelik bir hareket var. Yüzde elli oranla kotalar belirleniyor. Sadece sinema sektörü değil tüm iş camiası için geçerli, daha üst yönetimlerde daha çok kadın görmek istiyoruz. Aslında dünya da bunu talep ediyor. Setlerde de daha çok kadın olsun. Hem Türk hem de dünya sinemasına daha çok katkıları olacaktır.
Siz kısa filmler üzerinden ilerliyorsunuz. Uzun metraj bir şekilde karşılık buluyor ama Türkiye’de de dünyada da kısa filmler çok fazla karşılık bulamıyor. Biraz da ilerlemesi zor bir alan. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz ve nereye varmak istiyorsunuz?
Aslında şöyle söyleyebilirim. Bizim özellikle kısa filmi seçmemizin bir nedeni var. Kısa film aslında başka bir tarz. Siz yıllarca uzun metraj çekmiş olabilirsiniz ama arada bir kısa metraj filmle düşüncelerinizi, duygularınızı anlatmak istemiş de olabilirsiniz. Ama Türkiye’de, sadece Türkiye’de değil bütün dünyada da kısa metrajı genelde deneyim kazanmak için ve uzun metraja giden bir adım, bir köprü olarak görüldüğü için kısa metraj önemli görülüyor.
Çünkü yenilenmeyen, değişmeyen ve gelişmeyen her şey çürümeye, ölmeye mahkûm. O zaman bu yenilenmeyi ve gelişmeyi sağlayacak olanlar da yeni gelenler. Dolayısıyla kısa metrajın çok daha büyük bütçeli, uzun metraj bir film ile işe başlamak isteyen, başlaması gereken biri için alternatif bir yol olduğunu düşünüyorum. O yüzden çok kıymetli buluyorum. Yüz bin iki yüz bin hatta bir milyon liraya bir uzun metraj filmi çekemeyecek durumda olan çok insan var. Özellikle sektöre yeni giren gençler için bunun yüzde 90 olduğunu söyleyebiliriz. Ama on bin yirmi bin lira bütçeyle çok güzel bir kısa metraj çekip kendisini ortaya koyan hatta diğer adımlar için de ben buradayım diyen, ulaşmak istediği insanlara kolay ulaştırabilen bir yöntem kısa film. O yüzden bir kısa filmlerin desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle de proje aşamasında.
İki farklı dalda düzenleyeceğiniz yarışmadan bahsettiniz, bir de bir doktora bursu verme hareketiniz olacak. Bu fikir sizin için nasıl oluştu peki?
İhtiyaçlar belirledi. Shenema’nın üç tane yarışması var; “Kısa Film Proje Yarışması”, “İki Dakikada Çek Getir Video Yarışması” ve “Kadın Konulu Doktora Bursu”. Paydaşlarımızdan bir tanesi ise Galatasaray Üniversitesi. Akademisyenlerle konuşurken şu ortaya çıktı ki aslında bu alandaki verilere ihtiyaç var. Sinemada ve televizyonda kadın temsili denildiğinde bazı veriler çok eksik ne yazık ki. Ne kadar kadın çalışan var sektörde bilinmiyor. Bu veriler için en önemli kısım akademik kısım. Çünkü onlarda hem böyle bir zaman ve enerji var hem de gerekli akademik kaynaklar var. Ama maalesef bütçeler kısıtlı. Sorunu doğru veriler üzerinden tanımlamamız gerekir. Bu sebeplerden Shenema olarak kadın konusunda doktora tezi yazan bir öğrenciyi desteklemek istiyoruz.
Shenema olarak bu burs ile başka şirketlere ve kurumlara örnek olmak, onların da bu alanlarda araştırma yapan diğer öğrencileri desteklemelerine yönelik bir dileğimiz var. Verilerle çözüm üreteceğiz bu yüzden bu konunun da ayrıca altını çizmek istedik. Ayrıca ileriki yıllarda sinema televizyon alanında yüksek lisans yapan öğrencilere de bursu vermek istiyoruz. Bu konuda üniversitelerle görüşüyoruz ve onların da desteği önemli.
Şimdiki sorum da bununla paralel olacak aslında, ileriki yıllara yönelik çalışmalarınız var mı?
Var tabii, birçok şey var… İki tane sürpriz kısmımız var özellikle ama onları söylemiyorum şu anda onları beklemeniz gerek. Bu kısmı hep beraber keyifle ve gururla halledelim öncelikle. Ama gelecek sene için çalışmalara şu an itibarıyla zaten başladık, uluslararası networklerle de toplantılarımız devam ediyor. Bunun en büyük nedeni ise önümüzdeki sene için platformun bir kısmını özellikle uluslararası başvuruya da açacak olmamız. Önümüzdeki sene için Shenema’ya dâhil edeceğimiz bizi çok heyecanlandıran iki tane platform şu anda hazır. Bir diğer isteğimiz doktora bursunun sayısını arttırmak. Bir tane de şunu söyleyebilirim, yüksek lisans bursu eklemek istiyoruz. Tabii ki sinema başından itibaren konusunun kadın olmasından kaynaklı ben biraz mecaz yapıyorum ama çok üretken, çok yaratıcı bir platform. Ekip de öyle. Hepsine tek tek teşekkür ediyorum. Paydaşlarımız da öyle. Biz bir araya geldiğimizde mutlaka yeni bir şey çıkıyor ortaya. Dolayısıyla da önümüzdeki sene için duyurusunu yapacağımız platformlar daha da çoğalacak ve artacak diye düşünüyorum şimdiden.
5-6 Mart tarihinde gerçekleşecek festival sürecinde başka projeleriniz de olacak sanırım… Onlarla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Tabii bizi Shenema’ın etkinlik günlerini 5-6 Mart olarak duyurduk ama dediğim gibi sürekli büyüyoruz ve 4 Mart tarihine de bir etkinlik koymak durumunda kaldık. Bu zorunluluk olarak görülüyor ama öyle değil, biz çok keyif aldık bu durumdan… Tabii düşünüyoruz çok da hızlı büyümemek lazım, sağlam basarak gitmek lazım. Dikkatliyiz bu yüzden tabi. 4 Mart’ta daha sonra açıklayacağımız bir gösterimimiz olacak öncelikle. Bunun dışında Türkiye’den bir değerli uzmanın yönetiminde ve üç tane yabancı konuğumuzun olduğu ve farklı konuların yer aldığı Master Class’ımız olacak. Daha sonrasında 5-6 Mart tam bir festival havasında geçecek diye düşünüyorum.
Festival mekanı zaten Galatasaray Üniversitesi olacak. Birçok panelimiz olacak; Türkiye Kadın Hakları Dernekleri Federasyonu’nun Ön Yargı Paneli, yine Galatasaray Üniversitesi’nin daha öncesinde yaptığı “Sinemada Kadın” araştırmalarını paylaşacağı, sinemada kadın modelini nasıl daha güçlü hale getirebiliriz ile ilgili bir başka panel, WMC Türkiye’nin “Kızdıran Kadın Karakterler Paneli”, Kısa Film Yönetmenleri Derneği’nin “Yönetimde Hikâyeni Anlat Paneli”. Bence bu çok kıymetli. Bunu özellikle buraya dâhil etmek istedik çünkü bizi harekete geçiren hikâyelerdi ve bu hikâyeleri herkes duysun istiyoruz. Duysunlar ki harekete geçsinler ve bir şeyleri değiştirsinler. O yüzden bu bölümümüz olacak. Bir de Network ve Happy Hour bölümümüz olacak ki bizim Shenema temsilcilerimiz de yer alacak orada. İnsanlar birbirleri ile tanışsınlar, o bağlantıları kursunlar ve birlikte neler yapabileceklerinin planlamasını yapsınlar diye. 6 Mart sabahında yine bir “Yuvarlağın Köşeleri” kısmımız var. 5 tane uzman, yapımcı ve senaristlerden oluşan bir toplulukta daha önceden akredite olan 25 kişiye birebir danışmanlık verilecek. Çok kıymetli bir kısım bu da bizim için. Eğlenceli masaların da çok eğlenceli konuları var, onları da takip edin diyoruz. Ve tabii ki ödül gecemiz olacak 6 Mart akşamında.
Platformunuz ile ilgili geri dönüşler nasıl oldu size? Başvurular şu aşamada ne durumda?
C: Her şeyden önce biz çok mutluyuz. Platformla ilgili görüştüğümüz herkese çok teşekkür ediyoruz baştan çünkü bizim heyecanımızın katlanarak artmasına neden oluyorlar. Herkes umutlu, yeni ve heyecanlı bu ekibe destek veriyor. Bunu hissetmek çok kıymetli. Platformun en büyük önceliklerinden bir tanesi de isteyen herkese, bu konuda samimi bir şekilde bir şeyleri değiştirmek isteyen, bir şeylerin altını çizmek isteyen herkese, her kuruma açık bir platform olmasını istedik. Birleştirici bir platform olmasını istedik. Bunu görüyoruz şu anda.
Bilboardlarımız, tanıtım filmlerimiz, iskelelerde afişlerimiz var ve her gören heyecanla bizi arıyor. Keşke aslında imkânımız olsa da o aramalarının duygularını paylaşsak. Bize hem çok keyif, hem güç, hem de gurur veriyor bu. Başvurular da devam ediyor hızlı bir şekilde, biz sürekli yeniliyoruz sayfayı görmek için ama şunu da biliyoruz ki birçok duyumumuz da var bu yönde. Son dakikayı bekleyenler de çok. Lütfen son dakikayı beklemeyin diyoruz şakayla karışık çünkü sitemimizin çökmesini istemiyoruz. Mümkünse kendilerini hazır hissediyorlarsa, projelerini tamamlamışlarsa, herhangi bir sistem sorununa yol açmadan daha öncesinden başvurularını tamamlasınlar. Dört gözle keyif ve heyecanla başvuruları bekliyoruz.