Geçimini hizmetçilik yaparak sağlayan Séraphine’in günlük hayatı, yemek yapmak, ev temizlemek gibi rutinlerden ibarettir. Gündüzleri maruz kaldığı huzursuz ve yalnız dünyasını, geceleri mum ışığında yaptığı resimlere duyduğu heyecanla dengelemeye çabalar. İmkânsızlıklar içinde ortaya çıkarmaya çalıştığı resimler için erimiş mumları, hayvan kanını ve yerden çekilmiş kirleri kendine malzeme edinir. Ham ve yetersiz temellerle tomurcuklanan; basit bir heves gibi görünen bu çaba, Alman koleksiyoner Uhde tarafından keşfedilerek filizlenecektir. Parlak renkli, karmaşık meyve ve çiçek resimlerini gören Uhde, onu bu alanda teşvik edecek, ona gerekli imkânları sağlayacak ve önemli bir ressamın doğuşuna da önayak olacaktır.
Yönetmenliğini Martin Provost’un yaptığı film, 20. yüzyılın başlarında, Fransız “naif sanat” akımının önemli ressamlarından birisi olan Séraphine de Senlis‘in hayatını konu alır. Onun Uhde ile iletişimi, keskin bir biçimde değişen hayatı ve inişli çıkışlı dünyası tüm incelikleriyle işlenir. Birçok festivalden ödüllerle dönen biyografik film; yoksulluğun eritemediği umutların, hizmetçilikten başlayarak büyük resim sergilerine doğru uzanan bir hikâyeye dönüşümünü ilham verici bir biçimde ele alır.