“Monsieur Verdoux”, sessiz sinemanın ustası Charles Chaplin’in belki de en sıradışı filmi olarak nitelendirilebilir. Filmde kendi halinde bir banka memuru olan Henri Verdoux’nun büyük buhran nedeniyle bir anda işinden olmasının ardından, yaşlı kadınları öldürüp miraslarına el koymayı meslek haline getiren soğukkanlı bir katile dönüşmesi anlatılır. Verdoux’nun gerçek karısı sakattır ve oğluyla birlikte şehrin dışında sessiz ve sakin bir evde kocasının şeytani kimliğinden bihaber huzurlu bir hayat sürmektedir. Verdoux için, hayattaki en değerli varlığı olan ailesine bakabilmek uğruna acımasızlığın ve kötülüğün hakim olduğu bir dünyada “değişmek zorunda kalan”, saf ve dışlanmış “Şarlo”nun ta kendisidir diyebiliriz. Nitekim Chaplin de, Verdoux’yu “erdem ve kötülüğün bir paradoksu” olarak tanımlarken, öyküde “şeytani bir hiciv, kara mizah ve toplumsal eleştiriye” yer verildiğinin altını çizmiştir. Sanatçı en önemli filmlerinden biri olarak gördüğü “Monsieur Verdoux“da, zor ve merhametsiz toplumsal koşullar içinde insanın en karanlık yüzünün ortaya çıktığını vurgulamak istediğini belirtmiş ve özellikle bu filminin ardından dönemin süregelen tutucu ve paranoyak siyasi atmosferi altında “komünist sempatizanı” bir vatan haini olduğu yönündeki suçlamaların açık hedefi haline gelmiştir.