İnsan var oluşu ile övünür ya da dövünür mü? Peki bu ne kadar doğru bir reaksiyon? Doğuştan gelen özelliklerimiz kim olduğumuzu belirlerse seçimlerimizin ne anlamı kalır? Seçme şansı olmayan insan, çevresel etkenlerin ve inanıyorsanız kaderin oyuncağı olur, rüzgâra kapılan yaprak misali savrulur. Oysa bizi insan yapan, kim olduğumuzu belirleyen şey seçimlerimiz, yani yine kendimiziz. Bu durumda tenimizin rengi, inancımız, kime âşık olduğumuz bizi iyi ya da kötü yapmaz. Yapmamalı. Ancak insanlık olarak dönem dönem yoğun ve kitlesel bir biçimde ırkçılığa, kendimizden olmayan inançlara ve cinsel kimliklere karşı olumsuz bir tutuma kapılabiliyoruz. Sevginin unutulduğu böylesi dönemlerde birey olarak yapabileceğimiz pek çok şey var. Tolerans, göz yumma, hoş görü gibi şeyler değil bahsettiğim. Çünkü ortada tolare edilecek küçük bir hata, hoş görülecek bir saygısızlık ya da göz yumulacak bir ahlaksızlık yok. Sadece bir var oluş var. Ben harici bir varoluşa karşı gösterilmesi gereken en önemli şeyler ise sevgi ve anlama çabası. Ki Green Book (2018) da tam olarak bunu yapıyor.
Dumb and Dumber (1994) ve There’s Something About Mary (1998) gibi eğlenceli filmlerden tanıdığımız Peter Farrelly’in yönettiği Green Book, iki adamın 1960’ların Amerika’sında, ülkenin tutucu güney bölgelerine yaptığı bir yolculuğu konu alıyor. Tony Lip, eğitimsiz, yeri geldiğinde zorba ve siyahilerin dokunduğu eşyaları çöpe atabilecek derecede ırkçı, italyan asıllı bir Amerikalıdır. Dr. Donald Shirley ise siyahi, iyi eğitimli bir piyano virtüözüdür. Birbirinin antitezi gibi duran bu iki insanı bir araya getiren olaylar zinciri ise Doktor’un çıkacağı turnede kendisini koruyacak, Steinway piyanosunu hazır edecek bir şoför arayışının olduğu sırada işsizlik dönemindeki Tony’nin Doktor’un iş görüşmesine gitmesi ile gelişir. Tony, beyaz bir tıp doktoru beklerken, karşısında egzotik ögeler ile bezeli bir dairede yaşayan siyahi piyanisti bulunca ilk şokunu yaşar ve film arika bir sahne ile bize ırkçılığa karşı tutumunu filmin erken dakikalarında anlatır.
Doktor, turne boyunca koruma ve şoförlük hizmetinin yanı sıra konser öncesi Steinway piyano kontrolü, ütü ve ayakkabı boyama gibi bir dizi hizmeti içeren bir iş teklifi sunar. Tony ise Steinway neyse ama ayakkabı boyama ve ütü delikanlılığa ters dercesine teklifi başta kabul etmez. Ancak ailesine bakması gerekir ve illegal işlere bulaşmak istemez. Maçoluğuna ters düşecek hizmetleri yerine getirmeyecektir ve istediği ücret kabul edilir, Doktor’un bizzat eşini arayarak ondan izin alma inceliğini göstermesi de işi kabul etmesine yardımcı olur. Plak şirketi onlara son model bir araba ile birlikte Green Book adlı, siyahi insanların güney bölgelerde yolculuk ederken konaklayabilecekleri yerleri gösteren bir seyahat rehberi verir. – Irkçılığın boyutunu düşünebiliyor musunuz? Tüylerim diken diken! – Yolculuk boyunca onlara Dr. Donald Shirley Trio’yu oluşturan iki müzisyen de onlara başka bir araba ile eşlik eder ve turne başlar. Konserler geçtikçe, Tony Doktor’un müzik yeteneğinden etkilenir. Onun müzisyen kimliğine saygı duymaya başlar. Doktor ise dış dünyaya karşı bariyerlerini indirmeye başlar, köşeleri yavaş yavaş kaybolur. Kentucky’de yol aldıkları sırada harika bir sahne yaşanır. Tony, şimdilerde hemen her yerde karşımıza çıkan bir Kentucy Fried Chicken (KFC) restoranı görünce heyecanlanır ve ”Kırk yılın başı denk gelir.” diyerek durur. Bir kova dolusu çıtır tavuk alır, iştahla yemeye başlar. Doktor’a da teklif eder, ancak sağlıksız bir ürünü hele de çatal bıçak olmadan nasıl yiyeceğine anlam veremediği için reddeder. Tony’nin ısrarlarına dayanamaz ve bir lokma alır, gerisi gelir. Arabada bir bayram havası. Tavuklar birbiri ardına yenir, çöpler dışarı atılır. Tony işi abartır ve meşrubat bardağını da doğa ile buluşturduğu sırada Doktor “ben daha ölmedim” diyerek doğa-plastik karşıtlığına klas bir çözüm getirir.
Elbette yolculuk toz pembe geçmez. Yol boyunca çeşitli ırkçılıklara maruz kalırlar. Onur konuğu olarak davet edilen Doktor, malikâne içerisindeki tuvaleti kullanmaya layık bulunmaz ve dışarıdaki pis tuvalet gösterilir. Başka bir etkinlikte ilerleyen saatlerde sahne alacağı yerde kendisine yemek yemesi için servis açılmaz. Sadece ırkı ile değil cinsel kimliği ile de öteki olan Doktor, hamamda başka bir erkek ile basılınca polisler tarafından zorbalığa uğrar. – Az önce basılır dedim değil mi? Evet, insanlar doğru kişi ile doğru yerde sevişmeyince basılabiliyor. – Neyse ki Doktor’umuzun yardımına Tony yetişir ve ona kız oğlan diye hitap eden polislere rüşvet vererek onu kurtarır. Tony gelinen bu noktada, Doktor’un tüm bu aşağılanmalara neden maruz kaldığına anlam veremez ve bunu sorguladığı sırada Trio’nun diğer üyeleri, bunu siyahlara karşı geliştirilen olumsuz tavrı kırmak için yaptığını anlatır. Doktor en başından beri bir tabu kırıcıdır. Aşağılanma pahasına müziği ile var olma mücadelesi verir.
Ne beyazlar ne de siyahlar arasında kabul edilmeyen, erkekliği toplum tarafından sorgulanan Doktor ile Tony siyahi insanların eğlendiği bir mekanda efkar dağıtmaya gittikleri sırada birkaç köşe daha kaybeder doktor. Ne piyano alışık olduğu kalitededir ne de dinleyicileri sofistike müzikler beklemektedir. Müzik yapması için ısrar edildiğinde -ki görüldüğü üzere kendisi ısrara pek dayanamıyor-, etkileyici bir giriş yapar. Mekânda çalan diğer müzisyenler de enstrümanlarını alır ve sıcak siyahi müziğine kendini bırakan Doktor ve Tony doyasıya eğlenir. Turne hoş olmayan bir biçimde bitse de ikili birbirine ısınmıştır. Noel’e bir gün vardır. Kış kıyamet eve dönülür ve Tony, Doktor’u ailesiyle Noel’i kutlamaya davet eder. Evet, filmin başında siyahi tesisatçıların su içtiği bardakları çöpe atan Tony artık değişmiştir. Yola çıktığı kişi değildir. Keza Doktor’da değişmiştir ancak daveti önce geri çevirir, sonra yalnızlığa dayanamaz ve gelir. Kapıda Tony ve eşi tarafından kucaklanarak karşılanır. Irkçılık, sevgi ve birbirini karşılıklı anlama ve algılama ile çözülmüştür.
Akademi Ödülleri’nde En İyi Film, En İyi Orijinal Senaryo; 76. Altın Küre Ödülleri’nde ise En İyi Senaryo, Müzikal veya Komedi dalında En İyi Film ödüllerini alan bu harika yapımın başrollerinde Viggo Mortensen ve Mahershala Ali‘yi görmekteyiz. The Lord of The Rings (2001-2003) ve Captain Fantastic (2016) filmlerinde oyunculuğunun farklı yönlerini gösteren Viggo Mortensen, bu filmde de oyunculuğunun üzerine koymuş ve seyir keyfimizi katlamışken; kendisini Moonlight (2016) gibi başarılı işlerden tanıdığımız Mahershala Ali’de Mortensen’dan geri kalır bir performans sergilememiş. Abartıdan uzak oyunculuğu ve ırkçılık, cinsel ayrımcılık gibi evrensel sorunları titizlikle işleyen senaryosu ile Green Book anlamaya ve anlatmaya değer bir film.
Uğur Aydın