‘’Schrödinger’in Kedisi’’ fizik dünyasının en ünlü paradokslarından biridir. Bu deney Erwin Schrödinger tarafından kuantum metafiziğini anlamak açısından yapılmış düşünsel bir deneydir. Yani deneyde kullanılan bir kedi yok, bu sadece kafamızda canlandırdığımız bir deney olma özelliği taşıyor. Deneyi kısaca anlatmaya ve sinema ile ilgisine gelelim. Deneyde Schrödinger kutuya bir kedi ve yanına da beta bozunumu yapan bir radyoaktif madde bırakıyor. Ayrıca kutuda bir beta sayıcı cihaz ve bu cihazın beta ışınını algılamasına bağlı olarak çalışan hareketli bir kol bulunuyor. Sonra beta sayıcı sistemin hareketli kolunun önüne, içinde zehirli gaz bulunan kapalı bir cam şişe koyuyor ve kutuyu kapatıyor. Asıl olay bundan sonra başlıyor. Bu durumda kedi radyoaktif maddenin salınımıyla kutuda zehirlenip ölecek mi yoksa radyoaktif madde salınımı olmadığı için hâlâ yaşıyor mu? Bu soruyu cevaplayabilmemiz için kutuyu açıp bakmamız gerekir. Buna kuantum metafiziğinde ‘’dalga fonksiyonunun çökmesi’’ deniliyor.
Bizi ilgilendiren kısım ise kutunun açılmadan önceki durumu. Yani kedi hem ölmüş hem de yaşıyor olabilir. Karar veremediğimiz ve bilemediğimiz her durum ikisi için de geçerlidir. Aynı anda başka yerlerde olma durumu, aynı zamanda başka kararlar verebilme durumu da sinema ile bağlantılı kısımdır. Bazı filmlerde kahraman bir hata yaptığında dönüp tekrar başka bir karar verip başka bir hayat yaşayabiliyor. Örneğin Mr. Nobody filminin mottosu ‘If you never make a choice anything is possible’, yani seçim yapmadığın sürece her şey mümkündür. Mr. Nobody, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Némo adlı bir adamdır. Ölüm döşeğindeki Némo genç bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir. Annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalıdır? Bu karar, sonsuz sayıda olasılığı doğuracaktır. Ve pek çok gezegen, pek çok yaşam vardır. Her evlendiği kadınla farklı bir yaşam sürer. Biz de buna ortak oluruz.
Nemo filmde üç alternatif hayat yaşamaktadır. Birincisi annesiyle gittiğinde ve ikincisi babasıyla kaldığında ve üçüncüsü her ikisini de tercih etmediği takdirde yaşayacağı hayattır. Bunun yanı sıra bu hayatlar içerisinde de farklı hayatlar yaşamaktadır. Ve bunları tekrar tekrar farklı şekillerde kurguladığı için çok daha fazla hayatı varmış gibi görünür. Yani kedinin kutunun içinde bulunduğu hâli gibi birden çok olasılıklı hâli vardır.
The Butterfly Effect filmi de tam olarak Schrödinger deneyini yansıtmasa da birden çok yaşamın mümkün kılındığı bu durumla ilişkili olduğu için bu filmi de bu kategoride değerlendirebiliriz. Evan Treborn isimli 20 yaşında bir gencin kendini zorlayarak hatırladığı anıları vardır ve psikoloğunun günlük tutmaya teşvik etmesiyle birlikte geçmişe olan hareketini konu alır. Her geçmişe gittiğinde bir yaşantısını değiştirmek ister fakat kelebek etkisiyle her aldığı karar yeni bir sonuç doğurmaktadır.
Run Lola Run, Perfume: The Story of a Murderer filminden tanıdığımız Alman yönetmen Tom Tykwer imzalı bir film. Run Lola Run 41 ödül dalı adaylığından 26’sını kazanmıştır.
Hikayede Lola’nın erkek arkadaşı Manni mafya için taşıdığı parayı kaybediyor ve sevgilisi Lola’dan yardım istemek için şehir merkezindeki telefon kulübesinden onu arıyor. 20 dakika içinde parayı bulması gerektiğini söylüyor ve Lola da hızlı bir şekilde ‘koşarak’ parayı bulup ona doğru koşuyor. Her koştuğu sırada önüne bir başka engel çıkıyor ve dönüp başa sarıyor. Yani yaptığı hatayı düzeltmek için tekrar başa dönüyor. Bu olay 3 kez tekrarlanıyor. Filmin bazı kısımlarında bu sahneler animasyon olarak geliyor ve bu durum bir oyunmuşçasına yansıtılıyor ve oyunun kahramanının yanıp başa dönüyor oluşunu görüyoruz. Her seçimin başka bir sonuç doğurduğunu ve seçim yapmadığın sürece tüm yaşantılar vardır mantığını burada da görüyoruz.
Yine başa saran ve adeta bir ‘’oyun’’ olan başka bir film daha var fakat bu filmde oyunu başa saran, yenilen, hata yapan kahraman olan ekran başındaki seyirciler. Yani oturduğunuz yerden film izlerken kahraman yerine seçim yapıp olayı yaşayıp hata olduğunu fark ettiğinizde başa dönebiliyorsunuz. Bunu gerçekleştiren film ise sanal gerçekliği yüzümüze distopik bir tokat gibi çarpan dizi film serisi İngiliz yapımı Black Mirror. Teknolojiyi, bağımlılığımızı ‘’siyah bir ekran’’a benzeten ismini de bu metafordan alan Black Mirror, 5 sezondan oluşan bir diziyken son bölüm olarak dizi yerine bir film olarak karşımıza çıkıyor. Senaryosu Charlie Brooker’a ait ve yönetmen koltuğunda David Slade bulunuyor. Film, iflas için başvuru yaptıktan sonra yayımlanmayan bir İmagine Software video oyununa dayanmaktadır. Bir korku ve bilim kurgu olan Bandersnatch, özgür irade üzerine meta yorum ve ruminasyon içermektedir. 1984 yılının İngilteresinde yaşayan 19 yaşındaki programcı Stefan Butler (Fionn Whitehead), trajik yazar Jerome F. Davies’in (Jeff Minter) Bandersnatch adlı “kendi maceranı seç” kitabını devrimci bir macera video oyunu olarak uyarlamayı hayal eder. Butler, Mohan Thakur (Asim Chaudhry) tarafından yönetilen ve ünlü oyun yaratıcısı Colin Ritman’ın (Will Poulter) çalıştığı video oyunu şirketi Tuckersoft için oyunu oluşturur. Butler’a oyunun konusunu yazarken şirketin yardımını kabul etme veya reddetme seçeneği sunulur. Butler teklifi kabul ederse Ritman “yanlış yolu” seçtiğini söyler ve Butler, günü tekrar yaşar ve yine aynı seçenekler sunulur.
Selen ULUSOY ÖZDERE