Havalar ısınmaya başladıkça kanımız kaynıyor, kumsallarda güneşin altında ısınmak istiyoruz. Hâl böyle olunca sinema perdesinde de renkli görüntülerin, müthiş doğanın kol gezdiği filmlerle karşılaşmak ve keyif yapmak istiyoruz. Henüz tatil planları yapamayanlar veyahut tatilini çalışarak geçirecekler için hazırladığım bu listede bolca güneş, yaz esintileri ve içi kıpır kıpır olan karakterler var. Umarım sıcaktan bunaldığınız günlerde bu liste güzel bir esintiye sebep olur. İyi seyirler dilerim!
Almost Famous (Yön: Cameron Crowe, 2000)
Cameron Crowe tarafından yazılıp yönetilen Almost Famous (2000), büyük bir müzik tutkusu olan William’ın hayatını anlatır. Okulu pek umursamayan ve sevdiği müzik grupları üzerine amatör yazılar yazan William zamanla tanınmaya başlanır. Dönem filmi olarak çekilen film, aynı zamanda otobiyografik bir yapım olmasıyla dikkat çeker. Bunun en büyük sebeplerinden biri filmin yönetmeni Crowe’un gençliğinde Rolling Stone adlı dergide yazmış olmasıdır. Ailesiyle sürekli çatışma hâlinde olan William, küçük yaşına rağmen büyük bir fırsat yakalar. Ailesine insan hayatında okulunun mu yoksa tutkularının mı peşinde koşarak mutlu ve başarılı olunacağını gösterebilecek midir? Büyük hayranı olduğu Stillwater adlı ünlü grubun yeni turnesine katılmak için seçilen William, filmin adından da anlaşılacağı gibi neredeyse ünlü olmaya adım atmıştır. Grupla birlikte çıktığı yolculukta müzik piyasasına dair birçok gerçekle karşılaşacağımız film, şöhret ve insan arasındaki bağa parmak basar.
Dört dalda Oscar ödülüne aday gösterilen ve En İyi Senaryo dalında ödülü kucaklayan Cameron Crowe’un yönetmenliğini yaptığı film, yaz gecesinde içinizi serinletirken aynı zamanda gençlik dönemlerinizde belki de bir müzik grubunuz olmuşsa anılarınızın tazelenmesine sebep olacak bir filmdir.
The Beach (Yön. Danny Boyle, 2000)
Senaryosunu Alex Garland’ın yazdığı ve yönetmen koltuğunda Danny Boyle’un oturduğu The Beach (2000), yaz aylarında maceraperestlerin ilgisini çekecek bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. 1996 yılında Alex Garland’ın yazdığı, aslı romanından uyarlanan filmin başrolünde Leonardo DiCaprio’yu görüyoruz. DiCaprio’nun gençlik yıllarındaki oyunculuğunu izlediğimiz film gerilim ve macera türünü oluşturuyor. Richard adlı karaktere can veren DiCaprio bu filmdeki rolü için Ahududu Ödülü’ne aday gösterilmiştir.
Filmin konusuna değinecek olursak; maceraperest olan Richard, seyahat için Tayland’a gider. Orada bir otelde kalır. Daffy adında birisi ıssız ve esrarengiz bir adanın varlığından bahseder. Richard, yan odada kalan birisinden aldığı haritayla maceraya atılmaya karar verir. Otelde tanıştığı Etienne ve Françoise adlı Fransız çift olan turistleri de bu maceraya katar. El değmemiş tropik bir adada geçen filmde yaşanacak maceralar Richard’ın yaşamak istediği türdendir.
Dirty Dancing (Yön. Emile Ardolino, 1987)
Yönetmenliğini Emile Ardolino’nun yaptığı Dirty Dancing (1987) filmi nostaljiye ilgi duyanlar için ilgi çekici bir yapım. Bu zamana kadar dans sahnelerine bir yerlerde mutlaka rastlamış, belki de aşina olduğunuz bu film bir yaz kampında geçiyor. Sıcacık bir aşk hikâyesiyle devam eden filmin ana karakteri olan Johnny Castle, yaz kampında dans öğretmenliği yapar. Baby olarak bilinen genç ve güzel bir kız dans öğretmenine âşık olur. Dansın aşkla birleşeceği ve pek çok sahneleriyle sizi içine çekecek film 80’li yılların kült filmlerindendir. Filmin içindeki dans sahnelerinde geçen ‘’The Time of My Life’’ şarkısıyla da Oscar ödülünü kazanan bu yapıma göz atmanızı tavsiye ediyorum.
Summer of ‘42 (Yön. Robert Mulligan,1971)
”Herkesin hayatında bir 42 yazı olmuştur.’’ Peki bu cümle neyi ifade ediyor? Summer of ’42 (1971), tanıtım sloganıyla dikkat çekiyor. Filmin kitabının da en az film kadar büyük ilgi gördüğü film Herman Raucher’ın kendi anılarına dayanarak yazdığı bir yapıt. Yönetmenliğini Robert Mulligan’ın yönettiği film 2. Dünya Savaşı’nın başlamasından sonraki ilk yaz olan 1942 yılının yazında bir adada tatillerini geçiren Hermie ve iki arkadaşının hikâyesini konu alıyor. On beş yaşlarındaki bu gençler savaşın yıkıcılığından uzakta cinsel dürtüleri ile başa etmeye çalışıyor. Hermie, pilot eşi savaşa gitmiş bir kadına âşık olması ve akabinde gelişen olaylarla başa çıkmaya çalışır. ”En İyi Orijinal Müzik Akademi Ödülü”nü kazanan filmin müziklerini Michel Legrand yapmıştır.
Im Juli (Yön. Fatih Akın, 2000)
Yaz filmi denince akla belki de Fatih Akın’ın meşhur filmi Im Juli (2000) geliyor. Başrollerinde Moritz Bleibtreu ve Chritiane Paul’un yer aldığı film pek çok ödül almıştır. Hamburg’dan Türkiye’ye doğru uzanan filmin konusu ise şöyle; asosyal bir fizik öğretmeni olan Daniel, güzel bir kız olan Juli’den bir yüzük satın alır. Bu yüzüğün ona aşkta şans getireceğini söyleyen Juli haklı çıkar. Daniel Melek isimli bir Türk kızına aşık olur ve onun peşinden İstanbul’a doğru arabayla yola çıkar. Ancak dünya küçüktür. Yolda Juli’yle karşılaşır. Juli, Daniel’ın satın aldığı yüzüğün şansı gibi aşkın da kendisine geleceğini düşünür.
Aslında bir yol hikâyesi olan Im Juli, seyirciye karakterin dönüşüm yolculuğunu Hamburg- İstanbul otobanında veriyor. Sinemada pek çok farklı yol hikayelerine tanıklık ettiğimiz filmlerin içerisinde Im Juli da değerini görüyor. Yol boyunca karşısına çıkan olaylarla kendini yeniden keşfeden ve engellerle karşılaşan Daniel, sonuca varmanın da ötesinde engellerle başa çıkarken olgunlaşmayı öğrenir. Öyle ya hayattaki amacımız yolun sonuna varmak değil o yolda başımıza gelenlerle başa çıkabilmeyi öğrenmektir. Güzel bir yaz filmi olan Im Juli seyirciye bunu anlatmayı hedefler.
Y Tu Mamá También (Yön. Alfonso Cuaron,2001)
Aslında Ananı Da! olarak aşina olduğumuz İspanyolca ismiyle Y Tu Mama Tambien (2001) filmi bir büyüme hikâyesidir. Julio ve Tenoch adında iki çocuğun kendilerinden yaşça büyük olan Luisa adlı kıza âşık olmaları ve hayali bir kumsala doğru yolculuk planlamalarını konu alır. Alfonso Cuaron’ın yönetmenliğini yaptığı ve senaryosunu Carlos Cuaron ile yazdığı film En İyi Özgün Senaryo dalında Akademi Ödülleri’ne ve Yabancı Dilde En İyi Film dalında Altın Küre’ye aday gösterilmiştir. Esasen yolculuk, arkadaşlık ve aşk ilişkilerinin yanı sıra film Meksika’daki ekonomik ve sosyal ortama dikkat çeken politik bir yapım olmasıyla da bilinir. Bunun en büyük kanıtları ise karakterlerin hikâyelerinin anlatılırken, yönetmenin filmin akışında bilinçli olarak müzik kullanımını kesmesidir. Dış ses eşliğinde hikâyenin geçtiği yere ilişkin ek bilgilerin verildiği film esasen Meksika’daki siyasal olayların gerçekliğini çıplaklığıyla anlatır.
La Piscine (Yön. Jacques Deray, 1969)
Birçok suç ve gerilim filmini yönetmesiyle tanınan film yönetmeni Jacques Deray, müthiş bir tatla izleyebileceğimiz ve yıllarca kült hâline dönüşecek bir yaz filmi ortaya çıkarıyor. Gerek yaz sıcağında içimizi serinletecek müthiş sinematografisi ve iç açıcı görselleri gerekse konusuyla La Piscine (1969) cüretkâr bir yapım. Kafa dinlemek için Marianne adındaki genç kız ile sevgilisi Harry, Saint Tropez’deki villarında yazı geçiriyor. Lakin huzurları Marianne’nin eski sevgilisi ve kızının ziyaretiyle bozuluyor. Geçmişin izinin yaz sıcağında buluştuğu filmde kıskançlık, aşk ve erotizm Fransa’nın müthiş coğrafik yapısıyla birlikte biçimselliğe dönüşüyor.
Filmde oyunculukları konuşmasak da olmaz. Marianne’yi oynayan, kariyerine 1950’lerin başında 15 yaşındayken başlamış olan Romy Schneider, gerek nefes kesici güzelliği gerekse oyunculuğuyla dikkat çekmeyi başarıyor. Müzik seçimleri, hikâye akışı, oyunculukları ve dokusunda Fransa’nın yer aldığı sinematografisiyle beraber yazın sıcağında elinizde buz gibi soğuk kahvenizle izlenmek için sizleri bekliyor.
Il Sindaco Pescatore (Yön. Maurizio Zaccaro, 2016)
Son olarak Netflix’de karşıma çıkan ve güzel bir yaz filmi listesine ekleyebileceğim filmlerden olan II Sincado Pescatore (2016) filminden bahsedeceğim. 2016 yapımı olan film gerçek olaylardan uyarlanmış bir İtalyan filmi. Sahil kasabasında geçen filmin dikkat çekici konusu ise şöyle; çevreye duyarlı olan ve balıkçılık yapan bir adam belediye başkanı oluyor. Angelo Vassollo, yolsuzluğa bulaşmış sahil kasabasında suçla mücadele edebilecek midir? Pollica belediyesinde suçları yok ederek güzel bir kasaba hâline getirmek isteyen Vassollo, belediye başkanı olarak elindeki yetkileri iyi amaçlarla kullanmak amacındadır. Peki bunu başarabilecek midir? Gerçek hikâyeyi bilmeyenler için spoiler vermemek adına bu sorunun cevabını izleyerek bulmanızı tavsiye ediyorum.
1992 yılında Uşak’ta doğdu. Yazmaya olan merakı onu, yazdıklarını görselle buluşturabileceği sinema okumaya yönlendirdi. Uşak Üniversitesi'nde Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünde okuduktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde Sinema ve Televizyon bölümünü bitirdi. Şimdilerde ufkunu, farklı dünyaları arayıp, bulduklarını kendi dünyasına katarak genişletmeye devam ediyor.