Lütfü Usta zengin bir iş adamı olan Kerim Bey’in mutfağında çalışan bir aşçıdır. Yirmi yıldır bu köşkün dışına çıkmadan hayatını sürdüren Lütfü Usta, buradan artık kaçma planları yapmakta, bunun sebebi olarak da arka plânda sesleri duyulan köpekleri göstermektedir. Onu bu noktaya getiren hikâye, Lütfü Usta’yla birlikte çalışan hizmetçi kadının nişan günü olan 15 Haziran’da başlar. O gün köşkte kimse olmadığı gibi, nerede olduklarına dair en bir ufak ipucu dahi yoktur. Kısa sürede Şoför Seyfi’nin abisi olan Ahmet’in gelmesiyle olaylar açıklığa kavuşur. İstanbul’da ayaklanma çıkmış, tüm şehirde hayat felç olmuştur. Çok geçmeden Seyfi de eve gelir ve Kerim Bey’in helikopteriyle kaçtığı haberi alınır. İşçilerin bu direnişiyle zengin sınıf kendini tehdit altında hissetmiş, Kerim Bey de korunma amaçlı başka bir şehre kaçmıştır. Lütfü Usta, ona bahşedilen bu hayatın müsebbibi olarak gördüğü ve idealize ettiği patronunun kaçtığını kabullenemez. Hizmetçi kadının nişanlanmak üzere olduğu genç Selim ise çektiği ekonomik sıkıntıları, sendikacıları ispiyonlayarak kazanacağı parayla aşmayı düşünmektedir. Kerim Bey’in iki kurt köpeği de alarak köşküne dönmesi ve onun evine sığınan Selim’e sahip çıkmasıyla birlikte başlayan keskin karakter değişimleri, köşkün mutfağında bir araya gelen farklı sınıfların birbirleriyle girdikleri sessiz çatışmalara dönüşür. Vasıf Öngören’in aynı adlı tiyatro oyunundan Başar Sabuncu tarafından uyarlanan Zengin Mutfağı (1988), tüm bu politik ve toplumsal olayları mutfak gibi dar bir mekân çerçevesinde harmanlayarak, olayların farklı bireylere yansımalarını en sade hâliyle anlatır.
Lütfü Usta’nın hikâyesinin başlangıcını temsil eden bu tarih, Türk siyasetinin en önemli olaylarından biri olarak sayılan 15-16 Haziran1970 olaylarını işaret eder. İşçilerin sendikalaşma haklarını zorlaştıran, onların grev haklarını kısıtlayan bir yasa tasarısının gündeme gelmesi, işçileri 15 Haziran’da ayaklandırmıştır. Endüstrileşmenin de giderek yoğunlaşmasıyla birlikte sınıfsal farklılığın giderek keskinleştiği bu yıllar, sömürü düzeninden sıyrılmak ve haklarını savunmak isteyen işçilerin sendikalaşmasına karşı tehditkâr bir hareket olarak algılanmıştır. Bu değişikliğin DİSK’i kapatmaya yönelik olarak görülen hükümleri, başta DİSK olmak üzere tüm sendikaları ve örgütsüz işçileri greve yöneltmiştir. İstanbul ve Kocaeli’de başlayan bu ayaklanma, binlerce işçinin katılımıyla giderek büyümüş, bu iki şehirde sıkıyönetim kararı alınmasına sebep olmuştur. Olaylar sonucunda söz konusu yasa reddedilmiş ve yürürlüğe girmemiştir.
Sınıfsal farklılığın emek ile kapital arasındaki çatışmaya dönüştüğü bu dönem; filmin başında hangi sosyoekonomik sınıfa ait olduğunu bilmeyen, kendini herhangi bir safa ait hissetmeyen karakterlerin, bu olayların dinamikleri içerisinde sürüklendiği zihinsel kargaşalarla ele alınır. Başlangıçta durumun bilincine sahip, savaşın hangi tarafında konumlandığı belirgin tek karakter Ahmet’tir. Ahmet’in ait hissettiği işçi sınıfı ve değindiği olaylar, diğerlerinin “etliye sütlüye dokunmayalım” zihniyetiyle bağdaşmasa da, gelişen süreç onların bireysel tutumlarının beyhude kalmasına yol açar. Kendi iradeleri dışında yer aldıkları sınıfsallık, karşı tarafa düşmanlaşmanın psikolojisi ve siyasi dinamiklerin bireyler üzerindeki tinsel etkileri olay örgüsü boyunca vurgulanır.
Vasıf Öngören eserlerinde sıkça görülebilen Brecht tiyatrosu etkileri, sinemaya uyarlanan bu yapımda da göze çarpar. Brecht için epik bir tiyatroda seyirci karakterlere tamamen yabancılaşmalı ve dışarıdan bir göz olarak olayları izlemelidir. Toplumsal olayların karmaşık yapısı, olaylar ve diyaloglar yoluyla aktarılarak, izleyicinin bu konuda bilinçlenmesini ve eleştirel bir gözle bakabilmesini sağlayabilmek amaçlanır. Dönemin filmlerinde sıkça konu edilen bir mekânda ve sıkça yer alan şoför, aşçı, hizmetçi gibi karakterlerle başlayan bu film, izleyici için bir Yeşilçam klasiği izlenimi yaratırken; farklı ilişkilerle ve keskin karakter değişimleriyle birlikte gelişen olay örgüsü sayesinde klasiklerden sıyrılarak bambaşka bir forma dönüşür. Lütfü Usta’nın dördüncü duvarı yıkarak seyirciyle girdiği diyalogla birlikte, henüz filmin başında karakterlerle izleyici arasında bir çizgi çekilir. Kesintili sahne atlamaları ve farklı kamera açıları gibi malzemeler kullanılarak, seyircinin karakterlere yabancılaşması sağlanır, bu sayede dışarıdan bir gözle olayları görebilmesi amaçlanır. Tüm bu unsurlar bir araya getirilerek izleyicinin olaylara yabancılaştırılarak tamamen gözlemci olarak bulunması sağlanır ve karakterler bu şekilde şekillendirilir.
Değişimlerin en net şekilde gözlemlendiği karakterlerden biri Selim’dir. Bireyce yaşamayı sağlıklı görerek taraf olmasa da tek hayali sınıf atlayarak hizmet etmekten kurtulmak isteyen hizmetçi kadın, onunla aynı hayali paylaşan Selim’le nişanlanır. Film boyunca Selim karakterinin vurucu değişimi incelikle işlenir. Sınıf atlama hayalinin yolunu diğer sınıfı yok etmekte gören Selim, tarafsız ve kibar kimliğinden adım adım uzaklaşır. Kerim Bey’in onu gönderdiği kamp sonrasında asimile olan Selim, tamamen yabancısı olduğu insanlara bir anda düşmanlaşır, onları bölücü olarak niteler. Baskınlarda yer almaya başlarken bu “davasında” aşık olduğu kızı bile karşısına almayı adil görür. Onun keskin bir şekilde değişen bu karakteri, hayatını köşkün kilerinde sürdürmekte olan bir insan iken, artık “üst katta” zamanını geçirmesiyle imgelenir. Bir nevi sınıf atlamış, üst kata geçmiştir. Film boyunca hiç gösterilmeden var olan Kerim Bey, dolaylı yollardan bütün her şeyin sahibidir, fakat asla göz önünde bulunmaz. Bu da Lütfü Usta’nın “Ben kime hizmet ediyorum? Kerim Bey’e mi? Yoksa onun köpeklerine mi?” repliğiyle vurgulanır. İşçilerle fabrika sahipleri arasındaki ilişki, Lütfü Usta’nın köpeklerle olan ilişkisiyle özdeşleştirilir. Göz önünde bulunmayan Kerim Bey’in “kirli işleri” ile uğraşan Selim’in bu sınıftaki yeri, et yediği sahnedeki çiğneme hareketleriyle birlikte, tanımadığı insanlara karşı sebepsizce alevlenen düşmanlık ve nefret bağlamında, yabancı gördükleri herkese öldürürcesine saldıran kurt köpeklerinin konumuyla bağdaştırılır.
Kim olduğunu bilmediği düşmanlarına karşı öfkesiyle var olan Selim’in değişimi, nişanlısı için kabul edilemez olmaya başlar. Sosyal sınıfların oluşturduğu düşmanlık hissinin yakıştırdığı sıfatlar ve en sevdiği insanları bile “karşı taraf” olarak konumlandırdıktan sonra ona dahi düşmanlaştıran sistemin sorgulanması filmde tekrar tekrar vurgulanır. Lütfü Usta ise saf tutmamış bireyselliğinin dinginliği ile sosyal dinamiklerin onu sürüklediği baskılarla çatışmasının arasında kalır. Hayatın olağan seyrinde buna maruz kalanlar ile bilinçli olarak buna dahil olanların farkındalığı, Ahmet ve Lütfü Usta’nın diyaloglarıyla izleyiciye iletilir. Lütfü Usta artık tarafını ve sınıfını bilen, bu konuda başından beri bilgili olan Ahmet’i dikkate alan bir vaziyete gelir. Çünkü Lütfü Usta eski pehlivan, Anadolu insanı ve emekçi olarak, kendini yakın gördüğü insanların ve bulunduğu konumun farkına varmıştır. Siyasal ve ekonomik dinamiklerin bireyler üzerindeki vurucu etkisi, sınıfsallığın apolitiklere soluk aldırmayan kaba kuvveti, arada kalmış bu karakterlerin bilinçsizce savuruluşları olarak filmde sergilenir.Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan 15-16 Haziran olaylarını, en yalın hâliyle irdeleyen Zengin Mutfağı (1988), bu yönüyle önemli bir tiyatro oyunu ve o oyunun uyarlaması olan bir film olarak Türk tiyatro ve sinema tarihinin önemli eserlerinden biridir. Sınıfsal ayrılıkların bireyler üzerindeki istemsiz izleri, siyasi olayların herkesi içine çeken sonsuz kudreti, güç sahiplerinin sömürü düzeni ve başkaldıranları hapsettiği çaresizlik çemberini vurucu bir şekilde işler. 1977 yılında kaleme alınan tiyatro oyunu, 1988 yılında sinemaya uyarlanarak yazıldığı tarihin on bir sene sonrasında dahi aynı sorunların devam ettiğine işaret ederken, günümüz dünyasının sistemsel ve sınıfsal sorunlarına dair de eleştirel bir pencere açar. Türkiye’nin sosyoekonomik tarihine dair önemli detaylar barındıran Zengin Mutfağı (1988), sistemin oluşturduğu sınıfsallığın bireyler üzerindeki tezahürüne ve günümüz olaylarının bu farkındalıkla yorumlanabilmesi için mühim donelerle bezenmiş bir yapım olarak belirir.