Portrait of a Lady on Fire (2019) ile ses getiren yönetmen Céline Sciamma, Berlin’de gösterime giren ikinci filmiyle, çalışmalarının çoğunu oluşturan bir temayı, çocukluğu ve dönemsel geçiş anlarını yeniden ele alıyor. Çocuk bir kahramanın gözünden anlatılan Petite Maman (2021), hikâyesinde yetişkin bakış açısına da armonik bir anlatım ile yer veriyor. Bir kız ve annesi arasındaki ilişkide ortaya çıkabilecek mesafeyi temeline alan film, büyükannesinin ölümünün ardından ormanda başka bir çocukla tanışan küçük bir kızın peri masalı tadındaki hislerine izleyiciyi ortak ediyor. Çekildiği ormanın kasvetli ama huzurlu atmosferi gibi, film de dramadan ziyade derinlikli ve sakinleştirici duygularıyla öne çıkıyor.
Film, genç Nelly’nin (Joséphine Sanz) onunla aynı ismi taşıyan büyükannesinin henüz öldüğü bir huzurevinin sakinlerine veda etmesiyle başlıyor. Bu geçiş, normal şartlar altında bile melankoli anlarına teslim olan Nelly’nin annesi Marion’ı depresifliğe sürüklüyor. Anne ve kızı arasında sevgi dolu bir bağ, ancak buna zıt bir şekilde de bir mesafe göze çarpıyor. Araba kullanırken bile annesine sarılan ve ona abur cubur yediren Nelly’nin, onunla istediği kadar vakit geçiremediği anlaşılıyor. Sürekli annesinin çocukluğuna dair sorular soruyor ve o zamanlara dair hikâyeler duymak istiyor. Fakat kendi kederiyle boğuşan Marion, kızı ile mesafeli kalmaya devam ediyor. Bu ikili, Marion’ın çocukluğunun ayrıntılarını barındıran o evi temizlemeye gittiklerinde ise nostaljik bir uğraş başlıyor. Kederinin üstesinden gelen Marion, kızını ve eşini evin işini bitirmek üzere orada bırakarak şehre döndükten sonra Nelly kendisiyle baş başa kalıyor. Ormanda oynamaya gittiğinde, burada dallardan bir ağaç kalesi inşa eden genç bir kızla karşılaşıyor. Tanıştığı kızın ismi ise annesiyle aynıdır, Marion.
Marion’ı bir çocuk olarak tanımak, Nelly’ye annesinin kim olduğu ve neler yaşadığı konusunda fikirler sunuyor. Marion ile babaanne Nelly’yi birlikte görmek, kuşaklar arası ilişkiler ve anneler ile kızları arasındaki bağlar hakkında da doneler barındırıyor. Krep yapma sekansı gibi hareketli ve baş döndürücü sahneler olsa da Sciamma filmin duygusal derinliklerini daha sakin anlarda, daha derinlikli biçimiyle izleyicinin keşfine sunuyor. Bütün bu derinlikli duyguları iletmesini bir çocuk oyuncudan istemek çok riskli. Ama Sciamma’nın rehberliğinde Joséphine Sanz, ikiziyle birlikte tinsel bir performans sergiliyor. Sciamma, çocuk oyuncuların performanslarını sihirli anlara ikna etme konusunda ayrı bir yeteneğe sahip ve bu yeteneğini bu filmde de etkili bir şekilde kullanmış görünüyor. Sanz ikizlerinin birbirlerine olan bariz düşkünlükleri ve rahatlıkları, izleyiciye tüm neşesiyle geçiyor. Özellikle kameranın sadece bu ikiliye odaklandığı anlarda, asla zorlama olmayan, doğal etkileşimleri filmin ambiyansını süslüyor.
Petite Maman’ı bu kadar güzel ve sıcak bir deneyim yapan faktör ise yalnızca Nelly’nin annesinin anılarına daha yakın olma özlemi değil, aynı zamanda Nelly’nin onları aramaktan büyük bir zevk bulduğu gerçeği. Bir çocuğun ölüme tepkisi, yetişkinlerin meyilli olduğu melankoli ve kederli tepkinin çok dışında. Hatta tam aksine bir merak ve kendilerini anılarla sarmalama arzusunu tetikleyen bir reaksiyon olarak görülüyor. Annesi kederiyle yüzleşemeyerek kaçmayı tercih ederken, bunun yerine Nelly onun güzelliğini kucaklamayı seçiyor. Yaşanan hayata kendini kaptırmak istiyor. Büyükannesini rüyalarında görse de Nelly’nin asıl özümsemek ve daha yakın olmak istediği şey, kendi annesinin anıları ve çocukluk deneyimleri oluyor.Filmin görüntü yönetmenliğini yapan Claire Mathon’ın kıvrak sinematografisi, ormanda yapraklarla çevrili bir patikayı birbirine bağlayarak, iki yaşam arasında zamansız, askıya alınmış bir bağlantı anını çağrıştırıyor. Nadir hareketli sahneler bir yana bırakıldığında, filmin sessiz ve büyülü doğası, pastoral manzaraları ve iki kızın yaşadığı alanların tasarımı, birkaç renk paletinin dağılması ve gölgelenmesi gibi dokunuşlarla süsleniyor. Sciamma ve Mathon ikilisinin tarzlarının uyumu bu filmin biçiminde de açık bir şekilde hissediliyor.
Sadece yetmiş iki dakika uzunluğundaki Petite Maman, derinliğiyle ve atmosferiyle etkileyen, canlı ve ailevi duyguların hissiyatıyla bezenmiş, etkili bir film. Minimalist ve doğrudan anlatısıyla, az malzemeyle kurgulanmış duru bir film olmasıyla, nazik çekiciliği ve derinleştirilmemiş gizem duygusuyla izleyicisini içine çekiyor. Bir avuç karaktere yakından odaklanan, tek bir fantastik olayla doğrudan ifadeyi kurgulayan Sciamma, bir roman veya bir kısa film gibi direkt ve katmanlı bir anlatımla filmi çevreliyor. Petite Maman, Portrait of a Lady on Fire’dan çok farklı bir film olsa da yazar-yönetmen Sciamma’yı, karakter ve insan duygularını keskin bir şekilde anlayan bir hikâye anlatıcısı olarak bir kez daha öne çıkarıyor.