Letonyalı bağımsız animasyon yönetmeni Signe Baumane, yeni filminin gösterimi için Ankara Film Festivali’ndeydi. Toplumsal baskılara karşı çıkan kadınların hikâyelerini anlatan sanatçı, genellikle aşk, aile ve cinsellik temalarını işliyor. Kendine has mizahi bir bakış açısıyla gerçek ve gerçeküstü bir anlatımı benimsiyor.
Uzun metraj animasyon filmi çekmeye nasıl karar verdiniz?
On beş kısa filmden sonra iki uzun metraj filmi çektim. İlki Rocks in My Pockets (2014) ikincisi ise şu an festivalleri dolaşmakta olan My Love Affair with Marriage (2022). En büyük endişem nasıl sponsor bulacağım hakkındaydı. İlk uzun metrajımın senaryosunu yazmaya 2010 senesinde, yani kırk beş yaşında başladım. Bugün ikinci filmini çekmiş biri olarak genç sinemacılara, özellikle de kadınlara tavsiyede bulunacak olursam: “kırklı yaşlarınızı beklemeyin ve bunu şimdi yapın” derim. Korkabilirsiniz, başarısız olabilirsiniz ama bunu şimdi yapmaya çalışın.
Neden animasyonu tercih ediyorsunuz?
Animasyonu ben seçmedim, animasyon beni seçti. Tesadüf eseri animasyonu keşfettim ve benim sanat biçimimin o olduğunu anladıktan sonra sorgulamadım. Animasyon yapmanın yeteneklerimi ve becerilerimi bir bütün olarak ortaya koyabildiğim bir alan olduğunu keşfettim. Animasyon tasarlamak benim hikâye anlatma biçimim için çok uygundu.
Gösterimden sonra zor şartlar altında çalıştığınızı söylediniz. O anlarda sizi motive eden neydi? Yapamayacağınızı düşündüğünüzde bununla nasıl başa çıktınız?
Üniversiteden mezun olduktan sonra tesadüfen animasyona yöneldim. İyi bir bakış açım vardı ve çalıştığım stüdyo benim gibi gençlere destek veriyordu. Daha sonra çalışmak için tek başıma New York’a gittim. Ailem, sanatı bir iş olarak görmüyordu ve sanatçıların “kötü yola” saptığından bahsedip duruyorlardı. Eğer New York’ta başarısız olsaydım açlıktan ölebilirdim. İçimde iki ses vardı; biri başarısız olacağımı diğeri harika işler yapacağımı söylüyordu. Bu ve bunun gibi korkularım vardı. Sonra korkularıma rağmen denemeye karar verdim. Eğer denemeseydim başarılı olup olamayacağımı bilemezdim. Başarısız olursam kendimi affedebilirdim, en azından denedim derdim ancak denemeseydim kendimi asla affetmeyecektim. Her şeyin mükemmel olması gerektiğini düşünseydim eğer işte asıl o zaman hiçbir şey yapamazdım.
Neden kadınların hikâyelerinden bahsetmeyi seçtiniz? Rocks in My Pockets’ın posterinde, bir beynin üzerinde duran beyaz atlı bir kadın var. Bir insan kendi zihnini kontrol edebilir mi?
Hikâye seçimlerim kişisel. Kadınlar hakkında filmler yapmayı bilinçli olarak seçmedim. Ben bir kadınım ve hayatım, bakış açım beni bu hikâyeleri anlatmaya itti. Rocks in My Pockets’ta anlattığım gibi ailemdeki kadınlar baskıdan muzdarip kadınlar oldukları için depresyon ve delilikle sınandılar. Bu onların özgürlüklerini de etkiledi. Ben sanatım aracılığıyla özgür kalabildiğim için bir istisnayım. Postere dikkatlice bakarsanız eğer kadının kafasında bir labirent var ve gideceği yolu arıyor gibi. Tıpkı oradaki gibi ben de kendi kaderimiz üzerinde kontrolümüz olduğunu düşünüyorum. Elbette biyolojik veya toplumsal sınırlar olabilir ama kabullenmek yerine bir şeyleri değiştirebileceğimize inanıyorum. Beyaz ata binmesinin sebebi ise beyaz atlı bir prens yok, kadın kendisini kurtaracak anlamına geliyor.
Sizce sanat bir iyileştirme şekli midir? Sanat terapisi gibi bir terapi yöntemi var, sizce animasyon türünün bu iyileşmedeki yeri nedir? Filminiz umutlu bir şekilde bitiyor, psikolojik sorunları olan insanlara umut vermek veya kurtulmalarına yardımcı olmak istediniz mi?
Sanat terapisi hakkında pek bir bilgim yok veya tam olarak nasıl çalıştıklarını bilmiyorum ama bazı yönlerden etkili olduğunu düşünüyorum. Örneğin; korkularınızı çizdiğinizde onları daha az güçlü hale getirirsiniz veya kontrol altına alabilirsiniz. Burada bir kaçış yönteminden bahsetmiyorum, sanat terapi için araçsallaştırılabilir.
Retrospektifte filmlerinizi arka arkaya izlerken, ilk animasyonlarınızda metafor kullanımını daha çok tercih ettiğinizi ve yıllar içinde daha açık bir dil kullandığınızı fark ettim. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Erken zamanlardaki hikâyelerim daha çok peri masallarına benziyor. Peri masallarını gerçekten severim. Büyüleyici hikâyeler ve bilgiler barındırır. Ahlaki değerleri ve olası senaryoları kodlarlar. Bu açıdan peri masalı formatında çalışmaktan hoşlanırdım. Ama daha sonraki çalışmalarıma baktığınızda, metaforları açıklayan dış sese yer verdim. Böylece daha az mecazi görünüyor. Önemli olanın şok etkisi yaratmaktan ziyade insanları hikâyeye bağlamak olduğunu düşünüyorum.
Yarattığınız karakterleri nereden ilham alarak tasarlıyorsunuz? Bazı karakterler insan formatındayken bazıları değildi. Rocks in My Pockets’daki akıl hastalığını tarif ettiğiniz karakterden bahsediyorum. Sizce, bu görüntüler zihninizde nasıl canlanıyor?
Bazı karakterler senaryoda yer almıyordu. Anna’nın nehre indiği sahneyi düşünelim. Yaşadığı duyguyu nasıl temsil edebilirdim? Nehre uzun bir süre bakmasını sağlayarak da o duyguyu verebilirdim. Fakat Anna ile duygu arasında bir dinamik olmalı diye düşündüm ve eğer o duygu suyun içinde yaşayan bir karakter olursa ilginç olabileceğini düşündüm. Böylece karakter canlandı. Neye benzeyeceğini düşünmeme gerek yokmuş gibi yukarıya doğru çizmeye başladım. Depresyon ruhu, yani yılan, bu şekilde oluştu. Bu ve bunun gibi diğer karakterlerin nasıl ortaya çıktığını anlatabilirim ama özel bir yöntemim yok, doğaçlama çiziyorum. Elbette hikâyenin neye ihtiyacı var, anlatmaya çalıştığım şey nedir, karakter şu an nerede gibi sorular işimi kolaylaştırıyor.
Ankara Film Festivali hakkında neler söylemek istersiniz? Seyircilerin ilgisi nasıldı?
Her şeyden önce, Ankara Film Festivali’ndeki deneyimimi gerçekten çok sevdiğimi ve izleyicilerle bir araya gelmekten çok mutlu olduğumu söylemek istiyorum. Yaş ve kültürel farklılıklara rağmen insanlarla bağ kurabildiğimi ve birçok filmimin anlaşıldığını düşünüyorum. Bu benim için unutulmaz bir festivaldi. Türkiye’ye geri dönmek için sabırsızlanıyorum, umarım tekrar davet edilirim.
Son olarak genç bağımsız animatörlere neleri tavsiye edersiniz?
Söyleyebileceğim çok fazla şey var. Merak etmenin, okumanın ve öğrenmeye devam etmenin iyi çizim yapmaktan çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Dünyayı anlamaya çalıştıkça daha iyi bir insan olacaksınız ve bu sizi daha iyi bir hikâye anlatıcısı yapacak.
Signe Baumane’a röportaj için teşekkür ederiz.
*Bu röportajı ekibimizden Esra Kars ve Büşra Soylu Küçükkaya yapmıştır.