Öteki olmanın sınırlarını zorlayan Border (2018) filmiyle büyük yankı uyandıran Ali Abbasi, Holy Spider’da İran’ın kutsal kenti Meşhed’in tekinsiz sokaklarında adalet sözcüğüne yapısökümsel bir biçimde yaklaşır.
Ahlak ve namus kavramlarını sadece kadın bireylerin eylemlerini merkezine alarak inceleyen Saeed, içinde yaşadığı kenti bütün seks isçilerinden arındırmaya yemin etmiş eski bir askerdir. Zodyak katili misali yarattığı sanat eserleriyle gururlanmakta, öldürme tutkusunu nafile bir ibadetmişçesine düzenli aralıklarla yerine getirmektedir. Belli bir grubu (ağ) ilgi odağına almasıyla çoktan örümcek katili olarak anılmaya başlamıştır. Yozlaşmış modern dünya insanlarını ilahî nizama erebilmek amacıyla tek tek kurban etmektedir. Filmin çatısı bu birkaç cümleyle çözülebilecek bir anlatı yaratsa da cinsiyetçi yaklaşımı ile yoğun okumaları beraberinde getirir. Kadın bedeni üzerinden dağıtılan adalet çoğu kültürde görmeye alışık olduğumuz hegemonik bir durumdur. Ezcümle Holy Spider kendini inşa eden yeni bir sistemin adımlarını hızlandırır. İdealist bir gazeteci olan Rahimi polis otoritesini ve Saeed’in adaletini reddedip gerçekleri gün yüzüne çıkarmayı bekler.
Filmle ilk tanışma klasik İran dramalarında görmeye pek de alışık olmadığımız üstü çıplak bir kadın kadrajıyla gerçekleşir. Keza kendi iç tutarlılığı bakımından filmin dili İran mozaiğiyle örülü olsa da yönetmen Ali Abbasi’nin henüz böyle bir derdi yoktur. Holy Spider’ı etnik bir çerçeveye sıkıştırmak istemiyor olabilir. Şiddet ve cinsellik kullanımını insan doğasına uyumlanmış bir biçimde organik olarak özgür bırakmayı tercih eder. Belki de bunca zamandır baskılanan kolektif bilinç Saeed’in kimliğiyle Meşhed sokakları üzerinden resmedilmektedir. Cinselliği takıntı hâline getiren bireyin ahlaki değerleri onları baskı altına alır. Ruh bilimci Konrad Lorenz’e göre insan saldırganlığı, sürekli akan bir enerji pınarının beslediği bir içgüdüdür. Dış uyaranlara karşı bir tepkinin sonucu olması gerekmez. [1] Saeed önermeyi desteklercesine toplum ahlakını sağlamak adına şiddeti ve öldürmeyi aktif uyarıcıya ihtiyaç duymaksızın gerçekleştirir. Görünen herhangi bir şeyin sadece var olması yetmektedir. Ahlak ve namus kurallarının ihlaline bağlı olarak öldürme hakkını edinen kimseler için anayasal düzenlemeler medeni hukuk ve şeri hukuk gereğince farklılıklar gösterir. En nihayetinde insan hayatının kutsallığı ve dokunulmazlığı her iki sistemde de görüş birliğiyle koruma altındadır. Holy Spider, ölüm cezasının etik algısına ve kısas kavramına odaklanır.
Travmatik yaşam döngüsü, Saeed ele alınırken ilk dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Irak-İran savaşında görev almış, vatanını düşmanlara karşı savunmuş eril gücün hayatının sonraki dönemlerinde hiçbir şey başaramadan orta yaşlı bir hâle evrilmesi, beklentilerini karşılayamaması onu yavaş yavaş işe yaramama korkusuna hapseder. Aslında Saeed’in bu huzursuzluğu savaş sırasında şehit olma şansını kaçırmasıyla eş değer gelişmekte ve psikolojik yıkımlarının deneyimlediği harp ortamından süregeldiği açık bir şekilde hissedilmektedir. Dini değerleri için kalıcı bir simge olmayı da düşlemektedir. Zira yaradan onu “basit” bir inşaat işçisi olsun diye dünyaya göndermemiştir. Ahlak yargıları zayıflayan toplumlar genelde çökmeye ve kaybolmaya yüz tutar, ancak buradaki ahlak kavramını “namus”tan bağımsız çok anlamlılıkla irdelemek gerekmektedir. İnsanlar ahlaksızlaşmaya başladıkça yeryüzünde kaos meydana gelir, ki bu ahlaksızlık tüm yasa ve normların ihlalidir. Friedrich Nietzsche’nin The Joyful Wisdom “La Gaya Scienza” (Şen Bilim, 1882) ve Thus Spoke Zarathustra (İşte Böyle Buyurdu Zerdüşt, 1883) eserlerinde de yer verdiği görüşe göre Tanrı insanlara duyduğu merhamet yüzünden ölmüş, ahlaki değerlerin kayboluşu ve dini inanışların çökmesiyle ise insan tanrıyı öldürmüştür. Kişi ahlaksızlaşmaya başladığında ilk olarak kendini sorgular binaen değer yargılarını ölüme terk eder. Bahsedilen ölüm bir gerçekliğin çok ötesindedir. İnsanların nefsine uyarak içlerindeki iyilik duygusunu yok etmelerine dikkat çekilir. Nihayetinde Saeed’in bir nihilist olmadığı ve öldürme tutkusunun hiççilikten gelmediği de oldukça açıktır. Ancak davranışlarının politik ve teolojik manipülasyona önemli bir göndermede bulunuyor olması yadsınmamalıdır.
Etik Savaşçı ve Anti-kahraman
Rahimi, gazeteciliğin etik kurallarına hakim, entelektüel, seküler güruha daha yakın bir şekilde resmedilmiş; aydın kimseleri temsil eden kurgusal bir karakterdir. Kurgusal olduğunu belirtirken filmi yaşanmış gerçek bir olay olarak ele aldığımızı hatırlatmakta yarar var. Yakın kaynaklara baktığımızda Rahimi’nin senaryoya anlatıyı güçlendirmek ve yapıyı sağlamlaştırmak amacıyla dahil edildiğini görmekteyiz. Üstelik etik savaşçı misyonu yüklenen idealist karakter, bir önceki iş yerinden patronunun tacizlerine sessiz kalmayarak istifa etmiştir. Genele bakıldığında filmin kadın kolektifini ve haklarını birincil anlamda destekleyen bir derdi neredeyse hiç yok denilebilir. Zaten Holy Spider, feminist okumalara açık bir film olarak beklentilere cevap vermeyi amaçlamıyor; ancak yaşam koşulları batılı ülkelere nazaran oldukça karmaşık ve kaotik olan bu topraklarda bir kadın önderliğinde seri katilin ifşa edilmesi ve haklarının bilincinde olması feminizm ideasına görünürlük sağlaması açısından oldukça önemli. Oluşturulan aktivist kimlik Rahimi gibi cesur bir karakterle eşleşiyor ve tabiri caizse katili kendi evinde bozguna uğratıyor.
Ankebut Mukaddes
Rahimi’nin en yakın rakibi anti-kahraman Saeed’in örümcek katili lakabıyla anılmasını destekleyen ek okumalardan bahsetmek gerekmektedir. Bunlardan ilki kitâb-ı mukaddes’ten alıntılara dayanmaktadır:
Tanrı’yı unutan herkesin sonu böyledir, Tanrısız insanın umudu böyle yok olur. Onun güvendiği şey kırılır, Dayanağı ise bir örümcek ağıdır. Örümcek ağına yaslanır, ama ağ çöker, Ona tutunur, ama ağ taşımaz. (Eski antlaşma- Eyüp 8: 13,14,15)
Nasıl ki Saeed, Nietzsche’nin de dediği gibi ahlakın ölümünden üstü kapalı bir şekilde bahsediyorsa, Holy Spider da bu önermeyi teolojik yaklaşımla tartışır. Küstahlığı ve kibri sonucunda Saeed inandığı tüm kutsal şeylerin önüne kendi adaletini koyar. Asıl hüküm sahibini unutarak günahların en büyüğünü işler. Yaratıcının el-muktedir sıfatını hiçe sayar. İnancıyla çelişir, on altı kadından birçoğunu nefsine yenik düşerek kendi zevki uğruna öldürmeye başlar. Oysaki burada mizojininin (kadın düşmanlığı) asıl sebebi erkeğin kadın fizyolojisine çekilerek cinsel uyarılma korkusu duymasından kaynaklanıyor olabilir.
İkincil olarak değinilmesi gereken konu ise örümcek kelimesinin semiyotik işlevi dışında filme konu olan Ankebut Mukaddes göndermesidir. Tam bu çerçeveden baktığımızda Saeed’in örümcek ağına benzer hassas evi tepesine yıkılır. Kendine ördüğü mabedi onu içinden çıkılamayacak bir enkaza sürükler. Çok güvendiği adaleti lehine işler. Evin anlamdan bağımsız bir kült olarak anılması, yuva konumuna getirilmesi doğu batı fark etmeksizin çoğu kültürde sığınak misyonu edinmiştir. Ali Abbasi bu görüşe alternatif sunar. Bazen içerisine ait olmadığımız evler en tehlikeli yerlerin başında gelir.
Allah’tan başka varlıkların korumasına sığınanların durumu, örümceğin durumuna benzer: Örümcek, (ağını) kendine bir yuva edinir, ama yuvaların en çürüğü de örümceğin yuvasıdır. Keşke bilselerdi! (Ankebût Suresi, 41. ayet)
Kurban psikolojisi ve Kahraman
Kadın düşmanı aynı zamanda katili Saeed bir anda Meşhed halkı için kahramana dönüşür, binlerce kişi tarafından desteklenir. Burada tekrar mizojini sorunu karşımıza çıkmaktadır. Kadınların emeklerinin ve bedenlerinin değersizleştirilmesi, kıymetsiz görülen ve yok sayılan işlerin kadın işi olarak düzenlenmesi ve kadınların ancak hayali bir aseksüel annelik konumundayken, yani kadınlıktan azade olduklarında değer ve saygı görmeleri mizojininin farklı veçheleridir. [2]
Saeed mizojinisttir, fakat katlettiği kadınlara yaklaşımı oldukça muhafazakârdır. Onları öldürürken hiçbir şekilde fallik nesnelerden yardım almaz, namahrem kurbanlarına fiziksel temas kurup kendisini kirletmek istemez. Fallik objelerden bıçak, çekiç ya da herhangi bir nesneyi kadınların (düşman) bedeniyle buluşturmaz. Kadın vücuduna doğrudan nüfus edecek -giriş sağlayabilecek- eylemlerden kaçınır. Tüm bu verilerin ardından Saeed’in zina karşıtı bir yaklaşımla cinayet işlemesi ve kitlelerce desteklenmesi şaşırtıcı bir sonuç oluşturmaz.
Kaynakça
[1] Erich Fromm, İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri, 1973
[2] Feminist Bellek: Akçay Zehra, Mizojini Kadın Düşmanlığı, 2021