Gaslight (1944), ev içi manipülasyonun derinliklerini ustalıkla irdeleyen klasik bir eserdir. Adeta, psikolojik çöküşün detaylı ve çarpıcı bir portresini sunar.
Hikâye, Ingrid Bergman’ın canlandırdığı Paula karakterinin Londra’daki eski bir opera sanatçısı olan teyzesinin evini miras almasıyla başlar. Teyzesi Alice Alquist, on yıl önce bu evde vahşice öldürülmüştür ve cinayet hala çözülememiştir. Paula aşık olduğu Gregory ile evlenip teyzesinin evinde yaşamaya başlar. Ancak bu evde yaşadığı tuhaf olaylar ve Gregory’nin sürekli olarak onu kendi akıl sağlığını sorgulamaya itmesi, filmin merkezinde yer alan psikolojik gerilimin temelini oluşturur. Gregory’nin amacı, Paula’yı akıl hastası olduğuna inandırarak onu kontrol altında tutmaktır.
Paula ve Gregory evlenmeye karar verdiklerinde ve yeni evlerini seçmek üzere yaptıkları bir konuşmada, Paula teyzesinin öldürüldüğü eve dönmek istememektedir. Gregory ise hep Londra’da meydana bakan bir evde yaşamak istediğini söyler. Paula o evde yaşamak istememesine rağmen Gregory’yi mutlu etmek için Londra’da meydan manzaralı teyzesinin evine taşınmayı teklif eder. Bu durum, Paula ve Gregory arasındaki güç dinamiklerini açıkça ortaya koyar. Paula’nın Gregory’ye duygusal olarak ne kadar bağımlı olduğunu gösterir. Gregory’nin mutluluğu için kendi arzularını feda etmek, Paula’nın mevcut psikolojisine değinmek gerektiğini işaret eder.
Paula, anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiş ve teyzesinin himayesinde büyümüştür. Teyzesi, Paula’ya annesi gibi davranmış ve ona büyük bir sevgi göstermiştir. Ancak, teyzesinin öldürülmesi Paula’da derin bir travma yaratmıştır. Bu olayın ardından, Paula hayatına devam etmeye çalışırken oldukça yalnız bir çocukluk geçirmiştir. Paula’nın erken yaşta yaşadığı kayıplar, Bağlanma Teorisi’ne göre, güvenli bir bağlanma stili geliştirmesini engeller. Ailesinin kaybı, Paula’nın duygusal boşluğunu Gregory ile doldurmasına neden olur. Bu tür bir bağımlılık, Paula’nın kendi ihtiyaçlarını ve arzularını geri planda tutmasına yol açar.
Paula, Gregory ile teyzesinin evine yerleştiği gün, Sergis Bauer’den teyzesine gelmiş olan bir mektup bulur. Mektubun ortaya çıkmasından itibaren Gregory’nin oyunu açıkça başlar. Zamanla Paula, evde tuhaf olaylar yaşamaya başlar ve Gregory bu olayları Paula’nın hayal ürünü olarak nitelendirir. Eşyaları gizler, yerlerini değiştirir ve Paula’yı bunları kendisinin yaptığını düşünmeye zorlar. Bu tür davranışlar, kurbanın özgüvenini ve kendi algılarına olan güvenini ciddi şekilde zedeler.
Gregory Paula’nın sürekli hasta olduğuna ikna ederek dışarı çıkmasını ve sosyalleşmesini engeller. Gregory’nin amacı, Paula’yı dış dünyadan izole etmek ve onun zihnini kontrol altına almaktır. Durkheim’in “anomi” kavramına göre; bireylerin toplumsal bağlardan kopması anomik durumlara yol açar. Bu sosyal izolasyon, Paula’nın duygusal sağlığını olumsuz etkiler ve onu manipülasyona daha açık hale getirir.
Filmdeki bir diğer önemli karakter, Nancy’dir. Nancy, Gregory ve Paula’nın evinde çalışan genç bir hizmetçidir ve Gregory’nin Paula’ya yönelik manipülasyonunun ve psikolojik istismarının bir parçası haline gelir. Nancy ve Gregory flört etmektedir. Bu olay, Paula’nın sinirlerini daha da bozmakta ve kendisini değersiz hissetmesine neden olmaktadır. Paula bu konuyu açıkça dile getirdiğinde Gregory kurbanını kendine bağlamak için Paula’yı tiyatroya götüreceğinden bahseder. Bu durum, Paula’nın Gregory’yi “dünyanın en iyi eşi” olarak nitelendirmesine ve ona olan güvenini pekiştirmesine neden olur. Diğer bir deyişle, manipülatörünün etkisi altında kaldığına işaret eder.
Gaslight, adını filmde sıkça kullanılan bir terim olan “gaslighting”den alır. Bu terim, bir kişinin başka birini gerçeklik algısını sorgulatacak şekilde manipüle etmesi anlamına gelir. Gregory, Paula’ya sürekli olarak “hastasın”, “problemlisin” ve “unutkansın” diyerek onun özgüvenini zedeler ve gerçeklik algısını bozar. Bu tür manipülasyon, kurbanın kendi zihinsel kapasitesine olan güvenini yitirmesine ve manipülatöre tamamen bağımlı hale gelmesine neden olur. Film, karakterin zihinsel çöküşünü adım adım işler.
Bir gün, Paula eski bir aile dostunun düzenlediği partiye katılmak ister ve Gregory onu engelleyemez. Paula’nın parti sırasında saat hırsızlığıyla suçlanması ve bu suçlamaların sonucunda histerik bir hale gelmesi, gaslighting’in etkilerini gösterir. Gregory’nin Paula’ya annesinin akıl hastanesinde öldüğünü söylemesi ve Sergis Bauer’den gelen mektubun var olmadığını iddia etmesi, Paula’nın kendi anılarını ve gerçeklik algısını sorgulamasına neden olur.
Filmin arka planında, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı toplumunun cinsiyet rolleri ve güç dinamikleri yatmaktadır. Gregory’nin Paula üzerindeki baskısı ve kontrolü, dönemin cinsiyetçi tutumlarının bir yansımasıdır. Paula, kocasının baskısı altında kendi özgürlüğünü ve kimliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Gregory’nin oyunu, ev içindeki ilişkilerde güç dinamikleri ve duygusal baskının altını çizerken, gaslighting gibi manipülatif taktiklerin bireylerin özsaygı ve kişilik bütünlüğünü nasıl erozyona uğratabileceğini gösterir.