Ölüm, tarih boyunca kaçınılmaz bir son olmuştur. İnsanlık, hep daha fazla yaşamak ve ölmemek için çareler aramaya çalışmıştır. Simyacılar, evreni katmanlara ayırmış ve ulaşılabilecek en son katmana da ölümsüzlüğü yerleştirmişlerdir. Birçok din ve anlayışta kendine yer edinen bu sonsuzluk, hayat ağacıyla sembolleşmiştir. İslam kültüründe de hayat ağacı bazen Tûba ağacı, bazen Sidre ağacı olarak anılır. Tûba ağacı, cennetteki yasak ağaçtır. Ve sonsuz yaşamı yani ölümsüz hayatı temsil etmektedir. Simyacılar her kültürde farklı adlandırılan ağacı bulmak için büyük bir emek sarf etmişlerdir. Fakat yaşam ve ölümün bağlayıcısı olan bu ağaca ulaşamamışlardır.
Korku, ikincil bir duygudur. Ardında çoğu zaman farklı duygular gizlenir. Bunlardan en fazla rastlananı belirsizliktir. Çünkü insan bilmediğinden ve kontrolünde olmayandan korkar. Onunla nasıl savaşacağını ve onu nasıl alt edeceğini bilemez. Ölüm korkusunun temelinde de bu yatar. Çünkü sonrası belirsizdir. Doğumdan öncesi de belirsiz olmasına rağmen, insanı ölüm sonrası belirsizlik korkutur. Ve bundan kaçamayacağını bilir. Tek derdi bunu geciktirebilmektir.
Yönetmenliğini Daina O. Pusić’in yaptığı Tuesday (2023), Pusić’in ilk uzun metrajlı denemesi olan bir fantastik drama filmidir. Film, Tuesday ve annesi Zora’nın yeryüzüne kuş biçiminde gelen ölüm ile yüzleşme hikâyesini konu edinmektedir.
Zora’nın tekerlekli sandalyeye mahkûm on beş yaşındaki kızı Tuesday, tedavisi olmayan ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Tuesday, evde hemşiresiyle birlikte yaşamaktadır. Birgün bahçede ölüm meleği göreviyle gelen bir Macaw papağanıyla karşılaşır. Kendisinin canını almak için gelen kuş, Tuesday ile yakınlık hissetmeye başlar. Ve annesi gelene kadar Tuesday’in ölümünü geciktirmeyi kabul eder. Annesi geldikten sonra Tuseday annesine bugün öleceğini söyler. Ve annesini inandırabilmek için boyut değiştirebilen Azrail’den annesine gözükmesini ister. Yaşadığı şokla birlikte annesi Azrail’e saldırmaya başlar. Ve onu bahçede yakıp tamamen kurtulduğundan emin olmak için kuşu yer. Zora’nın kızını kurtarmak için giriştiği bu dürtüsel hamle, zamanla kontrol edemeyeceği bir güce dönüşecektir. Burada, kutsal varlıklara bakış açısındaki farklılık filmi özgünleştiren noktalardan da biri. Çünkü bizlere ruhani bir varlığa sınırlı bir güce sahip bir varlık zarar veremez diye öğretilir. Ama filmde Zora belli bir aşamaya kadar, Azrail’e zarar verebilmiş ve onun sürdürdüğü düzeni bozabilmiştir. Zora’nın bunu yapabildiği zaman, aslında kendi versiyonunun en üst seviyesinde olduğu anlardan biri: Kızını kaybedeceğini anlayıp Azrail’i yok etmekten başka çaresinin kalmadığını anladığı an. O an Zora’nın öfkesinin tap noktaya ulaştığı an. Belki de Azrail’e karşı kazandığı anlık zaferin kaynağı, kendi ilkel güdülerinin uyanışı olabilir. Tuesday, oldukça bireysel ve bencil bir noktadan başlayan felaketin, toplumsal bir kaosa dönüşünü aktarmaktadır.
Birçok din ve inanışta ölüm meleği mevcuttur. İslam anlayışında da dört büyük melek anlatılırken onlara insani hiçbir özellik yüklenmez. Melekler yemez, içmez, uyumaz, hissetmezler ve insani bir forma ya da cinsiyete sahip olmadıkları vurgulanır. Fakat hikâyede, bunun çok aksi bir durum söz konusudur. Kuş formunda olan Azrail, bir erkektir. Ayrıca düşünür, hisseder ve yorulur. Hatta onu Tuesday’in canını almadan beklemesine sevk eden de duygularıdır. Oldukça insani formlarda işlenen Azrail, hikâye boyunca aynı şekilde ilerler. Tuesday’e, sen farklısın der. Çünkü daha önce canını almaya gittiği tüm insanlar, yalnızca ondan korkmuş ve canlarını almamaları için ona yalvarmışlardır. Ama Tuesday, hepsinden farklıdır. Öleceğini bilmesine rağmen Azrail’e yardım etmeyi seçmiştir. Onu dinlemiş ve arkadaşlık kurmuştur. Bunlardan dolayı Azrail, ilk defa aldığı tüm yaşamların ve tanık olduğu tüm acıların, kalbinde ve bedeninde biriktiğinin farkına varır. Onların suyla birlikte akmasına izin verir. Onu dinlemekten ziyade onunla sadece konuşanların sesleri arasında unuttuğu ses tonunu Tuesday’in sorularıyla tekrardan işitir. Ve Tuesday’e herkesten farklı olarak minnet duyar. Önceden yaptıklarından farklı bir tutum takınan Azrail için düzeni bozacak şey de bu olur. Kurulan bu dostluk, Azrail için de kurallarını esnetmekle sonuçlanır. Ruhani bir varlık olan Azrail, bir kuşun bedeninde tutsak olmuş bir ruha dönüşür. Bir aracı rolünden, hisseden bir canlı rolüne… Bu, Tuesday ve Azrail’in yakınlaşmasında kırılma noktası olur. Ama bu tek bir gerçekliği değiştiremeyecektir: Tuesday’in ölmesi gerektiği gerçeğini. Hikâyede ölüme atfedilen anlam başlarda kaybedilen bir yaşam olarak gözükse de sonlara doğru bir kurtuluş ve lütufa dönüşür. Başlarda insanların canlarını almaya giden Azrail’in karşılaştığı sahne sabit olur. İnsanlar daha fazla zaman için ve yaşamak için yalvarır. Ama Azrail’in ortadan kaybolmasından sonra düzen bozulur ve canlılar ne kadar acı ve ızdırap içinde olsalar dahi bunun sonu gelmez. Ve ölmedikleri her saniye birer cehenneme dönüşür onlar için. Zora Azrail rolünü üstlenip can almaya başladığında, insanların ölmek için yalvardıklarını ve acıdan kurtulmak için çırpındıklarına şahit oluruz. Bu durum, ölüme karşı yaklaşımında ne kadar çeşitli ve değişken bir durum olduğunu açıklar nitelikte. Ve bunlar arasında bir nesnellik bulamayız. Çünkü her iki açıdan da bunlar gayet kabul edilebilirdir yaklaşımlardır.
Sadece yaşam ve ölüm savaşı üzerinden verilmeyen hikâye, beni birçok açıdan sorgulamaya itti. Çünkü oldukça metafizik bir konunun bu kadar insani bir yerden ve bir annenin öfkesi ile Azrail’in can alma görevi bağlamında somutlaştırılması ölümden sonraki yaşam üzerine sorgulatacak noktalara sahip.
Tuesday’in ölümüyle birlikte, hikâye ölümden sonraki sürece yoğunlaşır. Kabulleniş ve yas süreciyle… Zora’nın öfkesinin yerini kabullenme alır. Hepimiz birilerini kaybetmişizdir yaşamda. İlk kayıp anında, durumun ciddiyetini büyük ölçüde algılayamayız. Hatta ağlayamayız kimi zaman. Yaşamın aynı akışta ilerlemesi acı verir. Kaybımızla ilgili kendi içimizde bir sorgulama başlar. Ama birgün bir koku, bir anı veya dolapta kalmış bir kıyafet ilişir gözümüze. İşte o zaman kayıp tüm gerçekliğiyle kaplar zihnimizi. O an, acı hatıralarla birlikte başlar. Zora, bu anı kanepede çalışırken Tuesday ile kanepede yaşadığı anıları hatırlayarak yeniden yaşar. Bu, her zaman en zor aşama olarak gelmiştir bana. Çünkü kaybın artık yalnızca sen anımsayabildiğin ölçüde var olacaktır. Bir bedeni olmayacaktır. Kişi için anılar olarak yaşamını sürdürebilecektir. Ve ölümün en yıkıcı taraflarından birisi de ne zaman gerçekleşeceğinin bilinmiyor oluşudur. Bu ani son, birçok söylenmemiş ve yaşanmamış anıyı beraberinde getirir. Çünkü insan bir elveda ister her şey için. Bunun sebebi her zaman söylenecek son bir şeylerin olmasıdır. Zora, çok nadir olan bu şansa sahiptir hatta bir noktada da bunun zamanını kendi de ayarlayabilmiştir. Kızını öpüp veda edebilmiştir. Ama bu daha az bir acıya sebebiyet vermemiştir. Gerçekten sevdiğimiz bir insanın öleceği zamanı bilmemiz iyi bir şey midir? ’i sorguladım tam bu noktada. Buna bir cevap vermek benim için de zor oldu. Çünkü her zaman söylenecek son bir şeyler olması, bir son sahnesine sahip olunduğu anda bitmiyor. İnsan, her zaman pişmanlık duyabileceği söylenmiş ya da söylenmemiş şeylere sahip olabiliyor.
Ve hikâyede tek kayıp yaşayan kişi Zora olmuyor. Azrail’de belki de ilk defa onunla yakınlık kuran bir arkadaşını kaybediyor. Tuesday öldükten sonra, Zora’nın ziyaretine gelmesi ve onunla yasına ortak olması bunu gösteriyor. Zora, başta onun yanına gelen Azrail’in, kendi canını almaya geldiğini zannediyor. Ama böyle olmadığını anladığı anda bir arkadaş olarak Azrail’i kabullenmesi zorlaşıyor. Fakat, Zora bu acının içinde bir yakınlık hissediyor. Ve son defa Azrail’den bir iyilik istiyor. Tanrının varlığının olup olmadığını ve ölümden sonra bir yaşamın var olup olmadığını soruyor Azrail’e. Zora’nın merak ettiği bundan ziyade kızını bir daha görüp görmeyeceği oluyor. Azrail, tasvir edilen bir formda tanrının olmadığını ama ölümden sonrasının var olduğunu söylüyor. Azrail’in buna cevabı bir kesinlik içermemekle birlikte bir umut barındırıyor:
“Bıraktığın yankı, miras. Senin hafızan, o Tuesday’in ahireti. Sen nasıl yaşıyorsan, o da öyle yaşıyor.”