The Zero Theorem, future-retro modasının hâkim olduğu yakın gelecekten bize seslenen bir Terry Gilliam filmi. Yönetmenin geleceğe dair düşüncelerini izleme fırsatı bulduğumuz filmde, kapitalizmin egemenliği altına girmiş, 80lerin renklerinin ileri teknolojiyle birleştiği, yer yer absürtleşen bir dünya ile karşılaşıyoruz. Ütopya/distopya türlerinin temeli olan işleyen sistem ile sorgulamayı bırakmış ve halinden memnun insanların arasında, sistemdeki kırılmaları görmemizi sağlayan kişi, bu defa o sistemin içinden biri olan Qohen Leth’tir. Oscar ödüllü Christoph Waltz’ın canlandırdığı, kendisinden çoğul olarak bahseden bu farklı ama asosyal karakter ile, hayatın anlamını ona söyleyeceğine inandığı telefon çağrısını beklerken, her gün çalıştığı “cubicle” ofisinde pek de mutlu olmadığı bir döneminde tanışıyoruz.
Telefondan gelecek çağrıyı kaçırmamak için evde çalışmak isteyen ve bunun için türlü yollar deneyişini izlediğimiz Qohen, amacına bir şartla ulaşabilecektir: Sıfır Teorisini ispatlayarak. “Yöneticisi”, her şeyin sıfıra eşit olduğunu söyleyen bu teoriyi ispatlamakla uğraşması karşılığında Qohen’e evde çalışma izni verir.
Buradan sonra filmin neredeyse tek mekânı olan Qohen’in eski bir kiliseden dönüştürülmüş evinde gerçekleşen olaylarda, çağrının gerçek olduğuna ve ona hayatın anlamını söyleyeceğine sağlam bir şekilde inanan karakterimizin davetsiz misafirlerini, eski kilise yeminlerini adım adım bozuşunu ve çalacak telefondan uzaklaşmasını izliyoruz. Bu yolculukla, inanç ve hayatın anlamı gibi konuları bize sorgulatmak isteyen film özellikle ikinci yarıdan sonra senaryodaki kopukluklar nedeniyle dikkatimizin biraz dağılmasına neden oluyor. Belli belirsiz ipuçlarını takip etmek ise tamamen izleyiciye bırakılmış. Filmin sözünü zayıflatan bu durum, sonlara doğru toparlanmasını beklerken algımızı filmden iyice uzaklaştırıyor. Burada, filmin Pat Rushin’in ilk senaryo denemesi oluşu bir neden olarak görülebilir.
Filmin yan karakterlerinden David Thewlis’in getirdiği renk, Matt Damon’un karizması, Tilda Swinton’un kattığı komedi unsurları adeta bu kopuk senaryoda araya serpiştirilmiş lezzetler gibiler.
Yine de, Terry Gilliam’ın Distopya Üçlemesi’nin* son halkası olan, alışkın olduğumuz gelecek görüntülerindeki düzgün ve temiz mekanlar yerine eski mekanlar kullanarak bize farklı bir manzara sunan The Zero Theorem’e şans vermek gerek diye düşünüyorum.
*Üçlemenin diğer filmleri; Brazil (1985) ve Twelve Monkeys (1995)