Robotlardan, uzaylılardan ya da fantastik olaylardan hoşlanmıyorum diyenlere bahane bırakmayan bir bilim kurgu filmiyle karşı karşıyayız. Çünkü Coherence, gayet sıradan hayatları olan sekiz arkadaşın bir akşam yemeği sırasında yaşadıklarını konu alıyor. O akşama dair sıra dışı görünen tek şeyin bir kuyruklu yıldızın dünyaya alışılmadık derecede yakın geçişi olduğunu görüyoruz.
Kamera açıları ve efektleri aracılığıyla, izleyici değil de konuklardan biriymişiz hissi veren filmde, yönetmen bizleri akşamın başlangıcını anlatan fragmanlarla karşılıyor. Filmin daha başlarında kuyruklu yıldızın geceyi değiştireceğinin sinyallerini alıyoruz. Ancak elbette karakterler bu işaretleri öylece kabullenmiyorlar. Bizler de onların sorgulayan hatta bazen alaycı diyaloglarıyla birlikte, kuyruklu yıldızın dünyayı gerçekten etkilediğine yavaş yavaş inanmaya başlıyoruz.
Filmdeki dönüm noktalarından biri, hatta belki en önemlisi ise bu kabulleniş anı oluyor. Telefon ekranlarının kendiliğinden kırılması, elektrik kesintileri, kapıda bulunan notlar gibi, önce normal karşılanabilecekken art arda gelişince garipleşen olaylara bilimsel bir yorum getiren Schrödinger’in Kedisi* teorisini bir kez duyduğumuzda, kendimizi karakterlerle birlikte bir kutunun içerisinde hapsolmuş olarak buluyoruz. Kuyruklu yıldız dünyanın yakınından geçip gidene kadar bu ara mekanda sıkışıp kalacaklarını anlayan karakterler, kaçış yolları bulmak üzere, gerek bulundukları evde gerekse kendi geçmişlerinde bir yolculuğa çıkıyorlar.
Zaman zaman kafa karıştıran zaman zaman şaşırtan filmin akışı, olabildiğince gerçekçi ve sürükleyici ilerliyor. Sona geldiğimizde ise, kuyruklu yıldız dünyadan uzaklaşmış ve paradokslar ortadan kalkmış olsa da, satır aralarına gizlenmiş “Gerçekten bir yolculuğun sonu olur mu?”, “Kapalı bir kutunun kaçışı var mıdır?” gibi sorularla karşılaşıyoruz. Hatta en büyük paradoks belki de kendimiziz. Coherence, açık bir şekilde Schrödinger’in Kedisi teorisinden yola çıksa da bana J.P. Sartre’ın Huis Clos (Çıkış Yok) oyununun meşhur repliğini hatırlatıyor: “Cehennem ötekidir”. Ama filmin sonunda tüm bunların cevabı bize bırakılmış.
Primer (2004), Another Earth (2011) gibi filmlerle benzerlik gösteren, düşük bütçeli bu tek mekan filmi için, bilim kurgu türüne yeni bir soluk getirmese de paralel evren tartışmalarına getirdiği yorumu sıkmadan hatta merakla izletmeyi başararak özgün bir pencere açıyor diyebiliriz.
*Schrödinger’in Kedisi: 1935 yılında Kuantum Fiziği üzerine paradoksal yaklaşımı olan bir deneydir. İçinde bir kedi ve bir zehir olan kutunun içinde kedi ölü veya diri olabilir. Deneyin sonunda kutu açıldığında kedinin durumu önemli değildir. Önemli olan kutu kapalıyken gözlemleyemediğimiz durumun oluşturduğu paradokstur.