“Benim gibi birini üye yapacak kulübe asla ait olmak istemem.”
1977 yapımlı Annie Hall, hiç umulmadık bir açılış sahnesiyle tasarlanmıştır. Filmin hem yönetmeni hem senaristi olan Woody Allen, hikâyede Alvy Singer karakterine hayat vermektedir ve filmin açılış sahnesi de kameraya bakarak konuşmakta olan Woody Allen ile başlar. Bu durum, filmin yapıldığı dönem için oldukça sıra dışı bir harekettir.[tps_title][/tps_title] Tabii Allen bununla kalmayıp izleyiciye filmin merkezinde yer alan Alvy ve Annie karakterlerinin ilişkisine dair, onların ayrıldığını ve Alvy’nin hatayı nerede yaptığını sorguladığını söyler. Ayrıca bir fıkradan bahsederek “Benim gibi birini üye yapacak bir kulübe asla ait olmak istemem.” der; nitekim düşünce, filmde geçen ilişki sorununun temelini oluşturur. Ayrıca bu düşüncesi, Alvy karakterinin kadınlara bakış açısını yansıtmaktadır. İzleyiciyse bunları en başta öğrenmenin karmaşasını yaşar. Bunu açıklamak için Woody Allen’ın sinemaya bakışına değinmek gerekir.
Woody Allen, neredeyse her yıl bir senaryo hazırlayıp çekmesiyle ün kazanmış bir yönetmendir. Özellikle Annie Hall filmiyle birlikte adından söz ettirmeye başlayıp sonrasında Manhattan (1979), Purple Rose of Cairo (1985) gibi filmlerle başarısını perçinlemiştir. Son dönemde de Vicky Cristina Barcelona (2008), To Rome with Love (2012), Midnight in Paris (2011) gibi filmlerle Avrupa seyircisine yönelmiştir. Allen’ın esas başarısı ise anti-sinema anlayışından ve senaryolarını bir roman yazarı özeniyle yazmasından gelmektedir. O, Hollywood izleyicisine yönelme tutkusunda değildir asla. Çünkü filmlerinde hiçbir zaman dıştan görünür biçimde büyük çatışmalar yaratmaz, onun karakterleri içsel sorunlara bulanmıştır ve çabuk kavranamazlar. Bunun yerine Allen, içinde bolca düşünce barındıran diyaloglarla adeta Virginia Woolf alt örgüleri olan karakterler ve metinler sunar.
Annie Hall senaryo adı “anhedonia” kelimesine dayanmaktadır. Bu da “mutluluğa erişememe-haz almama” anlamı taşır. Film en başta çağının getirdiklerineen başta çağının getirdiklerine karşı gelerek filmin yönetmenini izleyicinin önüne çıkarır. Hatta dördüncü duvar algısını yıkar ve yönetmen kameraya bakarak izleyiciye filmden bir şeyler anlatır. Dördüncü duvar, sinema ve tiyatro hikâyelerindeki herhangi bir karakterin direkt olarak seyirciye hitap edip izledikleri şeyin kurgusal olduğunun hatırlatılmasıdır. Annie Hall’da da bu durum sıklıkla kullanılmıştır. Tüm bunlar Woody Allen’ın anti-sinema görüşünden kaynaklanır. Allen, olayları belirli sıralamalardan kurtarır, kuralcı bakış açılarına karşı çıkar. Sorunsuz karakterleri seyirciye sunmaktansa sorunlardan oluşan bir karakteri (Alvy) filmin başında yönetmene anlattırır.
Bu çarpıcı başlangıçtan sonra filmde, Alvy karakterinin küçüklüğü gösterilir. Alvy’nin küçüklüğünde ne kadar farklı bir çocuk olduğu anlaşılır. Ekranda gördüğümüz çocuk, yaşama isteğini yitirmiş gibi davranır. Buna gerekçe olarak da “Evren genişliyor ve evren genişliyorsa muhakkak bir son bulacak.” der. Onun “evren genişliyor” sözüne annesinin cevabı ise bir dehanın, çevresi içindeki farklılığını kanıtlar niteliktedir: “Ama Brooklyn genişlemiyor Alvy!” Tabii Alvy sadece böyle şeyler düşünmekle kalmaz. Yaşına rağmen cinsel dürtüleri de oldukça hareketlidir. Bunun ilk işaretini kendinden yaşça büyüklerle arkadaş olduğunda görürüz. Okulda bir kızı öptüğünde “Altı yaşında bir çocuk böyle şeyler yapmaz.” diye hocasının ona kızmasına karşın o, “Ama ben yapıyorum.” diyerek karşı gelir. Bu libidosunu saldırganlıkla atmaya çalışır. Bu yüzden de babasının işlettiği çarpışan arabalarda bolca vakit geçirerek hislerini dışa vurur. Ayrıca Alvy’nin sınıf arkadaşlarının gelecekte ne işle uğraştıkları da ilerleyen sahnelerde gösterilir, bu şekilde düzenli akışa bir karşı duruş daha gerçekleşmiş olur. Alvy ise arkadaşlarının sıradan yaşantılarının aksine her şey hakkında bir fikri olan, çok konuşan bir komedyen olmuştur.
Annie ve Alvy’nin ilişkileri doğrusal bir akışta gösterilmese de filmin en önemli sahnelerinden birisi, ilk tanıştıkları yer olan tenis kortu sahnesidir. İlk olarak “erkekler bölümü” adı altındaki yerden üzerlerinde beyaz kıyafetler olan Alvy ve yakın arkadaşı Rob’un çıkışını görürüz. Beyazlar içindeki iki karakter beyaz tünellerden geçerek tenis kortuna giriş yapar. Burada tenis kortu, verilmek istenen iletinin gerektirdiği açıyla çekilmektedir. Tüm bu tanışma sahnesi bir simgeyi içerir. İki sperm (Alvy ve Rob) damarlar niteliğindeki tünellerden geçerek ana rahmine (tenis kortu) gelir ve karşı cinsten iki karakterle karşılaşır. İki kadın ve iki erkek, nasıl eşleşeceklerine karar verecekken Alvy, romantik bir filmde beklenenin aksine Annie’yi değil, diğer kadını eş olarak tercih ederek onunla eşleşir ve oyuna geçerler. Bu seçimin sebebi, kıyaslandıklarında iki kadın arasında çekici olanın, Annie olmamasıdır. Annie beyaz bile giymemiştir, üzerinde erkek gömleğini andıran mavi bir gömlek vardır. Alvy, kendi içgüdülerine daha fazla uyanı tercih eder ve ileride oluşacak ilişkinin “neden olmadığının” ilk cevabını izleyiciye verir. Ancak Annie ise baştan itibaren Alvy’e ilgi duymaya başlar.
İlk sohbetleri de fazlasıyla “damdan düşen” bir tavırda gerçekleşir ve biraz zorlama da olsa evde bir kadeh bir şeyler içip sohbet etmeye karar verirler. Ev sahnesine geldiğimizde birlikte beyaz şarap içen bu iki karakterin uyumsuzlukları göze çarpar. Annie’de beyaz şarap bardağı varken Alvy’de su bardağı vardır. Arka plandaysa durum daha vahimdir ve çarpık kentleşme, gecekondular görünür. Uyumsuzluklar son noktadadır ve romantik bir ilk tanışma için fazlasıyla iç karartıcıdır. Tabii Alvy tüm konuşmaları boyunca Annie’yi eleştirmekten geri kalmaz. Kıyafetine dil uzatır, Sylvia Plath’ın şiirlerini “güzel” diye nitelemesini eleştirir. Çünkü Alvy, o dönem için neşeli kıyafetlerin ve güzel kelimesinin fazla olduğunu düşünür ve “1975 yılında yaşıyoruz, güzellik bu yüzyılın dışında kaldı,” der. Bahsi geçen dönemde Vietnam Savaşı yeni bitmiş, Amerika halkı savaşın tüm gerçekleriyle yüzleşmiş, savaş karşıtlığı ve bunalımlar tavan yapmıştır. Zaten bu sebepler yüzünden her insanın o dönemde bir analisti vardır. Herkes psikolojik sorunlarıyla boğuşup bunları atlatma derdine girmiş vaziyettedir. Ama Annie gerek aile yapısı, gerek giyim tarzıyla bu döneme hiç uymaz. Bu yüzden de Alvy dahil çoğu kişiye tuhaf gelir.
Alvy, Annie’yle tanıştığı andan itibaren onu cinsel anlamda kullanma çabalarına girişir. Bunu filmin çoğu sahnesinde görebiliriz. Örneğin Annie’yle birlikte vakit geçirmeye önem vermeyen Alvy, sırf birkaç dakika geç kaldıkları için film izlemeye gittikleri sinema salonuna girmek istemez. Yahut Annie kitap okurken o, sevişmek ister. Alvy’nin, Annie’ye romantik anlar yaratmak gibi bir düşüncesi yoktur. Aksine onun yaşantısına ket vurur.
Ayrıca Alvy eksiklikleri yüzünden kendini geliştirmeye önem vermiş bir karakterdir. Çıplak kalmaktan hoşlanmaması bunun en açık göstergesidir. O, aslında bedeninden hoşlanmaz ama cinsel dürtülerine de engel olamaz. Bunun için kendisini kültürel anlamda geliştirip bunu kadınları “yatağa atma” fırsatı olarak kullanır. Ama bir yandan da kendini üye yapacak bir kulübe ait olmak istemez. Bu durumu Allison’la yaşadığı ilişkide de gözler önüne serer.
Annie ise Alvy’i sever ve ondan etkilenir; ama Alvy’nin çok fazla cinsel isteklilik duyması onu yorar. O, iyi bir ilişkinin peşindedir; bu yüzden Alvy’nin yanına taşınmayı kendince doğru bulur, bunun iyi bir adım olduğunu düşünür. Ama Alvy, onunla aynı fikirde değildir. Çünkü gerçek anlamda Annie’yi sevmemektedir. Annie’nin Alvy’i sevdiğinin kanıtı ise aile fotoğraflarında gizlidir. Annie, evindeki aile fotoğraflarının olduğu duvara Alvy’nin ıstakozlarla uğraşırken çektiği fotoğrafı asmıştır. Alvy’i ailesinden biri gibi sayar. Zaten onu kendi ailesiyle de tanıştırır ama Alvy yine izleyiciye dönüp ailenin tuhaf yapısını anlatmaya koyulur ve kendi ailesiyle olan farklılıklara değinir. Bu da aslında dönemin psikolojik sorunlarına rağmen birlikte yaşamayı başaran aile yapılarına bir serzeniş niteliğindedir. Filmde ikisinin de analistleriyle olan konuşmalarının olduğu sahnede ilişkilerine bakışlarındaki farklılıkları çok net görürüz. Annie, cinselliği ilişkilerindeki bir zorunluluk olarak görür. Nitekim seviştikleri sırada Annie’nin ruhu kalkıp koltuğa oturur; ama bedeni orada, Alvy’le kalır.
Alvy ve Annie’nin ilişkilerinin sona yaklaştığını ise gün batımı sahnesinden anlayabiliriz. Filmde birinci kişi bakış açısıyla çekilmiş tek sahne olan bu gün batımı, ilişkinin de biteceğini ifade etmektedir. En sonunda Annie artık Alvy’nin ona verdiği değerin önemsizliğini anlar ve önünde duran güzel hayata Alvy’nin engel olduğunu fark eder. Bu sebepten ötürü ondan ayrılır ve zaten hiç ihtimali olmayan ilişkileri bitmiş olur. Annie şarkıcı olmak için Alvy’nin hiç hoşlanmadığı Los Angeles’ın yolunu tutar ve orayı Alvy’e tercih eder. Alvy ise başka kadınları dener. Hatta Annie ile yaptığı şeylerin aynılarını yapar ama farkına varmıştır ki onlar Annie değildir. Bu yüzden tüm takıntılarına rağmen (Los Angeles’a rağmen) onunla görüşmeye gider ama Annie; hâlâ eleştirmekten, söz söylemekten kaçınmayan Alvy’e dersini verir ve aynı hataya ikinci kez düşmez. O da kendini üye yapmayı kabul eden bir kulübe bir daha katılmamayı tercih eder ve Alvy’le New York’a dönmeyi kabul etmez. Hayatına devam etmenin daha doğru olacağını düşünür, çünkü Alvy’nin ne olursa olsun değişmeyeceğini anlamıştır. Alvy bu kaybedişin ardından arabasına biner ve tıpkı küçüklüğündeki çarpışan arabalar gibi diğer araçlara çarpar. İçsel saldırganlığı bu şekilde yansıtılır.
Sonda Alvy kendi yazdığı oyunu canlandıranları izlemektedir ve sahnelenen oyunda Annie’yle son karşılaşması işlenmektedir. Ancak gerçekteki gibi Annie onu terk etmez ve “Bekle, seninle geleceğim, seni seviyorum.” der. Buna karşılık Alvy izleyiciye dönerek, “Ne bekliyordunuz ki, bu benim ilk oyunum. Sanatta her şeyi mükemmel yapmaya çalışırsınız çünkü gerçekte bunu yapmak çok zordur.” der. Gerçekten de Alvy başaramamıştır ve belki de en baştan beri birbirleri için yaratılmamış olan çift, birlikte sadece sıra dışı ve eğlenceli denebilecek anı yaşamıştır. Sonuç olarak, kontrolü kendinizde olduğunu sandığınız bir ilişkinin bile gidişatını kestiremeyeceğiniz gerçeğiyle yüzleşiriz, tıpkı Alvy gibi.
Eray Meşeli
Gerçekten çok başarılı. Kimin aklına gelir ki dedirtiyor tebrik ederim.