Sınır, yurtsuzluk, öteki olmak ve ölüm gibi konuları temam edinen ve 1926’da Ermenistan’da çekilen Zare filmiyle başlayan Kürt sinemasından bahsetmek ve ona dair bir liste oluşturmak oldukça zor ve karmaşık bir iş. Nitekim, bir ulusa ya da halka ait sinemadan bahsedebilmek için kullandığımız yönetmenin etnik kimliği, filmin çekildiği bölgenin bir ulusun adıyla anılması ve işlediği konular itibariyle o halkın sosyokültürel ve politik yanlarını konu edinmesi gibi yöntemler konu Kürt sineması olunca işlevsiz kalıyor. Senelerdir maruz kalınan baskılar nedeniyle bir yönetmenin kendisini Kürt kimliğiyle tanımlayamaması ya da bu kimliğiyle bilinememesi, Kürtçe konuşanın birçok durumda suç unsuru sayılması, dünyanın muhtelif bölgelerine dağılan ve farklı ülkelerin sınırları içinde yaşamlarını sürdüren Kürt halkına ait sınırları belli bir bölgeden bahsedilememesi ve bunların yanı sıra sanatın beslendiği ortak kültür mirasının sanat yapıtlarının bir halka ait olmasından söz edilmesine izin vermemesi Kürt sinemasından ve Kürt sinemasına ait filmlerden bahsetmeyi güçleştiriyor.
Kürt sineması, tüm bunlara rağmen son dönemde kendine ait bir kimlik yaratıp yükselmeye devam ediyor ve yüzyıl boyunca bölgede yaşanan siyasi, sosyal, politik tüm olay ve kaoslara tanıklık eden bir etnik kimliğin yaşadıklarını da gözler önüne seriyor.