Seyfi Teoman Apartman (2004)’da, sonraki iki filminde de benimseyeceği minimal anlatımın temellerini oluşturur. Film, karakterlerin aşk ilişkileri üzerinden bireylerin birbirleriyle olan iletişimsizliklerini vurgular.
Teoman, filminde inişli-çıkışlı bir ilişkiyi merkezine alır. Canan (Bahar Kerimoğlu), Mehmet’i (Yiğit Özşener) Turgut isminde bir adamla aldatır, Mehmet’i terk eder ve yeni bir ev tutar. Fakat hikâye kronolojik olarak akmaz; izleyici Mehmet’in Canan’dan ayrılış sürecine hikâye ilerledikçe, parça parça tanık olur. Bu anlatım, filmin doruk noktasına kadar tansiyonun belirli bir seviyede tutulmasını sağlar. Film ise Canan’ın bu yeni eve taşınmasıyla başlar.
Canan’ın yeni komşusu Osman (Emin Alper), Canan’dan hoşlanmaktadır; fakat Canan’la nasıl iletişim kuracağını bilemediği için rastlantısal gibi gözükecek birtakım planlar yapar. Asansörden iner, asansörü tekrar 9. kata çıkartır, Canan’ın apartmana girmesini bekler ve Canan geldiğinde onunla birlikte asansörü beklemeye başlar. Kurduğu ilk cümle şu olur: “Bu asansör de çok yavaştır; iki saatte gelmez şimdi.” Canan’ın telefon faturasını gizlice alır, numarasını öğrenir ve “yanlışlıkla benim posta kutuma koymuşlar” diyerek faturayı Canan’a geri verir. Osman’ın bu hâl ve tavırları, filmde tekinsiz bir atmosfer yaratır. Canan tarafından saf, zararsız ve belki de “iktidarsız” olarak görülen Osman, temelde yalnızca Cananla iletişim kurmak istemektedir; fakat bunu nasıl yapacağını bilemediği için bu tür yollara başvurur. Osman’ın Canan’dan çekinmesi, kendi utangaçlığıyla da açıklanabilir fakat bununla birlikte kentin içinde gitgide yalnızlaşan bireyleri ve bireylerin birbirleriyle olan iletişim kopukluklarını da vurgular.
Canan, taşındığı günden beri Turgut’a ulaşmaya çalışır fakat Turgut telefonlara bir türlü çıkmaz. Bu durum Canan’ı kıskançlık ve öfke nöbetine sürükler. Kendisini yalnız hisseden Canan’ın aklına Mehmet gelir ve Mehmet’i evine çağırır. Filmde her bir karakter, bir diğerini ilgilendiren olaylar karşısında bağımsız kararlar alır, birbirlerinin arkasından iş çevirir. Mehmet evdeyken Turgut arar ve Canan Turgut’la konuşmak için başka odaya geçer. Canan’ın başka odaya geçmesini fırsat bilen Mehmet evin anahtarlarını gizlice alır. Her karakter diğerinin arkasından iş çevirmekte, başka bir anlamda da birbirleriyle yüzleşmekten korkmaktadır. Bu “korku”, ister istemez bir iletişim kopukluğu yaratır. Telefon sahnelerinde de bu kopukluk vurgulanır. Canan, Turgut’u arar ama ulaşamaz; Osman, Canan’ı arar ama konuşamaz; Mehmet, Canan’ı arar ama telefonu Osman açar; Osman’ın telefonu açması, Mehmet’in Osman’ı Turgut sanmasına neden olur ve yönetmen izleyiciyi doruk noktasına bu şekilde adım adım taşır.
Filmde karakterlerin yüzleri bazen ters ışıkla bazen kameranın diyaloglar esnasında karakterlerin arkasına alınmasıyla bazen ise kameranın tamamen mekândan dışlanmasıyla gizlenir. Hatta detaylıca bakıldığında, bu durumun kademe kademe arttırıldığı görülür. Filmin ilk asansör sahnesinde Canan ve Osman konuşurken onlara arkadan bakan izleyici, son asansör sahnesinde karakterlerin yalnızca seslerini duyar. Böylece izleyici ve karakterler arasında da bilinçli bir kopukluk yaratılmış olur.
Seyfi Teoman, basit bir hikâyeden yola çıkmasına rağmen, kuvvetli anlatımıyla izleyiciyi etkilemeyi başarıyor. Böyle bir değerin hayata erken veda etmesi, Türk Sineması için şüphesiz çok büyük bir kayıp. Onu filmleriyle analım. Huzur içinde yatsın.