Les miserables (Yön. Ladj Ly, 2017)
Suç, yalnızca bir tarafın mağduriyete uğradığı, tek taraflı bir eylem değildir. Zira suçu bastırmak için başvurulan yöntemler, suçun kendisinden daha ağır sonuçlara mâl olabilir. Les miserables de Fransız banliyölerinin suç şebekeleriyle mücadele etmek için devriye gezen bir polis ekibiyle birlikte suç tanımını yeniden yazar. Ekibe yeni katılan Pento, diğer iki polis arkadaşıyla beraber şehrin sokaklarında dolaşır ve şüpheli görünen durumlara müdahale eder. Ancak bu işlemler sırasında arkadaşlarının, keyfî hükümlerine ve orantısız şiddet yoluyla olaylara müdahale ettiklerine tanık olur. Bu durum Pento’yu her ne kadar rahatsız etmişse de sonunda o da arkadaşları gibi saldırgan bir tutumu benimsemeye başladığını fark eder. Ancak bunun ayrımına vardığında geç kalmıştır; takip ettikleri zenci bir çocuğu, kendine hâkim olamayarak bir anlık öfkeyle vurmuştur. Üstelik tüm olay, çocuğun arkadaşları tarafından kameraya alınmıştır.
Bu noktadan sonraki süreçte polis ekibinin bu işten sıyrılmak için nasıl yasadışı yöntemlere başvurduğu, insan yaşamını hiçe sayarak polislik rütbesini kötüye kullandığı anlatılır. İronik bir şekilde film boyunca polisin “suçlu” olarak addettiği insanların, sorumlu tutuldukları suçu işledikleri bir sahne bulunmazken polis, sözde suçluları yakalayıp adaleti sağlama adı altında dehşet verici yöntemlerle karşımıza çıkar. O hâlde şehrin asayişi konusunda kime güvenmelidir? Polis, kime karşı kimi korumaktadır?
Ulusal ve uluslararası olmak üzere çeşitli festivallerde ödüllü seçkilere giren film, yolsuz bir düzene karşı verilen savaşın, haksız yöntemler sonucu nasıl bir kaosa dönüştüğünü gösterir. Adıyla da Victor Hugo’nun Sefiller romanına gönderme yapan film, tıpkı eserdeki gibi bürokrasiye ait olan kurumların, kendi içinde sefil bir düzeni takip ettiğini de gözler önüne serer.
Schiedeweg (Yön. Arkadj Khaet, 2017)
Baden – Württemberg giriş sınavında öğrencilerden yalnızca 72 saat içinde “cinsiyet belirlemesi” konulu bir film çekmeleri istenir. O dönemde henüz öğrenci olan Rus yönetmen Arkadj Khaet de bu iş için kolları sıvayarak ortaya oldukça kısa ama öz ve eğlenceli bir yapım ortaya çıkarır. Her şey yalnızca dört dakika içinde gerçekleşir. Okul arkadaşının evine gelen Leon, kapıyı çaldığında karşısında arkadaşının abisini bulur. Öfkeli abi, delikanlıyı kız kardeşinden uzak durması için uyarır. Ancak üvey abisine engel olmak için içeriden gelen kız, Maxi, kardeş olmadıklarını söyler. Leon’u içeri, odasına buyur eder. Genç kız, odada delikanlıya yakınlaşmaya çalıştıkça ortaya tuhaf bir gerginlik yayılır. Leon, her seferinde kendini geride tutmaya çalışır. Kız ne kadar istekli ve girişkense oğlan da bir o kadar tutuk ve huzursuzdur. Sonunda lavaboya gitmek için izin ister. O sırada Maxi’nin, banyoda çıplak hâlde dans eden üvey abisiyle karşılaşır. Büyülenmiş gözlerle bakan delikanlı, böylelikle cinsiyet eğilimini açıklamış olur. Abinin kendinden geçmiş şekilde dans edişi, delikanlıyı öylesine büyüler ki ona biraz olsun dokunabilmek için odaya geri dönerek kızı kendine çeker. Hayalinde ise yalnızca üvey abinin fantezisi vardır. Nitekim öfkeli abi, durumu fark edip derhal odaya gelir ve delikanlıyı, kız kardeşinden ayırmak için üzerine atılır. Bu sırada şiddet uygulamak amacıyla da olsa her dokunuşu, Leon’u kendinden geçirir. Bu sahnede dokunuşun verdiği hazzı derinlemesine hissettiren ifadesiyle Leon rolündeki Leon Seidel, genç yaşına rağmen oldukça başarılı bir oyunculuk sergiler.
Çok sayıda festivalde gösterimi yapılan film, kuşkusuz Khaet için de başarılı bir çıkış niteliğinde.