Bugünlerde bu tabiri ne çok duyuyoruz değil mi? Anadolu irfanı. Tanım üstünde kısa bir araştırma yapıldığında kastedilenin, ne kadar ahlaki değer varsa, tüm iyilik ve güzellikleri içinde barındıran bir ariflik ve bilgelik durumu olduğu anlaşılıyor. Prof. Dr. Mustafa Öztürk Hoca ise -bu tabirden ezelden beri hiç hazzetmediğini belirtmekle- bir irfandan bahsedilecekse şayet bunun Bektaşi kültüründe aranması gerektiğini, son temsilcilerinin Âşık Veysel, Neşet Ertaş gibi ozanlar olabileceğini kaydederek, bugün bir kesimin sahip çıktığı Anadolu irfanının ise Bektaşi kültürüyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını; merhametten, vicdandan, şefkatten, insan, doğa, hayvan sevgisinden, hâlden anlamadan, bilgelikten, arif olmaktan zerre nasibini almamış; ancak ve ancak faydacı, çıkarcı, idare-i maslahatçı, güce tapan, güçlünün yanında yer alan kimselerin bu tabire sarıldığını vurguluyor. Karanlık Gece’nin (2022) yönetmeni Özcan Alper de verdiği bir röportajda* filminin “linç ve kötülük üzerine bir film” olduğunu ifade ediyor. Benimse film bittiğinde beynimde beliren tek düşünce “İşte Anadolu irfanı” oluyor.Bu irfan öyle bir şey ki fazilet, feraset, basiret, hikmet içinde ne ararsan var; vatan, millet dendi mi mangalda kül bırakmaz ama memleketin ağacını, kurdunu, kuşunu korumaya gelince “Çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını ayılara mı bırakacağız?” der, ormana gelişigüzel kapan kurar. O kapanı kaldırmaya çalışan memuru öldürmekle, sürdürmekle tehdit eder. “Bacıma yan gözle baktı.” der insan öldürür ama kendi çocuk taciz eder, “Bahçemdeki meyve ağacının meyvesini ilk ben yedim.”** der kendi öz kızına tecavüz eder (öz olup olmamasının hiçbir önemi yoktur tabii ki). Okumak isteyen kız kardeşini döver, okul basar öğretmen döver, “Şimdi çok iyi günler yaşıyoruz. Eskiden doktordan azar işitiyorduk. Bugün biz doktor dövüyoruz. Ne güzel.” der. Yani bu irfanda, ahlak, dürüstlük, incelik, erdem, bilgelik hak getire; çıkarcılık, nepotizm, linç kültürü, paraya tapma, cana değer vermeme, her şeyin insanın hizmetine sunulduğunu sanma, yalancılık had safhadadır.
Karanlık Gece filmi tam olarak Anadolu irfanının beyaz perdeye yansımasıdır. Kötülüğün içinden gelen İshak’ın kötülükle mücadelesini, vicdan azabı altında ezilmesiyle insana dönüşmesini anlatır. Sert fakat bir o kadar muhteşem bir coğrafyaya sahip olan Gidengelmez Dağları’ndaki bir kasabaya tayini çıkan Orman Koruma Memuru Ali, kasabaya adımını atar atmaz öteki olur. Oysaki Ali özellikle bu kasabayı seçmiştir. Zira okul yıllarından beri nesli tükenme tehlikesi altındaki karakulakların peşindedir ve onların halen bu dağlarda yaşadığını düşünmektedir. Tüm kasabanın gözü ise Ali’nin üstündedir. Bir de karakulakları ve diğer yabani hayvanları korumak için köylünün yasa dışı olarak kurduğu kapanları bozmasıyla Ali, bütün okları üstüne çeker. Ali’nin icabına bakılması için artık tek bir kıvılcım yeterlidir. Köylünün tekerine çomak sokan Ali, kaçak avcılıkla mücadele ederken mahallenin kızı Sultan bahane edilir. İshak aslında Ali’nin kasabadaki tek arkadaşıdır ama onu da yumuşak karnı olan Sultan’la vurmasını bilen akbaba sürüsü, İshak’ı da yanlarına alarak karanlık geceye doğru ilerler. Geçmişin ve şimdinin iç içe geçmesiyle Ali’nin başına gelenleri tiksinerek izleriz. İshak ise bu tiksintinin paydaşı olmakla birlikte Ali’nin vebalinin altında kalmış tek kişidir. İshak, bu veballe birlikte yedi yılını kasaba dışında bağlama çalarak geçirmiş ve geçmişinden kaçmayı denemiştir. Ancak ölüm döşeğindeki annesini son kez görmek için kasabaya dönmek zorunda kalır. Annesini gömdükten sonra evi kapayıp tekrar gitme hazırlıkları yaparken, köpeği Palyaço, Ali’nin divane olmuş babası ve Ali’nin kayıp kemikleri İshak’ın onulmaz acısıyla yüzleşmesinin vesilesi olur. İshak’ın kötülüğe kol kanat gerenlere artık tek bir diyeceği vardır: “Benimle derdi olan, benim karşıma çıkacak!”.
İshak rolü için bağlama çalmayı, motosiklet kullanmayı öğrenen ve temel dağcılık eğitimi alan Berkay Ateş’in oyunculuğuna şapka çıkarılır. Ali rolündeki Cem Yiğit Üzümoğlu da sergilediği performansla Berkay Ateş’in hiç de gerisinde kalmıyor. Son zamanlarda güzelliğiyle dikkat çeken Pınar Deniz ise Sultan rolünün hakkını veriyor ve hiç sırıtmıyor. Filmde çok az gördüğümüz Taner Birsel ile Sibel Kekilli’nin ise varlıkları dahi yetiyor. Kısacası Sonbahar’dan (2008) sonra içimizi bir kez daha titretmeyi başaran Özcan Alper alkışların en büyüğünü hak ediyor. Film ayrıca 59. Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Film ve En İyi Senaryo ödüllerini kucaklayarak dönmüştür.
*Medyascope, 27.11.2022 tarihli Meryem Melek Köse röportajından.
** Kızına tecavüz suçlamasıyla yargılanan bir babanın mahkemedeki ifadesinden.
geçenlerde bu film ile ilgili bir tanıtım yazısı daha görmüştüm ancak henüz izlemedim elinize kaleminize sağlık