Days of Heaven (1978), The Thin Red Line (1998), en son da The Tree of Life (2011) filmleri ile tanınmış yönetmen Terrence Malick’in, 1973 yılında Sissy Spacek’in (Holly) çocuksu sesi ile kanun kaçağı rolünde Martin Sheen’i (Kit) birleştiren filmi Badlands, o güne kadar varlığını sürdüren birçok klasikleşmiş aşk hikayesinden farksız olabilirdi. Fakat hem filmi farklı kılan hem de eleştirmenler tarafından fark edilmiş olan sanatsal kalitesinin en önemli nedenlerinden biri filmin yönetmeni Terrence Malick’in kavramları izleyiciye sunma şeklidir.
Malick’in, Badlands’te su yüzüne çıkardığı kavramlar arasında “yargısızlık” şüphesiz ki ön sıralarda yer almaktadır. Bu noktada filmi olağan bir aşk hikayesi çerçevesinden çıkaran ve böylelikle de Bonnie and Clyde (1967), The Thomas Crown Affair (1968) gibi filmler arasında yer edinebilmesini sağlayan, yönetmen Malick’in karakterlerinin etrafına kültürel, etnik ve sosyal yargı duvarları çekmemesidir. Malick bunu başarırken, bir yandan da sorgulamayı satır aralarına yerleştirmeyi de ihmal etmemektedir. Badlands, sorularla dolu bir filmdir, fakat sorular yönetmen tarafından doğrudan seyirciye sorulmamakta, aksine seyirci filmin seyri içerisinde, filmdeki karakterler vasıtasıyla kendi sorularını kendi yaratmaktadır. Film, cevap bulmaktan veya aramaktan ziyade soru(n)ların çeşitliliği ve belki de çıkmazlığı üzerine kurulmuştur bu bağlamda.
Badlands’in olağandışı aşk hikayesi terazisinde ağır basan taraf Holly karakteridir. Çünkü bu filmde, Holly’nin olay örgüsü içindeki karakter sesinin dışında, gelecekte bir zamandan konuşan bir de dış sesi bulunmaktadır ki, bu da anlatıcı olarak belirir. Fakat burada beliren ilginçlik, Holly’nin anlatıcı sesinin yıllar sonra olaylara tekrardan geriye bakan bir yetişkinin sesi olmaktan ziyade, olay örgüsünde/seyrinde görüntülenen Holly karakteri ile birebir aynı olmasıdır. Bu nedenle film, anlatıcı ses ile karakter ses arasında olgun/toy, genç/tecrübeli Holly gibi zıtlıkları ya da ayrımları sunmaz. Gelecekten seslenen anlatıcının Holly’nin duygu ve düşüncelerine yorum yapması, izleyiciye gösterilmeyen güdüler, duygular ve olaylar hakkında ipucu sağlaması beklentisi içinde olan seyirci için film, bazen karmaşık bir duruma bürünebilir. Belki de bu nedenden ötürü anlatıcı ses, Holly’nin yaşadığı travmatik olaylar ve onun duygusal söylemleri arasında bir yerlerde salınır. Anlatıcı ses aynı zamanda, Holly’nin olayları duygusal sunumu ile izleyicinin gördüğü olaylar arasında çelişkiler yaşatır. Çünkü izleyicinin tanık olduğu acımasız olayları anlatıcı ses, romantik bir açıdan yorumlar, izleyiciye olayın acımasız yanlarını değil, aksine Holly’nin ilk aşk deneyimini yansıtan romantik bir geçmiş öyküsünü anlatır.
Filmin açılış ve Holly’nin giriş cümlesi, üstü örtülü bir şekilde filmin konusunu ve aynı zamanda da dokusunu oluşturur.
“Annem, ben çocukken zatürreeden öldü. Babam, düğün pastalarını dondurup tam on yıl saklamıştı. Cenazeden sonra onu işçiye verdi. Mutlu görünmeye çalıştı, ama evindeki küçük yabancı ile teselli olamıyordu. Sonra bir gün, tüm anılarından uzak bir yaşama başlama umuduyla evimizi Teksas’dan Fort Dupree’ye oradan da Güney Dakota’ya taşıdı.”
Önünde ölü bir anneden başka bir rol modeli olmayan Holly, anne ve babasının geçmişte kalan anılarını tekrar yaşatma, canlandırma çabasına bürünmüştür. Fakat bir yandan da rüyalarındaki adam olarak şiddet yanlısı, dengesiz Kit’i seçmesi, Holly’nin aslında kendi benlik saygısı eksikliğini açığa çıkarmaktadır. Çünkü Holly, etkisizce sürdürdüğü hayatını kontrol edebilmek için oldukça az şansa belki de yeteneğe sahiptir. Bir anne, kadın figürünün eksikliğini yaşadığı hayatında önce babasının, daha sonra Kit’in himayesinde, erkekler dünyasında döngüsünü sürdürmektedir. Holly sevilmek ister, fakat bunu kendisi ile “teselli bulamayacak” olan babası ve Holly’e olan sevgisini ellerini bir taş ile ezebileceği benzetmesi ile sunan hayatındaki adam vasıtası ile yani Kit ile gidermeye çalışır.
Badlands, Holly’nin tüm yaşam seçeneği olarak sadece bu iki adamı sunar. İki erkek arasına hapsolmuş bu yaşamda izleyici, karakterin başka bir yaşam seçeneği olmadığını düşünmeye başlar. Kısacası, Holly’nin dünyası babası ve Kit ile sınırlandırılmıştır. Filmde seyirciyi şaşırtan bir diğer nokta Holly’nin soğukkanlı yapısıdır.
Karakterin bu yapısı bir yandan da onu anlamayı zorlaştıran bir hale bürünmektedir. Duyguları dışa fazla yansıtmayan yapısı, aynı şekilde beden dilinin çoğu zaman pasif kalıyor oluşu, karakteri gizemli bir atmosfere sokarken bir yandan anlaşılmaz kılmaktadır. Kit’in, Holly’nin babasını vurduğu sahne Holly’nin soğukkanlılığının doruğudur. Babası, Kit tarafından vurulmuş ve hatta ölmüş olmasına rağmen Holly, Kit’in kaçma planına hemen hemen hiç direnç göstermez, büyük bir soğukkanlılıkla okul kitaplarını alır, adını değiştirmeye hazırlanır ve sonunda “beni seven biriyle bir hafta geçirmek yıllarca yalnız olmaktan iyiydi” diyerek bir erkek himayesinden bir diğerine geçiş yapar.
Bu sahneden sonra şehir hayatından ormana yapılan bu keskin geçiş, Holly karakteri için bir dönüm noktasıdır. Yapısalcılık teorisinin belkemiği ve aynı zamanda da sinemada da sıklıkla kullanılan “ikili karşıtlıklar” filmin bu noktasından sonra daha da etkili bir şekilde belirmeye başlar. Bu noktadan sonra medeniyet-doğa, erkek-kadın, gençlik-olgunluk gibi karşıtlıklar Holly üzerinden gösterilmeye başlanır. Lakin bu noktada Malick, ikili karşıtlıklar arasında “ötekileştirme” yoluna gitmez. Bir başka deyişle, karşıtlıklar arasında ince ve hassas bir çizgi bulunmamaktadır. Yönetmen, iyi her daim iyi, kötü her daim kötü keskinliğinde karşıtlıklar sunmamaktadır seyirciye. İkili karşıtlıklarda, medeniyet ya da şehir yaşamı genellikle erkekliğe atfedilirken, doğa, vahşi yaşam kadın ile özdeşleştirilmiştir. Bu noktada şehir hayatından çıkan Holly’nin, bir başka deyişle erkek egemenliğinden sıyrılan Holly’nin, doğada kendi benliğini bulması ya da özgürleşmesi beklenir. Fakat Malick bunu doğrudan, mucizevî bir şekilde gerçekleştirmek yerine yavaş yavaş ve sindire sindire karakterini buna hazırlar.
Holly o güne kadar evinden hiç ayrılmamıştır, evinden ilk ayrılışı ise babasının ölümü ve Kit ile kaçarak gerçekleşmiştir. Holly’nin geçişi bir evden diğerine tipik bir geçiş olmadığından ötürü,ıssız bir ormanda, bir ağaç evinde bu geçişi tamamlamaya çalışır. Ağaçevinde bir takım dekorasyonlar yaparak, aslında alışılagelmişin dışındaki bir olayı Holly, sanki yeni evli deneyiminin bir varyasyonuymuş gibi gösterir.
“Her çift gibi kötü anlarımız da vardı, Kit beni pasif olmakla suçluyordu, ben de bazen nehre düşüp boğulmasını seyretmek istiyordum […] ama çoğunlukla iyi geçindik ve aşkımızı yitirmedik”
Holly’nin bu beyanı, yeni evli çiftlerin “canım cicim” aylarından sonra yaşadığı sıkıntıları dile getirir gibidir. Oysa izleyicinin aslında kaçak ve rahatsızlık verici bir yaşam olarak gördüğünü Holly, hayatındaki romantik bir anı olarak yansıtır. Aynı zamanda da erkeğinin mükemmel olmadığını, onun da bazı huysuzluklarının olduğunu, “her çift” gibi tartıştıklarını, ama gene de ilişkisine sadık kaldığını anlatır. Domestik bir ev ortamından çıkan Holly ormanda da olsa, kendini geleneksel açıdan sıyıramamış, zamanında birinin “kızı” iken, rolünü gene “ehlileştirerek” birinin “karısı” olmaya dönüştürmüştür sadece. Bu noktaya kadar hala klişeleşmiş normlar altında düşünen Holly, toplumun ona atfettiği rolü gerçekleştirme çabasındadır. Holly’nin anlatıcı sesi, altı insanı zaten öldürmüş ve birini soymuş olan Kit’in hareketlerini mantıksallaştırma istikrarındadır. Karakterin sorgulamasının aslında daha septik olması beklenirken, izleyici Kit’i savunan bir sesi dinler. Her zaman yanında olacağına söz veren Kit’e bağlanmış olan Holly, sadakatini koruyarak, Kit’in açıklamalarını tekrar ederek, dediklerini kabul etme yoluna girer, bazen neredeyse Kit’in “kızı” olma durumundan gurur duyuyormuş gibi davranır.
“Kit onları arkadan vurduğu için kötü hissetti […] ayrıca yalnız ödülün peşinde olduklarını söylediklerini duymuş”
Neredeyse filmin sonuna kadar Holly’nin, yukarıdaki cümle gibi, Kit’in sunduğu mazeretleri tekrar ederek kendi muhakemesini geri plana attığı görülür. Kendini sorgulamaktan kaçınmasına rağmen, bazen anlık bir çelişkinin zihnine yerleşmesine de engel olamaz.
“Daha önceden hiç saldırgan görünmemişti, adını vermeye tenezzül etmediği birkaç adamı haklamak istediğini söylediği haricinde […]bir insanı hem tanıyıp aynı zamanda aslında da hiç tanımadığını gösteriyor bu.”
Bu açıklaması Holly’nin olaylara tamamen kayıtsız kalmadığının, yavaş yavaş ona dayatılan sınırlarda değil,kendi mantığı çerçevesinde düşünmeye başladığının bir göstergesidir. Bu nedenle film, dikkatli bir izlemenin yanında dikkatli bir dinlemeyi de gerektirmektedir. Anlık bir şekilde beliren kısa, kesik konuşmalarda anlatıcı sesin sunduğu ipuçlarına ulaşılabilir.
Holly’nin film boyunca diğer bir kadın karakter ile tek gerçek karşılaşması, Kit’in endişeli ve başlarına geleceklerden bihaber genç çifti kilere doğru yönlendirmesi esnasında gerçekleşir. Kit elinde silah ile korku dolu çifte savunmasız bir halde dediklerini yaptırırken, Holly sanki bunların hiçbiri yaşanmıyormuşçasına veyahut da bu yaşamı artık kanıksadığından, genç kadın ile ilişkisi hakkında konuşma çabasına girer. Olağandışı bir durumda, Holly ile genç kızın olağan kadın sohbeti, sahne ile diyalog arasındaki hem tezatlığın hem de ironinin resmini oluşturur. Önünde, Kit’in silah zoru ile sürüklediği genç erkeği gören Holly, büyük bir soğukkanlılıkla genç kıza dönerek “arkadaşının adı ne?” diye sorar, akabinde de kendi “Kit’le kalmak zorundayım, kapana kısılmış gibi hissediyor” diyerek kendi ilişkisi hakkındaki sıkıntısını ortaya koyar. Holly’nin Kit tarafından hayal kırıklığına uğruyor olması gittikçe büyüyor olsa da, kurduğu savunmacı, kısıtlı cümlelerden, bunu bir başka karaktere kabul etmeye henüz isteksiz olduğu anlaşılır.
Filmin ilerleyen bölümlerinde, Kit ile Holly’nin yaşamından görüntüler her ne kadar yasadan ya da adaletten kaçış olarak yansısa da izleyicinin gözüne, Holly yaşadığı bu deneyimin domestik doğasında ısrar eder. Kit ne diyorsa yapmaya razı olan Holly, kurak ve çorak arazide Kit’in “manzaranın tadını çıkar” demesindeki anlamsızlığın dahi üzerinde durmadan, dediğini yapmaya çalışır. Fakat bir müddet sonra Holly’deki değişimler su yüzüne çıkmaya başlar. Bu noktada, filmdeki en ilginç sahnelerden biri, neredeyse çölleşmiş bir arazi ortasında Kit’in kucağında saçı bigudiler içinde oturan Holly’nin, “bir hayvan gibi” dolaştığını, yaşadığını hissettiğini açıklamasıdır.
“Bana her zamankinden çok ihtiyacı vardı ama aramıza bir şey girdi. Ona dikkatimi vermiyordum. Arabada oturmuş harita okuyor, kimsenin anlamayacağı şekilde dilim üst damağımdayken anlaşılmayacak cümleler söylüyordum”
Bu cümleler ile Holly, Kit’in işlediği cinayetlere ve aralarındaki ilişkiye artık romantik bir hava katma çabasını, duygusallaştırma ve mantıksallaştırma eğilimini reddetmeye başlar. Bu noktadan sonra filmde, Holly’nin sözleri daha da azalmaya, konuşma metinleri kısalmaya, kısacası sessizliği artmaya başlar. Buna ters orantılı olarak anlatıcı sesi daha etkili olmaya başlar.
“Cheyenne’in ışıklarına bakarken çok farklı şeyler hissettim, en önemlisi bir daha asla belalı biriyle takılmamaya karar verdim, ona çok aşık olsam bile.”
Holly’nin kendi kendine itirafta bulunduğu bu sahne karakterin dönüşümü açısından önemli bir noktadır. O ana kadar hala çelişkili düşünceler içerisinde bulunan karakter, bu noktadan sonra artık karar alabilme eşiğine gelmiştir. Kit’e aşık olduğunu inkar etmiyor olsa da, gerçekçi bir açıdan bakıp,duygularının artık yıprandığının, geride bir pişmanlık ve başarısızlığın kaldığını görebiliyordur artık. Kit’in küllerini tekrardan alevlendirme çabası Holly için artık sönmüştür.
Holly, bir müddet sonra Kit’i ilahileştirme eğiliminden vazgeçerek, onu zaaflarıyla bir bütün olarak görmeye başlar.
“Kit sonunun geldiğini biliyordu. Onu ölü mü ilan edeceklerini […] merak ediyordu. Yanında adını haykıran bir kız olmadan, bir başına, yalnız öldürülme fikrinden korkuyordu”
Sonucunda, Holly bu düşünceleri ile Kit’in insan yönünü fark ederek onun da korkulardan örülme olduğunu görebilmektedir artık. Fakat Kit’in bu korkularına rağmen, Holly’nin onunla gitmeyi reddetmesi, memurların Kit’i almaya geldiklerindeki hareketsizliği, artık “adını haykıracak” olan “Kit’in kızı” sıfatından vazgeçtiğinin, hayal kırıklığının bir göstergesidir.
Kit’i artık zihninde ya da hislerinde “öldürmüş” olan Holly, Kit’in gerçek ölümünü anlatırken dahi soğukkanlılığını korur, geçişler arasında duygu belirtisi göstermez.
“Onu hücrede tuttular, böylece diğer mahkûmlarla tanışma şansı olmadı, ama onu seveceklerinden emindi […] bense şartlı tahliyeden bir sürü kötü bakış arasından çıktım. Daha sonra, beni savunan avukatın oğluyla evlendim. […] Kit elektrikli sandalyede ölüme mahkum edildi […] ve öldü.”
Badlands, ölüm temasını seyirciye vahşet veya terör atmosferinde sunan bir film olmaktan ziyade, “öldüren” üzerine yani özne üzerine yoğunlaşan bir yapıya sahiptir. Öldürülenler hakkında çok az bilgiye sahiptir seyirci, hatta öldürme belli bir sebep üzerine oturtulmamıştır bile. Kit, bir seri katil portresi içinde eğreti durmakta fakat aynı zamanda masum bir insan kalıbına da yerleştirilememektedir. Kit’in ölümü gösterilmez, Badlands’te ölüm umulmadık bir zamanda, aniden gelir. Kit’in öldürüldüğünü Holly’nin anlatıcı sesi seyirciye aktarır, soğukkanlı tutumu her daim aynı tonu korur.
Kit’in ölümünün şaşkınlığındayken seyirci ya da ön plana başkarakterin ölümü çıkıyor olsa da, filmin asıl şaşırtıcı kısmı Holly’nin avukatının oğlu ile evlendiğini bildirmesidir. Holly’nin ne kadar zaman sonra, nasıl ve ne şekilde evlendiği ise belli değildir, seyirciye sunulan sadece “daha sonra” belirsiz zamanıdır. Holly, babası ile yaşar, babası ölür Kit ile yaşar, Kit ölür, yeni kocası ile yaşar. Holly hayatını erkekten erkeğe geçişler arasında yaşamıştır. Babadan Kit’e, Kit’ten kocasına olan bu döngüde film,Holly’e başka alternatifler sunmamıştır ve Holly de kendisine biçtiği ya birinin kızı ya da birsinin karısı olma rolünü kabul etmeye hazırdır. Belki de bu nedenden de ötürü dış ses, karakterin sesi ile aynı bırakılmıştır yönetmen tarafından. Çünkü filmin seyrinde Holly gittikçe olgunlaşıyor gibi dursa da, karakter olarak gelişimini tamamlıyormuş hissiyatı yaratsa da, aslında Holly’nin son anda bir ‘’U dönüşü’’ ile başladığı noktaya görü döndüğü gözlenir.
Bu noktada Badlands, tersine işler. Onu klasik bir aşk hikayesinden çıkaran karakterlerinin tipik sonlara varmamış olmalarıdır. Bir yandan ise filmin görselliği, doğadan sunduğu kesitler ve buna eşlik eden müzikler ve karakterlerin diyalogsuz sahneleri Malick’in romantizme, daha doğrusu iki insan arasındaki ilişkiye bakış açısını yansıtır durumdadır. “İnsani” bir filmdir Badlands, karakterleri zaafları ile güçsüzlükleri ile çelişkileri ve kuşkuları ile yansıtır. İnsanın öldürme yetisini işlerken, bu kuvvetin yapıcılığından ziyade, karakterdeki varoluş üzerinde durur. Öldürmenin fiziksel olarak basitliğini gösterirken bir yandan da ruhsal olarak ağırlığını hissettirir. Terrence Malick’in Badlands’i, olağandan ötedir. Doğaüstü değildir karakterleri, fakat olağanüstü bir şekilde işlenmişlerdir. Karakter okuma, satır aralarını yakalama, dikkatli bir izleme, dinleme ve düşünmeyi talep eder izleyiciden. Film,ilişkilere olan yaklaşımı, tezatlar üzerinden yürüyen karakterleri,anlatım tekniği olarak dış ses kullanımı ile alışılagelmiş kaçak aşk temasının çok daha ötesinde bir noktada yer edinmiştir kendine.
Harika bir yazıydı, çok güzel ve tamamlayıcı bir bakış açısı sunmuşsunuz.