Son derece sakin ve bir o kadar ıssız bir mahallede, kocaman bir apartmana koşarak gelen ve kapıyı tekmeleyerek açan bir adam görürüz. Bruno dehşet içerisinde girdiği dairede, bileğini ve boynunu keserek intihar girişiminde bulunan kardeşi Damir’i yaşar hâlde bulur. Yaşamın yakalandığı bu anda Bruno’yla sonu belirsiz bir döngünün içine gireriz. Bruno telaşlıdır ama yetişmiş olmanın tarifi güç “Her şey yoluna girecek.” umudunu taşır. Sanki o ana dair her şey birdenbire “yapılması gereken prosedürler silsilesi”ne dönüşmüştür. Acil yardım çağrısı, hayati tehlikenin değerlendirilmesi, hastaneye yolculuk, polise verilen ifadeler, duvardaki kan lekeleri… Bir sonraki ihtimali düşünmek zordur. Ölümün önüne geçmiş olmak, ölümü gerçekleşmeden engellemiş olmak bir çeşit itici güç sağlar. Buradan sonra ardına bakmaksızın uzaklaşmak gerekir.
Yönetmeni Juraj Lerotić’i Bruno rolünde izlediğimiz Safe Place (2022), bu ay Başka Sinema’da izleyiciyle buluşuyor. Yönetmenin kendi yaşamından yola çıkan dram türündeki film, başta Sarajevo Film Festivali ve Locarno Uluslararası Film Festivali olmak üzere gösterildiği pek çok festivalden ödülle ayrılmaya devam ediyor.
Kendisi için tehlike oluşturup oluşturmadığı anlaşılana dek psikiyatri kliniğinde gözlem altında kalması gereken Damir’in hikâyesini, kardeşi Bruno doktora anlatırken dinleriz. Damir, iki sene önce babasını kaybetmiştir, yakın zamanda sevgilisinden ayrılmıştır ve bir iş bulup Zagreb’e taşındıktan sonra morali oldukça bozuktur. İnsanlara karşı nedenini açıklayamadığı bir şüphe içindedir ve birkaç gündür uyuyamamıştır. Aslında bir hafta kadar önce Bruno’nun isteğiyle bir psikologla görüşmüştür. Ardından ilaç gerektiği için bir psikiyatristle görüşmesi önerilmiştir. Bir yandan kendisini içinde bulduğu olaylar zincirinde her şey bir anda olup bitmişken, bir yandan gözlerindeki şüphe ve tedirginlikle karışık hüzün bir şeylerin “bitmemiş” olduğunu bize anlatır gibidir.
Onunla Vedalaşabilir Miyim?
Damir, intihar girişiminde bulunduğu ve bu girişim ciddi bir hayati tehlike taşıdığı için, psikiyatri kliniğinde gözlem altında kalır. Bu sırada Bruno, Damir ile ilgilenen doktordan “onunla vedalaşmak için” izin ister. Bu sahne filmin gerçekliğinde bir kırılım oluşturur. Yönetmen, Bruno rolünde kendi hayatından bir anı, belki olmasını istediği, defalarca prova ettiği bir anı yeniden yaşar. Ölümün önüne geçememiş olmayı adeta bu sahnede kabullenir, zihninde kurguladığı vedasını burada gerçekleştirir. Biliriz ki, hayatta kayıplarımıza veda edebilmek çok önemlidir. Bruno’nun sözlerinde bir uzlaşma vardır, “her şeyin yoluna gireceği” cümlesi bunun bir tür kanıtı olur.
Safe Place’i aslında tümüyle Bruno’nun yasının tamamlanması gibi okuyabiliriz. İlk baştan itibaren Damir’in ve ailesinin sistem içinde yaşadıkları şaşkınlık, intihar yaşantısının yarattığı şokun önünde seyreder. Durumu anlamlandırmaya çalıştıkları bu evrede, tanıdıkları ruh sağlığı çalışanları, hekimler ve diğer hastaların yakınları başta olmak üzere pek çok farklı kişiden bilgi almaya çabalarlar. Bu, kolay bir şey değildir. Çünkü herkesin durumu birbirinden farklı olduğu gibi, kime ne kadar güveneceklerini kestirmek de mümkün olmaz. Aslında duymak istediklerini duymak, bir güvenceye tutunmak isterler. Nitekim Damir eve geldiğinde onu bir çeşit güzel aldırmazlıkla karşılamalarının sebebi de belki bu şaşkınlıktır.
Güvenli Bir Yer Ararken
Öte yandan ailecek başka bir şehirdeki psikiyatri doktoruna gitmeleri, sistemin belirsizliğini kontrol etmek uğruna verilen talihsiz bir karar olur. Burada bir tür pazarlık var gibidir. Damir evine dönmek isterken, ailesi en doğru ile en iyinin arasında kalmıştır. Damir’i isteğinin dışında bir yerde kalmaya zorlamak mı? Yoksa onun tercih ettiği ve kendini güvende hissettiği seçeneği bulmaya çalışmak mı? Oysa Damir için “güvenli bir yer” anlamını önemli ölçüde yitirmiş bir kavramdır.
Filmin geneline hâkim olan yakın plan çekimler, karakterlerin duygu değişimlerini tüm açıklığıyla yansıtır. Damir’in hüznünü seyrettiğimiz bu portreler Bruno’nun adı konmayan endişesini de aralıksız dile getirir. Safe Place aile olmanın karşılıksız özverisini, tasarımı zor bir zihin durumunun veriyor olabileceği keskin acıyı, kaybın dayanılması güç ağırlığı ile sıkışıp kalan bir adamın çaresizliğini sıradan bir yirmi dört saat içine sıkıştırır. Oysaki olacak olanın her şeye rağmen öngörülemezliği karşısında bizi de çaresiz bırakır.
Son sahnede yaşananlar, film boyunca kabullenme evresine doğru giden akışı bir anda ters yüz eder. Diğer bir yandan ise, yaşam ve ölüm hakkında önemli bir şeyi bize hatırlatmak ister gibidir. İntihar, doğru zamanda yapılan uygun müdahalelerle önlenebilir.