Sanatın ve Yaşamın Dili: Sinema
Bilim ve teknolojinin yardımı ile hızla gelişen sinema, gündelik hayatın kurgusal kopyalarını üreterek seyirci üzerinde hipnotize edici bir etki yarattı. Çekilen her filmin ve açılan her salonun büyük bir gelir getirdiğinin anlaşılmasının ardından film yapımcı sayısı hızla artarken Amerika ve Avrupa merkezli film şirketlerine giden yol da açılmış oldu. Fransa ve ABD merkezli şirketler, salon zincirleri kurarak bu yeni sektörün bayrağını bir süre ellerinde tuttu. Zamanla tröstleşen şirketlerin arasında kendine yer edinmek isteyen yapımcılar, sinemada özgül anlatım ve yazım stilleri geliştirerek Hollywood’un ortaya çıkışını müjdelediler.
Kısa bir sürede kültür endüstrisine dönüşen Hollywood, dönemin üretim, dağıtım ve tüketim anlayışını kullanarak, kendine kapitalist bir sistem geliştirdi. 1914’te başlayan 1. Dünya Savaşı ve ardından yaşanan büyük buhran dönemi, Avrupalı film şirketlerinin altından kalkamadığı bir gerilemeye sebep olurken, okyanusun diğer tarafı bu boşluğu doldurarak 1920 yılından itibaren merkezi bir konuma yükseldi. Gözlerini optik bir oyuncak olarak açan sinema, Hollywood’la birlikte rolünü değiştirerek geniş bir yelpazede üretim yapan kitle iletişim aracına dönüştü.
Bu küresel aracın sanat ve düşünce yüklü imaj dünyası, ilk ortaya çıktığı günden itibaren, ruhumuzun derinliklerine ışık tutarak kendi tabiatımızı görmemizi sağladı. Bazen toplumsal faydası için bazen de ekonomik getirisi için kullanıldı; çoğaltıldı ve satıldı. Her şeye rağmen, rüyalarının peşinden koşan insanlara yeni bir düş penceresi açmaya devam etti. Şairin de dediği gibi, insan hep hayal ederek yaşadı; yaşamak için hayal etti. Gözlerini kapatmadan düş görebileceği tek yerin sinema olduğunu yeni ve yeniden keşfetti.
Mehmet Neşet Turgut