Sinemaya dokunma duyusunu Robert Bresson’un kazandırdığını söyler Fransız filozof Gilles Deleuze. Frank Perry’nin yönetmenliğini yaptığı uyarlama yapım David and Lisa (1962) ise bu duyunun varlığından ölesiye korkan, kendisine dokunulduğunda öleceğini düşünen David’in yaşamına götürür bizleri. Ergenlik şizofrenisi yaşayan Lisa’yla yolu kesişen genç adam kabuslarının girdabında bir başkasında keşfetmeye başlar varoluşunu. Sevmenin diğerine temas etmekle başladığını gösteren yapım bir nevi asla bulunamayanı kaybeden tuhaf varlıkların saklı dünyalarına kapı aralar.
Üzerine konuşulamayan konusunda susmak gerekiyorsa eğer David and Lisa üzerine konuşulamayan hususunda çokça şey gösterir. Durmuş bir saat ıstırabın, sıkışmışlığın göstergesiyken, bir heykel kendisi olmaktan çok daha fazlası, dokunmanın ve saçılmanın nüvelerini barındırır. Yakın plandan taşan acılarla, incelikle düşünülmüş senaryonun örgüsüyle film çağının ilerisinde bir deneyim ihtiva eder.