Sinemanın sessiz döneminde dahi ara görüntülerle kullanılmak üzere “diyalog” yedinci sanat için bir ihtiyaçtan olsa gerek kullanılmaya başlanmıştır. The Jazz Singer (1927) filmiyle sinemaya ses kuşağı anlamında teknik olarak da giren diyalog, zamanla senaryo için de vazgeçilmez bir anlatım aracına dönüşmüştür. Tıpkı renkli filmlerin üretilmeye başlanmasında olduğu gibi diyalog (ses) da uzun süre kimi sinema kuramcıları tarafından ikircikli bir düzlemde değerlendirilmiştir; “Sinema gösterme sanatıdır, diyaloglar sinemanın yeni anlatım olanaklarının keşfedilmesini baltalar” minvalindeki karşı çıkışlara rağmen diyalog, aşağıdaki örneklerde de değinileceği üzere etkili bir hikâye anlatım edevatı olarak kullanılabilmektedir.
Naked (Yön. Mike Leigh, 1993)
Britanyalı yönetmen Mike Leigh’in en orijinal çalışmalarından birisi olan Naked (1993), Cannes Film Festivali’nde (1993) David Thewlis’e (Johnny) en iyi oyuncu ve Mike Leigh’e en iyi yönetmen ödülünü getirmiştir. Yapım amiyane tabirle kimlik edinmeyi reddetmiş bir nevi berduş olan Johny’nin gelgitli yaşantısının bir kesitine odaklanıyor. Film karamsar, nihilistik bir atmosferde değerlendirilmesine karşın diyaloglar başat rolde, bir arayışın ve sorgulamanın temsilidirler. Naked, “üzerine konuşulabilen hakkında susmamalı!” düsturuyla iki saatten uzun bir süre boyunca izleyicisini kolaylıkla sarar.
The Mother and the Whore (Yön. Jean Eustache, 1973)
Erken yaşta hayata gözlerini yuman Fransız yönetmen Jean Eustache bize 3.5 saatlik bir klasik bıraktı. The Mother and the Whore (19734), 1960’lı yılların hemen sonrasında yaşayan genç bir aylağa çevirir kamerasını. 68 olayları sonrası atmosfer baş karakter Alexandre’nin geçmiş ve şimdi arasındaki geçişlerinde katmanlaşır. Çok uzun diyaloglu sahneleriyle karakterler kendi varoluşlarını izleyiciye kabul ettirirler. Haliyle filmin kurduğu estetik, yoğunlukla diyalogların üzerine inşa edilmiştir. The Mother and the Whore bu sebeple izleyici zorlayan bir yapımdır denebilir.
Clerks (Yön. Kevin Smith, 1994)
Yönetmen Kevin Smith’in (1994) yılında düşük bütçeyle siyah beyaz çektiği Clerks (1994) yönetmenin kendi yaşam öyküsüyle paralellikler içeren bir yapımdır. Film çekmek isteyen sinemacılar için de düşük bütçeyle bir şeyler yapılabileceğine dair örnektir. 18 farklı bölümden oluşan film iki ana karakterin günlük yaşamlarındaki tuhaflıkları anlatır. Clerks, kendi mizah anlayışını “anlatan” bir film olarak nitelendirilebilir.
12 Angry Men (Yön. Sidney Lumet, 1957)
Sinema tarihinde bir klasik olan “12 Angry Men” (1957) diyaloğun bir sinema filminde nasıl ustalıkla kullanılabileceğini gösteren en etkili, belki de ilk filmlerdendir. Film cinayetle isnad edilen bir genç hakkında karar vermek durumunda olan 12 jüri üyesinin bulunduğu bir odada geçer. Hukuk sisteminden, psikolojiye, felsefeden kimliğe ve ayrımcılığa kadar farklı alanlar arasında geçişler yapan yönetmen Sidney Lumet bir tiyatro sahnesindekine benzer şekilde kesintisiz bir gösteriye davet eder bizleri; diyalog yazmanın da sinema sanatında can alıcı önemi haiz olduğunu bir kez daha hatırlatarak.
Sex Lies and Video Tape (Yön. Steven Soderbergh, 1989)
Steven Soderbergh’in henüz yirmi altı yaşındayken çektiği ilk uzun metrajlı film Sex Lies and Video Tape (1989) yayımlandığı dönemde oldukça ses getirmiştir. O dönemki video kaset furyasının ortasında geçen film, temelde dört karakterin kişisel dünyalarıyla ilgilenir. Bağımsız sinemanın tekrar yükselişe geçmesine ön ayak olan yapımlardan olan Sex Lies and Video Tape erotizmin gösterilmesinden ziyade diyaloglar aracılığıyla nakşedildiği bir uzamda geçer.
Network (Yön. Sidney Lumet, 1974)
Listedeki bir diğer Sidney Lumet filmi Network (1974), haber spikeri Howard Bale’in kovulacağını öğrendikten sonra canlı yayında intihar edeceğini söylemesiyle yaşananları aktarır. Senaryo yazarı Paddy Chayefsky olan yapım Amerika Birleşik Devletleri medyası üzerinden reyting endeksli gösteri toplumuna alegorik bir taşlamadır. Günümüzde daha da içler acısı hal alan medya sektörünün bir ön okuması olarak nitelendirilebilir film. Topluma açıkça medya baronları tarafından kandırıldıklarını söyleyen Howard Bale yine bu baronlarının çıkarlarına uygun reyting sağladığı sürece kukla olarak kullanılır. Yönetmen ve senaristin kalibresine başarılı oyunculuklar eklendiğinde film diyalog-sever sinefiller için kaçırılmaması gerekenler klasmanına rahatlıkla girmektedir.
Annie Hall (Yön. Woody Allen, 1977)
Sinemada diyalogdan söz edeceksek listeye bir Woody Allen filmi almamak imkansız olurdu. Film Woody Allen’ın canlandırdığı Alvy’nin Annie Hall’la olan çetrefilli ilişkisini alengirli bir kurguyla aktarır. Zaman sıçramaları, olay örgüsünün alışıldık aşk filmlerindeki çizgiden ayrılması ve diyalogların aşka ve yaşama dair filozofik söylemler buyurması, yapımı çağının ilerisine taşımaktadır.