Hepimiz hayatımız boyunca az çok aynı aşamalardan geçiyoruz. Doğuyor, büyüyor ve hayatta kalmaya çalışıyoruz. Hayatımız boyunca tercih ettiğimiz ve aynı zamanda içinde bulunduğumuz koşullar bizi bir yerlere sürüklüyor. Birçoğumuz kariyer sahibi olmak, alanında yetkin işlere imza atmak için çabalıyor. Bu çaba kimilerimizi daha da fazla para kazanmaya iterken kimilerimiz de daha mülayim hayatlar yaşamayı tercih ediyor, kendi yağında kavruluyoruz. Ancak şu bir gerçek ki belirli bir yaşam kalitesi içerisinde yaşamımızı sürdürmek hepimizin en doğal hakkı. Nerede olursak, hangi ülkede ya da kavimde var olursak olalım meslek sahibi olmak, ün kazanmak ya da aile kurmanın da ötesinde en temel yaşam hakkımızı sonuna kadar kullanmak istiyoruz: barınmak ve avlanmak. İşte insanlık tarihi boyunca süregelen bu iki dürtü, beraberinde büyük bir krizi doğuruyor: sınıfsal farklılıklar. Öyle ki insanların bu en temel ihtiyaçları doğa gereği üredikçe ve kaynaklar azaldıkça rekabeti de eşliğinde sürüklüyor. Bir süre sonra adeta doğada ayakta kalmak için savaşan canlılar gibi insanlar da haklarını yedirtmemek ve en temel ihtiyaçlarını belirli standartlarda karşılayabilmek için rekabet etmek zorunda kalıyor.
Son yıllarda sıklıkla konuşulan, aslında geçmişe döndüğümüzde hiç konuşmaktan bıkmadığımız, filmlere konu olan ekonomik buhran anlatısı yönetmenlerin gözünden pek çok farklı konuları ele alıyor. Ekonomiden anlamasak da, ekonomist kadar profesyonel bir yaklaşım sergilemesek de yalnızca “insan” olarak haklarımızı bilmek, ya da yaşamın içinde sınırsız kaynakların nasıl sınırlı bir hâle getirildiğiyle alakalı gözlemler yapabiliyoruz. Tüm bu gözlemlerin içerisinde bilmediğimiz, bizim dışımızda gelişen ya da bizden gizlenen pek çok olay da gerçekleşiyor. Gelin yer yer yaşam umudumuzu yitirdiğimiz, enerjimizi tüketen ve zaman zaman ‘Gelecekte beni neler bekliyor?’ sorusunu sorduğumuz ekonomik krize daha yakından bakalım.
*Sizin için hazırlamış olduğum film listesine geçmeden önce şunu belirtmek isterim: Her ne kadar içinde bulunduğumuz koşullar bizi mutsuzluğa, umutsuzluğa sürüklese de doğamızdan gelen hayatta kalma dürtüsüyle hareket ederiz. Ayaklarımız, her ne olursa olsun bizi çıkmaz sokakların da ötesinde sonunda kocaman bir umudun olduğu ve başka insanların da var olduğu kalabalık sokaklara götürecektir. İçinde bulunduğunuz koşullarda çıkmaz sokaklarda yalnız ve çaresiz kaldığınızı hissettiğiniz an çevrenize bakın, hayatın tanımasanız da size yardım edecek, kalabalık sokaklara götürecek insanlarla çevrili olduğunu göreceksiniz. Yeter ki yaşam umudunuzu kaybetmeyin. Sevgiler…
Büyük Açık (2015), Adam McKay tarafından yazılıp yönetilen 2015 yılı Amerikan yapımı biyografik komedi-drama filmidir. The Big Short (2010) kitabına dayanarak işlenen bu film, 2007-2008 yıllarındaki ekonomik krizi tetikleyen emlak balonunu kimse farkında değilken gören dört kişinin hikâyesini konu alır. Küresel krizin eşiğinde akıllarına gelen bir fikri uygulamaya koyma cesareti gösteren bu dört kişi, cesur yatırımlarıyla modern bankacılığın karanlık yüzünü gösterir. Film aynı zamanda karmaşık görünen finansal enstrümanları parçalama konusundaki girişimleriyle de epey dikkat çeker.
Zengin ve Sefil (1983), 80’li yılların en önemli ekonomi filmlerinin başında gelir. Birbirinin tam zıttı iki karakteri canlandıran Murphy ve Dan Aykroyd, hayatlarını altüst eden Ralp Bellamy ile Don Ameche’den intikam almak için birleşir. Eddie Murphy, bir ticaret şirketi yöneticisi olmak için kandırılan, sokak yönelimli bir sanatçıyı canlandırır. Özellikle filmin son dakikalarında işlenen çılgınca bir alım/satım yarışı gibi çarpıcı bir sahne de Murphy’ye Altın Küre Adaylığı getirir. Müzikleriyle de Oscar’a aday olan ve gerek 80’li yılların nostaljisi gerek başrol oyuncularının mükemmel oyunculuğuyla film, oldukça değerlidir.
Listedeki en finansal film olan Oyunun Sonu (2011), 2008 ekonomik krizinin ve Wall Street firmasındaki etkilerini yirmi dört saatlik bir süreçte ele alır. Ekonomik kriz doğrultusunda bankanın üst düzey yöneticileri, çalışanları tek tek işten çıkartarak krizi erteleyen geçici çözümlerle günü ve aslında kendilerini kurtarmaya çalışır. Ayrıca yöneticiler ahlaki bir çıkmazın içindedir. Kendilerine güvenen ve yatırım yapmaya devam eden müşterileri konusunda bir şeyler yapmaları gerekir. Yakın geçmişteki ekonomik krize ışık tutan bu film, ekonominin perde arkasındaki politik ve ekonomik oyunları gözler önüne serecek ve seyirciyi düşündürtecektir.
İç İşler (2010) , 2000’li yılların sonlarındaki finansal krizi konu alan, Charles H. Ferguson’un yönettiği belgesel filmdir. Ferguson, filmde finansal hizmetler sektörünün Amerika Birleşik Devletleri’nde sistematik yolsuzluğa neden olmasını ve bu sistemik yolsuzluğun sonuçlarını anlattığını dile getirir. Charles Ferguson’ın 2008’deki ekonomik krize ve finansal erimeye yakın bir bakış attığı belgesel türündeki bu yapım ayrıca politik tavrını da koruyan bir yapıya sahiptir. Ekonomik terimlerle aranız çok iyi olmasa bile anlaşılır bir dilde aktaran bu yapımda Matt Damon anlatıcı olarak yer alıyor.
Listeye eklemeden geçemeyeceğim, tüm dünyadaki insanları yöneten sistemi açık ve çarpıcı bir dille anlatan Zeitgeist: Moving Forward (2011), herkesin izlemesi gereken belgesel serisinin üçüncü ve son filmidir. Senaristliğini ve yönetmenliğini Peter Joseph’in yaptığı Zeitgeist, günümüz sosyoekonomik paradigmalarının temelinde yatan para ve bankacılık sisteminin nasıl olup da tüm dünyadaki insanları yönettiğini çarpıcı bir dille ifade ediyor. Toplumların ilkel güdüyle hareket ettiği tüketim isteğinin onları nasıl yıkıma götüreceğini göstermeye çalışan bu belgesel, aynı zamanda doğal kaynakların sürdürülebilir bir biçimde kullanılmasıyla farklı bir dünya yaratılabileceği fikrini de izleyicilere sunuyor ve akabinde pek çok şeyi gün yüzüne çıkarıyor.
Büyük Başarısızlık (2011), ekonomik krizle alakalı bir dönem oldukça konuşulan filmlerin arasına giriyor. 2008 yılında önce Amerika’da başlayan, sonrasında da tüm dünyayı etkileyen ekonomik krizi ve ardındaki olayları anlatan bu yapım izlenmesi gerekenlerden bir tanesidir. Ayrıca kriz sürecinde büyük şirketlerde yaşananları, Amerikan hükümetinin ekonomik sistemi ve kendisini kurtarmak için nasıl çabaladığını anlatan bu film, G. W. Bush’un sorunu çözmek için görevlendirdiği ekonomi bakanı Henry Paulson’un fenomen oluşunu da anlatıyor. Filmin yönetmenliğini Curtis Hanson yaparken, başrolde ise William Hurt, James Woods, John Heard ve Amy Carlson gibi isimler yer alıyor.
Konu ekonomik kriz olunca, ekonomik krizin altında yatan en önemli sebeplerden bir tanesi de içinde bulunduğumuz kapitalist rejim oluyor elbette. ABD muhalefetinin önemli isimlerinden bir tanesi olan Michael Moore, bu zamana kadar çektiği belgesel yapımlar ve kaleme aldığı kitaplarla önemli bir isim hâline dönüşüyor. Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi (2009) de ABD’nin en temel meselesi olan kapitalizmi anlatıyor. İçinde aşk, şehvet ve tutku içeren bir aşk hikâyesini anlatan bu yapım, şirket politikaları altında ezilen kitlelerin trajik öykülerini anlatıyor. Büyük büyük insanların masalarda aldığı kararların bedelini sıradan insanların ödediği finansal krizin sebepleri ve sonuçlarını da sergileyen film, izlenmesi gereken bir diğer yapım.
Yönetmenliğini Michael Mann’in yaptığı Halk Düşmanları (2009), listenin sonuna eklemek istediğim önemli Amerikan yapımları arasında geliyor. Polisiye dram kategorisinde iddialı bir yere sahip olan bu filmin başrolünde Johnny Depp’i görüyoruz. Kitaptan sinemaya uyarlanmış olan 2009 yapımı film, Hollywood’un gerçek bir hikâyeye en çok yaklaşan filmlerinden birisi olarak değerlendiriliyor. Filmin konusunu ise Amerika’da Büyük Bunalım yıllarında gerçekleşen önemli olaylar, dönemin en ünlü suçluları ve yeni oluşan FBI arasında yaşananlar oluşturuyor.
*Liste, elbette pek çok farklı filmlerle genişletilebilir. Aklınıza gelen filmleri ve listede olmazsa olmaz dediğiniz yapımları siz de yoruma yazabilir, görüşlerinizi paylaşabilirsiniz.