1492 yılında İspanya Kraliçesi İsabella, Columubs’u yeni dünyanın keşfi ile sonuçlanan uzun bir sefere yolladı. Aynı yıl ülkedeki tüm Yahudi ve Müslüman kökenli olanları sürgüne gönderme emrini verdi. İspanya’dan kovulan Museviler; Portekiz, İtalya, Kuzey Afrika, Türkiye ve Balkan topraklarına yerleşerek; “Sefarad” –İspanya-Portekiz Yahudisi- adıyla yaşamlarına devam ettiler. Seferadların oldukça kritik aşamalardan geçerek günümüze ulaşan kültürleri dilde yaşadıkları erozyon nedeniyle hars köprülerini kaybetmiş ve bugün yok olmanın eşiğine gelmiştir.
Bu kültürünün son üyelerinden biri olan Deniz Bensusan’ın ailesinin ve Ladino dilinin köklerine yaptığı yolculuğu anlatan belgesel, yönetmen Çağlar Mallı tarafından ekrana taşınıyor. The Final Hour (2019) adıyla bu yıl !F film festivalinde seyircisi ile buluşacak olan yapım, bir dilin ölmeden önceki son kalp atışlarını beyaz perdeye yansıtıyor. Türkiye’de Büyükada’da başlayan yolculuğuna Yunanistan, Polonya, İspanya ve Portekiz’de devam eden Bensusan’ın peşinden seyirci de Seferad kültürünün izini sürüyor. Film, toplama kamplarında yok edilmeye çalışılan, sürgün edilen, asimile olan ve anadilini kaybeden bir kültürün köklerine doğru bir keşfe davet ediyor.
Kendi kültürel mirasının son izlerini araştıran bu modern dünyanın kâşifi ile çıktığımız yolculuktan ve yaşayan son temsilcilerinin anlattıklarından hareketle gözümüzün önünde duran gerçeği fark ediyoruz: “Bir dil asla ölmez, eğer anılar varsa yaşamaya devam eder. Kelimelerde, şiirlerde, şarkılarda ya da bir yemekte şekil değiştirerek hayatta kalır. O lisanı konuşan kimse kalmasa da başka kültürlerin içinde bir öz, bir ruh olarak varlık bulur. ”