Atacama Çölü’nün temiz, kurak havası ve devletin astronomiyi teşvik edici politikası, Şili’yi bir gözlem ülkesi hâline getirmiştir. Bu yüzden dünyanın dört bir yanından gökbilimciler ve uzay kuruluşları bölgeye akın ederek bir dönüşüm başlatmıştır. Bölgenin hikâyesini bilen ve tarihe tanıklık eden Patricio Guzman, Nostalgia For The Light (2010) belgeselinde bu gözlem oluşuma farklı bir bakış açısıyla yaklaşır. Kendisini astronominin binlerce tutkunundan biri olarak tanımlayan Guzman’ın astronomi aşkı, çocukluğunda bölgede bulunan Alman teleskopuna dayanır. Filmin hikâyesini de en başından, çocukluğundan başlatır. Hikâyenin kişisel bir öneme sahip olduğunu filmin her ögesinde belli eden Guzman, belgesel sinemanın gözlemci yapısına sığamamıştır.
Belgeselde Şili dört tarihsel döneme ayrılmıştır: devrim öncesi sakin, güvenli, dünyadan izole, barış cenneti Şili; devrim sonrası dünyanın merkezine savrulmuş, bilim insanlarının ülkeye akın ettiği Şili; darbe sonrası demokrasinin, hayallerin ve bilimin yok olduğu Şili ve şimdiki zamandaki Şili. Film, bu hikâyeye şimdiki zamandan bakar fakat şimdiyi, yönetmen için sorunlu bir kavram olan ve filmin içinde sıkça işlenen geçmiş kavramıyla ele alır. Geçmiş, Şili’nin karanlık ve hüzünlü yüzüdür. 1973 yılında General Pinochet tarafından yapılan darbe, birçok faili meçhul cinayeti beraberinde getirmiştir. Bu cinayetlerin sonunda cesetler ya Atacama Çölü’ne gömülmüş ya da denize atılmıştır. Fakat Atacama Çölü bu cinayetleri gizleme konusunda niyetli değildir.
Havada nemin olmaması ve toprağının tuzlu olması sebebiyle çöl, ölü bedeni, yani geçmişi çok iyi saklar. Bu yüzden, faili meçhul cinayetlerde hayatını kaybedenlerin yakınları, toprağın altında sevdiklerini bulmaya ve geçmişi açığa çıkarmaya çalışır. Çölde XIX.yy madencilerinin evlerinden kalıntı olarak duran ve sonrasında Pinochet hükûmetinin en büyük siyasi mahkûm toplama kampı olarak kullanılan yerleşim ise gözlem evlerine çok yakındır. Bu üç bin metre yükseklikteki mekânda bilim insanları gökyüzünü inceleyip evrende hayat belirtisi ararken yakınlarını kaybeden insanlar yeryüzünde ceset aramaktadır.
Patricio Guzman filmografisini Şili’ye adamış bir insandır. 1941 yılında Şili’nin başkenti Santiago’da doğar. Başkentte bulunması sebebiyle de birçok siyasi olaya tanık olur. Yaşanan bu olaylara kayıtsız kalmayıp belgesellerini çekmeye başlayan Guzman, darbeden sonra Fransa’ya yerleşir ve sürgün edilir. Pinochet hükümetinin düşmesinin ardından geçmişiyle ve sürgün gerçeğiyle yüzleşmek için Şili’ye döner. Nostalgia For The Light işte bu dönemde çektiği bir belgeseldir. Bunca yaşadıklarından sonra da bu filme yaklaşımının kaçınılmaz olarak etkilendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim Guzman’ın filmde uyguladığı edimsel ve katılımcı biçem türleri bunun göstergesidir.
Belgesellerde edimsel biçem, yönetmenin işlediği konuyla girdiği ilişkinin öznel ve etkileyici unsurlarını öne çıkarır, izleyicinin bu ilişkiye vereceği tepkiyi arttırmayı amaçlar ve tarihsel dünyada ne olduğu kadar ne hissedildiği ile ilgilenir[1]. Katılımcı biçemde ise yönetmen ve özne arasındaki etkileşim öne çıkarılır, röportajlar karşılıklı konuşma ya da kışkırtma şeklinde gerçekleşir ve genellikle tarihsel meseleler ele alınır[2]. Nostalgia For The Light’ta da Guzman, astronomlar ve yakınlarını arayan insanlar arasında kurduğu bağ ile olayın öznelliğini ve etkileyiciliği öne plana çıkarmıştır. Bu insanlara sorduğu sorularla da seyircinin duygusunu yönlendirmeye çalışır. Filmde astronomlar arayışlarından heyecan duyarken, yakınlarını kaybedenler hüzün içindedir. Kişilerin hissettiği bu duygular aynı zamanda Guzman’ın iki grubun arayışlarına karşı hissettiklerini yansıtmaktadır. Bu yüzden Guzman, öznelere sorduğu kışkırtıcı sayılabilecek sorularla duyguların açığa çıkmasında önemli bir rol oynar. Böylece hissettiği heyecanın ve hüznün seyirci tarafından da hissedilmesini sağlar. Bununla birlikte toplama kampında yaşamış olan gözlemci ve mimarla yaptığı röportajlarda, geçmişi tekrar canlandırır. Bu da seyirci üzerindeki etkiyi artırmaktadır. Uyguladığı tüm bu stratejilerle Guzman’ın kendi bakış açısının erdemlerine ikna etmeyi ve konuşmacıların görüş ve değerlerini benimsetmeyi amaçladığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Aslında astronomların uzayı gözlemlerken teleskoplarından gördükleri şey geçmiştir. Işığın milyarlarca yıl önceki haline bakıp, evrenin ve gerçekleşen astronomik olayların geçmişini kayıt altına alırlar. Bu yüzden bilim insanları gözlerinin önündeki bu olaylara isteseler de müdahale edemezler. Benzer şekilde Atacama Çölü’nde yakınlarını arayan insanlar, sevdiklerinin ölü bedenlerini bulup, onlara manevi olarak kavuşabilirler; fakat geçmişe dönüp ölümlerini engelleyemezler, yani geçmişi değiştiremezler. Guzman da yaptığı bu belgeselle geçmişe müdahale edemez ama şimdiyi ve geleceği değiştirmek ister. Gözlemci konumuna sığmayıp, şimdide ve gelecekte bir daha böyle bir olayın yaşanmaması için seyirciyle direkt olarak etkileşim kurar. Bu niyetinin ardında da bellek olgusu yatmaktadır. Geçmişi aydınlatmadan ve unutarak geleceğin kurulamayacağını düşünen Guzman, bu belgeselle birlikte genç nesillerin belleklerini taze tutmak ister.
Sonuç olarak vicdana ve akla seslenen bu yapım, Patricio Guzman’ın bizzat içinde bulunmasıyla bir arayışa dönüşür; hayatın, şiddetin ve evrenin anlam arayışına… Sonsuzluk içinde sürecek bu arayışa aynı zamanda umut da eşlik eder. Bu umutla birlikte arayışlarından ne astronomlar, ne yakınlarını arayan insanlar, ne de ülkesinin sancılı geçmişini araştıran Patricio Guzman vazgeçecektir.
Okan OSKAY
Dipnotlar
- Nichols B. (2017) Belgesel Sinemaya Giriş, (Çev. Duygu Erüçman), Boğaziçi Üniversitesi Yayın Evi, s.51.
- Nichols B. (2017) Belgesel Sinemaya Giriş, (Çev. Duygu Erüçman), Boğaziçi Üniversitesi Yayın Evi, s.52.
[1] Nichols B. (2017) Belgesel Sinemaya Giriş, (Çev. Duygu Erüçman), Boğaziçi Üniversitesi Yayın Evi, s.51
[2] Nichols B. (2017) Belgesel Sinemaya Giriş, (Çev. Duygu Erüçman), Boğaziçi Üniversitesi Yayın Evi, s.52