Yaşam ne zaman biter? Hayatımız gerçekten de yaşadığımız süre boyunca ilerleyen ve vakti geldiğinde sona eren sürekli bir bilinçlilik hâli midir, yoksa belli başlı anların öne çıkardığı bir anılar zinciri mi? Kayıplarının yasını tutarken birbiriyle karşılaşan Mahin ve Faramarz’ın hikâyesi, yetmiş küsur senelik hayatlarından biriktirdikleriyle kurdukları yarım günlük içten yakınlığı anlatır. 2024’ün en samimi yapımlarından biri diyebileceğimiz My Favourite Cake (2024) hayatın son evrelerine yeni arayışlar penceresinden bakarken, yalnızlık ve umutsuzluk kavramlarını yeniden sorgular. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü’ne layık görülen film katıldığı pek çok festivalden ödüllerle dönmeye devam etmektedir.
Hayatının sonlarına, başına olduğundan daha yakın olan Mahin, otuz sene önce eşini kaybettiğinden beri Tahran’daki bahçeli evinde yalnız yaşamaktadır. Onunla tanıştığımız andan itibaren eksik bir şeylerin sıkıntısıyla günlerini geçirdiği izlenimine kapılırız. Mahin, ancak sabaha karşı uykuya dalabilir, sık sık içini çeker, düşüncelere dalar gider. Tek başınalığının yorgunluğuyla sürdürmeye çalıştığı sosyal ilişkileri son derece sınırlıdır. Farklı şehirlerde yaşayan arkadaşlarıyla senede bir kez görüşebilir, yurt dışında yaşayan kızını ise vize alamadığı için ziyaret dahi edemez. Öte yandan hayatını bir şekilde idare eder; evine bakar, bahçedeki bitkileri sular, ara sıra kızıyla görüntülü görüşür. Günlerden bir gün, hayattaki yalnızlığına bir ara vermek için eyleme geçmeye karar verdiğinde karşısına Faramarz çıkar.
Kendisi dışında pek kimsesi olmayan Faramarz, ordudan emekli olduğundan beri taksicilik yapmaktadır. Hem bakışlarında hem de sözlerinde keskin bir umutsuzluğun, belki de değersizliğin izlerine rastlarız. Bahsetmeye değer bulduğu tüm yaşantılarında anlamsızlık hisleri vardır: Ordudan ayrılmıştır çünkü savaşı anlamsız bulmaktadır, eski eşiyle boşanmışlardır çünkü hayatı perişan hâle gelmiştir. Hayatta hep bir sonraki için boşa çabalamaktan yorgun düşmüştür. Faramarz, ne zamandır olduğunu söyleyemeyeceği kadar uzun süredir görünmez olmuştur. Ta ki tesadüfen aynı lokantada öğle yemeği yerlerken Mahin onu görene dek.
Mahin ve Faramarz’ın var oluşları, görece kısa süreli ama olabildiğince derin şekilde eşleşir. Birbirini yeni tanıyan iki insana göre fazlasıyla hızlı ilerleyen bir etkileşim yaşarlar. Diyaloglarında görünen hâliyle günlük öteberiden konuşsalar da yaşam deneyiminden yoğunlaştırılmış tespitlerin ve kendine dair çıkarımların satır aralarına özenle serpiştirildiğini fark ederiz. Faramarz karamsarlık ve yalnız ölmeye dair duyduğu kaygı zemininden dışarı yavaş yavaş adım atarken Mahin’in samimiyetine kendini bırakır. Mahin ise bir anda karşısında bulduğu bu insanın gerçeklerini dinlerken, onunla yakınlık kurmaya kararlıdır. Yalnızlık duygusunun insanların, özellikle de yaşça daha ileri olanların hayatındaki yerinin gittikçe arttığı dünyamızda, Faramarz Mahin’e, Mahin de Faramarz’a çok iyi gelir. Bu iki yeni oyun arkadaşı, birbirlerine eşlik ederken duydukları güvenle kendilerini de keşfetmeye daha fazla cesaret ederler.
Her günün birbirinin tamamen aynısı olduğu hayatlarında, günlerden bir gün başlarına neyin gelebileceğini bilemiyor olmanın deyim yerindeyse sarhoşluğu içerisinde sohbet eder, kahkaha atar, dans eder, şarkı söylerler. Bazılarımızın hayatında böyle günler olmuştur, tesadüflerin yarattığı beklenmedik fırsatlar unutulmaz anılara, yolculuklara dönüşmüştür. Kimi zaman hayatın akışını belirleyen olaylar, yalın şekilde rastlantısaldır. Mahin ve Faramarz, yaşamı yaşanmış kılan bu karşılaşmalarında umutsuzluğa beraberce meydan okurlar.
Erik Erikson yaşam boyu devam eden psikososyal evreler kuramında yaşlılık çağının gelişimsel krizini içsel bütünlüğe karşı umutsuzluk olarak tanımlar. İnsan ömrünün zaman ve nitelik olarak öngörülemeyen en son noktasına yaklaştıkça, yaşantılarımızdan topladığımız çıkarımlarla yaşama dair bir tür kavrayış geliştiririz. Ölüm gerçeği karşısında geliştirdiğimiz hayata yönelik bir çeşit bilgi ve mesafeli ilgi diye tanımlayabileceğimiz bir tür bilgeliktir bu. Yaşamın başlangıcı ve sonu arasında anlamlı bir ilişki kurmak, hayata dair bir muhasebe yapmayı ve ölümlülük gerçeğine daha aktif bir şekilde hazırlanmayı destekler. Geriye dönüp baktığımızda daha çok anlamsızlıkla karşılaştığımızda ise, umutsuzlukla baş başa kalırız. Bir yandan yaşanan umutsuzluğun çoğu aslında devam eden durağanlık hisleriyle ilgilidir. Mahin, durağanlığın bir kafes gibi çevrelediği hayatında bir kapı araladığında, umutsuzluğuyla yaşamın sonuna doğru yol alan Faramarz ile buluşur ve bahsi geçen bilgeliği birlikte ararlar. My Favourite Cake, her iki baş karakteri, benliğin belki de en temel niteliği olan umudun doruğa ulaştığı noktada yaşamın gerçekleriyle bir kez daha yüzleştirir.
Filmin ana ekseninde yer alan yalnızlığı destekleyen bir diğer öge ise daha yüzeysel değinilmiş olan göç olgusudur. Mahin’in kızı ailesiyle birlikte İran’dan başka bir ülkede yaşamaktadır. Öyle ki vize alamadığı için kızını ziyarete gidemeyen Mahin, görüntülü görüşme yoluyla ailesinin hayatına dahil olmaya çabalar. Onun, hayat temposu içinde sınırlı vakti olan kızıyla kurduğu ilişki, yarım kalan konuşmalar ve cevapsız sorularla dolu bir iletişim güçlüğü içerisinde resmedilir. Ayakta kalabilen kültürlerde çocukların yaşı ileri kişilerle etkileşmesinin önemi düşünüldüğünde, yaşamın sonuna dair keşfedilmesi gereken görevlerden birinin eksikliği, Mahin’in yaşamının durağanlığını perçinler.
İran’da günümüzde aktif bir tartışma konusu olan kıyafet kuralları, kadın haklarının ihlâline karşı verilen mücadele gibi güncel konulara değinilmesi, karakterin politik duruşunu desteklemesinin yanında filmin tanıdık atmosferine de katkıda bulunur. Gerek kültürel dokunuşlar gerekse yaşla ilişkilendirilen teknoloji kullanımında zorlanma gibi etiketler sahnelere usulca yerleştirilmiştir. Yapay zekânın iyi bir sohbet arkadaşı olabileceğine dair yorumlar ile küresel gündeme kinayeli bir gönderme yapılır.
My Favourite Cake dokunaklı bir sevgi hikâyesi olmasının yanında çabalamaya, paylaşmaya ve umuda yüreklendiren bir film olarak karşımıza çıkar. Çiçekler, otlar, şarap ve yemekler, bahçenin bozuk ışıkları, en sevdikleri pasta, tümü Mahin ve Faramarz’ın paylaşmalarına ve ilişki kurmalarına aracılık eden birer semboldür. En sevdiğimiz pasta belki her seferinde yeniden kurmaktan, yapmaktan yorulmadığımız, keyfini çıkarmayı arzuladığımız ve paylaşmak istediğimiz, tarihin herhangi bir dönemine tesadüf eden tek bir hayat döngüsünden ibaret yaşamımızdır.