Fil’m Hafızası okurlarımız için bu ay MUBI’de gösterimde olan Her Şey Olması Gerektiği Gibi (2021) kısa filminin yönetmeni Onat Esenman ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İyi okumalar.
Öncelikle Fil’m Hafızası adına bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Yönetmeni ve yapımcısı olduğunuz 2021 yapımı kısa filminiz Her Şey Olması Gerektiği Gibi şu an MUBI’de gösterimde. Bu filmin süreci sizin için nasıl başladı, nasıl ilerledi?
Öncelikle bu keyifli röportaj için ben teşekkür ederim. Aslında filmin süreci 2018 yılında Emre’nin (Erdoğdu) bana anlattığı bir hikâye ile başladı. Bir süredir kısa film yapmak istiyordum, en son kısa filmimi çekeli de neredeyse 10 yıl kadar oluyordu. Bir gün Emre ile konuşurken bana aklındaki hikâyeyi anlattı, sonrasında o hikâye Her Şey Olması Gerektiği Gibi oldu. Bu nedenle de Her Şey Olması Gerektiği Gibi benim için ayrıca özel bir proje. Emre ile arkadaşlığımın vesikası gibi bir şey 🙂 Sonrası pek çok kısa filmin yaşadığı gibi fon bulma/bulamama süreci ile ilerledi. Ardından kast ve prodüksiyon süreciyle devam etti. Filmin post-prodüksiyonu sırasında yaşadığımız pandemi de süreci normalden çok daha fazla uzattı. Bu nedenle fikrin ilk çıkış noktasıyla filmi izlediğimiz gün arasında 3-3,5 yıllık bir süreç mevcut.
Sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz? Sinema yolculuğunuz nasıl başladı?
Aslında her şey 90’ların sonunda David Lynch’in TwinPeaks dizisini izlememle başladı. O diziyi izledikten sonra bu mesleği yapmaya karar verdim. Sonrasında Kadir Has Üniversitesi Radyo, Sinema ve Televizyon Bölümü’nü okudum. Mezun olduktan sonra bir süre sinema sektöründe çalıştım. Son on yıldır da kurucu ortağı olduğum Content Montent’te ve FER Entertainment’ta prodüksiyon direktörlüğü ve reklam yönetmenliği yapıyorum. Ama bir şekilde sinemayla bağımı hiçbir zaman koparmadım.
Her Şey Olması Gerektiği Gibi hem son derece yoğun hem de çok katmanlı bir seyir sunuyor izleyiciye. Filmin ilk yarısında daha çok var oluş ve anlamsızlık üzerine düşünürken, son yarısında bir yasın çözümlenmesine giden yolda yaşanan travmanın söze dökülüşüne, hikâyeleştirilmesine tanık oluyoruz. “Nasıl dayanıyorsunuz?” sorusunun altında yatan acıyı hissediyoruz. Filmle ilgili sizin hisleriniz neler? Bu filmin çekim sürecine giden yolda nasıl bir dayanak noktası oldu?
Bir sinema seyircisi olarak beni en çok heyecanlandıran şeylerden birisi ikircik, o arada kalma, tekinsizlik hissi. Her Şey Olması Gerektiği Gibi’de de aslında atmosferi bunun üzerinden kurmak istedim. Bu ya da herhangi bir filmin ne anlattığı üzerine günlerce konuşabiliriz. Muhtemelen de her bir seyirci için küçük detaylarla değişen, her biri farklı ve bir yandan da doğru pek çok anlam çıkabilir ortaya. Tam da bu noktada hissiyatın, anlamdan çok daha kapsayıcı ve bütünlükçü olduğunu düşünüyorum. Geçmişimizdeki kötü ya da iyi anıları hatırlarken, detaylar ya da olaylardan ziyade bize nasıl hissettirdiğini hatırlarız. Ben de bir seyirci olarak, izlediğim bir filmin bana bir şey anlatmasından çok, bir şey hissettirmesini isterim. Her Şey Olması Gerektiği Gibi’de izleyicinin kendisini tekinsiz hissetmesini, Saffet’i, Rüya’yı anlamaya çalışırken, kendini konumlandırdığı yerden rahatsız olmasını istedim. Belki de bu yüzden Saffet, kendisine yöneltilen “Nasıl dayanıyorsunuz?” sorusuna net bir cevap veremese de, bu sorunun ve Rüya’nın ona kendisini garip hissettirdiğinden çok emin.
Her Şey Olması Gerektiği Gibi’de yaşananlar yüklü bir olaya verilen hissizlik tepkisini gözler önüne seriyor gibi. Saffet karakterinin filmin son sahnesinde yaşadığı çözülme dahi bir raportör edasıyla işlenmiş. Günümüzün neredeyse sıradanlaşmış “her şey olması gerektiği gibi” anlayışına da bir gönderme sanıyorum bu. Filmin ismi nereden geliyor?
Her Şey Olması Gerektiği Gibi bence Saffet’in yaşam mottosu. Kendisinin bir dövmesi olsa muhtemelen bu olurdu 🙂 Saffet kendince bu hayatta kalmanın bir yolunu bulmuş. Hiçbir şey olması gerektiği gibi değilken bile buna uyum sağlıyor, adapte oluyor. Bu benim için hissizlikten ziyade, bir hayatta kalma içgüdüsü. Ancak bu şekilde etrafında olanlarla bir bağlantı kurabiliyor. Aslında onun için her şey garip, her şey ikircikli. Dünya ise böyle bir kalp ve akıl için fazla sert. Mesela, Rüya bu sertlik karşısında başka bir çözüm buluyor. Saffet ise her şeyin olması gerektiği gibi olduğuna inanıyor. Saffet bir gün sokaktaki kedinin kendisiyle konuştuğunu görse, muhtemelen kısa bir süre içinde buna da alışır.
İntihar olgusu, gerek durumun çok bileşenli ve zor olmasından gerekse etik yönden, sinemada ve genel olarak medyada işlenmesi kolay olmayan bir konu. Sizin bu konuyu ele alırken özellikle dikkat ettiğiniz, zorlandığınız noktalar oldu mu?
Bu soruyu duyana kadar bu konu hakkında hiç düşünmemiştim açıkçası 🙂 Sanatta genel olarak, hayatın içindeki “etik” başlığıyla çok ilgilenmiyorum sanırım. Günün sonunda anlattığımız hikâyeler gerçek değil, bu hikâyelerde yaşanan olaylar ya da karakterlerin bakış açıları tamamen bu hikâyeye özel. Benim insan olarak onaylamayacağım ya da hoşlanmayacağım şeyler olabilir. Fakat dediğim gibi bunlar o karakterlerin aksiyonları, benim değil. Bu nedenle de nispeten etik yönden zor konuları işlerken, bu konunun etik olan kısmına değil, hikâyeye ve filme nasıl hizmet edeceğine bakmaya çalışıyorum. Her Şey Olması Gerektiği Gibi’deki intihar teması da aslında filmin neredeyse sürreal olan atmosferinin içinde, gerçek hayattaki karşılığı gibi sert bir şekilde yer bulmuyor kendine bence.
Her Şey Olması Gerektiği Gibi 2021’de Seattle Türk Filmleri Festivali Kısa Film Seçkisi ve 2022’de 18. Akbank Kısa Film Festivali Perspektif Bölümü Gösterim Seçkisi kapsamında gösterildi. Filmin festival yolculuğu siz ve ekibiniz için nasıl geçti?
Festivallerde filminiz ilk defa farklı kültürlerden, farklı ülkelerden seyircilerle buluşuyor. Bu da filme tamamen farklı yerlerden bakan insanlardan görüş almak demek benim için. İşin kesinlikle keyifli kısımlarından birisi. Tek tatsız olan nokta Her Şey Olması Gerektiği Gibi’nin festival süreci pandemi zamanına denk geldi. Bu nedenle çoğu gösterim online olarak yapıldı. Keşke daha çok festivalde, daha çok seyirciyle buluşabilseydi ama sanırım bu arzu hiç bitmiyor 🙂
Son olarak, ilerleyen dönemdeki projeleriniz hakkında Fil’m Hafızası okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Şu anda üzerinde çalıştığım bir dizi, bir belgesel ve bir sinema filmi projesi bulunuyor. Umarım kısa süre içinde bu projelerden birisiyle ilgili tekrardan keyifli bir röportaj yapma şansı yakalarız.