Avusturya Avangart sinemasının usta ismi Peter Tscherkassky’nin kâbuslar, rüyalar ve karanlık histerilerle örülü çarpıcı bir zihinsel yıkım seansını beyaz perdeye taşıdığı başyapıtı Outer Space (1999), Sidney J. Furie’nin The Entity (1982) filmine ait görüntüleri sıra dışı anlatımı etrafında eğip bükerek seyirciyi deneyimsel bir yolculuğun sinir uçlarında dolaştırıyor.
Çocukluğa ve geçmişe dair anılarımızın sarsılmaz kalesi olan “ev” imgesini tekinsiz bir gecenin ürkütücü sessizliğine hapseden yönetmen, genç bir kadının yalnızlığını, ruhsal çalkantılarını ve dakikalar içerisinde raydan çıkan klostrofobik hezeyanlarını sinematografik bir şölenin başrol oyuncusu hâline getiriyor.
Outer Space’te, tüm hızıyla yanıp sönen ışıklar, gözün ısrarcı takibinden sıyrılarak ekranın hakimiyetini ele geçiren negatif filmler ve bir alçalıp bir yükselen gizemli sayıklama nöbetleri, klasik gerilim filmlerinin alışılageldik kurgusal akışını yerle bir ederken; zihnin korunaklı yuvasını işgale hazır sinsi bir düşman, tüm bilinmezliğiyle gecenin kadife kucağında gizlenen evin dar koridorları, koltukları, duvarları, dolapları, çekmeceleri ve aynalarıyla bütünleşmeye başlıyor.
Uyanmaya çalıştıkça bedeni daha çok içine çeken, en nihayetinde insanı çıkışsızlık hissinin kaçınılmaz zaferine boyun eğdiren film, çok katmanlı bir evrenin merkezinde yükselerek, yıkıldığı her an kendini daha güçlü şekilde inşa ediyor ve sonsuz varoluşun çarpık formlarında hayat bulmaya devam ediyor.
Travmatik bir hayalin bilinç dışının tahripkâr doğası üzerinde nasıl baştan çıkarıcı rol oynayabileceğini sarsıcı bir anlatımla gözler önüne seren Outer Space, önüne geçilemeyen yoğun öfke nöbetlerinin kışkırtıcı bakışlarını izleyicinin irkilen bedeni üzerinde gezdirmekten bir an bile olsun vazgeçmiyor. Yarattığı rahatsızlık hissinin derin hazzını içine çekerek adım adım törensel bir çöküş inşa eden film, kavuşmak istediği huzuru seyirciye asla tattırmayacağını daha ilk dakikasında ilan etmekten de geri durmuyor.
Görüntülerin bulanıklaşarak iç içe geçtiği, şiddet dolu paranoyak bir mücadeleye anlam atfetmenin imkânsızlaştığı ve mekân imgesinin tanıdık fizikselliğinin trajik şekilde yitirildiği eşsiz bir deneyim sunan Outer Space, Avangart film pratiğinin akıllara kazınan öncü işlerinden biri olmayı başarıyor.
Öznenin parçalanmışlığını ve aklını yitirmekte olan bir kadının yüzünün farklı personalara hayat veren hayalet suretlere bürünmesini sesin ve görüntünün hipnotize edici uyumuyla birleştiren film, izleyiciyi cennet ve cehennemin tam ortasına, arafın yıkıcı bilinmezliğine sürüklüyor ve huzursuzluktan doğan tereddüdü anakronizmin akışkan ritmiyle birleştiriyor.