Tarih, kendi olaylarını ve kahramanlarını yaratır mı? Yoksa yaşananlar ya da kahramanlar mı tarihi yaratır? Bu çift taraflı ve nedensel soruya, nedenlerini umursamadan verilen cevaba “Inglourious Basterds” adı verilir. Inglourious Basterds, 2. Dünya savaşı sırasında Nazi’lerin elinden kaçıp hayatta kalmaya çalışan Shosanna Dreyfus, görevi Avrupa’dan kişi başı en az 100 Nazi kafa derisi ile Amerika’ya dönmek olan askeri bir timin komutanı Teğmen Aldo Raine, “Yahudi Avcısı” olarak tanınan Nazi Subayı Hans Landa ve İngiliz Ajanı Bridget von Hammersmark’ın tarihin yönünü değiştiren, farklı ve iç içe geçen hikayelerini seyre sunmaktadır. Başta “western” olmak üzere pek çok türe ve ustaya göz kırpan film, aynı zamanda tarihi temalar barındıran filmlerin, tarihe sıkı sıkıya bağlı kalma prensibini de ters yüz eder. Başta Christoph Waltz’ın bol ödüllü performansı olmak üzere, ters ve keskin karakterleri, tarihi alt üst eden hikayesi ve şahsına münasır diliyle dikkat çeken Inglourious Basterds, oldukça başarılı ve farklı bir Tarantino yapımıdır.